Ateisti de, deisti de, teisti de, dinlisi de, dinsizi de, ılımlısı
da, takvalısı da, solcusu da, sağcısı da, liberali de, muhafazakârı da, mütedeyyini
de,
açığı da, kapalısı da, erkeği de, kadını da…
Fiziki ilişkiyle yapılan zinada ar
gözetilip gizliliğe önem verilirken; gözle yapılan zinada öyle bir özgürlük var
ki, bedeni birlikteliği azmettirerek sapkınlığa götüren çok daha felaketsi bir
haram vuku bulmaktadır. Çünkü göz zinası, bedeni zinayı teşvik eden gizli bir
fuhşlyattır; gizli fuhşiyat da insanı zinaya götüren hayâsızlıkların ve
sapkınlıkların bütünüdür.
Göz yani bakış zinası öyle bir
kapıdır ki, şehveti tetikleyen tahrik edici güdümünden her türlü sapıklığı da
doğuran bir giriştir.
Cinsel doyum arzusuyla bakmak olan
göz zinasına sebep olan çevresel tesirin umursanmaması tamamen fıtrata aykırı
olup, kadın ve erkeği yaratan Allah’ın yaradılış mutlakıyetini yok saymaktır.
Dolayısıyla hiçbir insan, yaratılışlındaki fıtratının dışında herhangi bir
iradeyi ortaya koyabilmesi mümkün değildir.
Manevi zina, maddi zinadan o kadar
çok daha bedbaht bir zehirdir ki hem kalbi duyguların anlığını gidermez, hem
cinsel zaafları çoğaltır, hem de eğilimleri arttırır. Bu sebeple bütün ahlak
dışı istek ve münasebetler, önce bakışlarla başlar.
Kalp, ruhi ve bedeni tüm organların
yönetim merkezi; gözde kalbin ana girişidir. Dolayısıyla ‘kalbi temizlik’ gibi
sığ ve yüzeysel düşünceler, fıtrata zıt ve tamamen saçmalıktır. Bilinmelidir
ki, duyu
organlarımızdan, özellikle gözden kalbe şehevi duyguları uyancı ve
azgınlaştırıcı mesajlar gelirse, insan ahlâk dışı bir hayatın ve ilişkilerin
arzulusu olur. Çünkü cinsel arzulu bakışlar, Peygamberimizin ifadesiyle: «Şeytanın zehirli oklarından bir oktur...» ve kalbe ekilen şehvet tohumlarıdır.
Cinsel
duyguları kamçılayıcı şartların hâkim olduğu öyle bir dünyada yaşıyoruz ki,
gerek tacizci gerek tecavüzcü gerekse çocuklara yapılan sapıklıkları teşvik
eden seküler-laik ve demokratik düzenlerdir.
İslam
öncesi cahiliye döneminden daha berbat olan çağdaş yani modern düşüncelerin hoyratlıkları,
cinsel arzuları fantezileştiren çeşitlerle azgınlaşmış, utanma duygularını
öldüren sinema ve televizyon filmleriyle mahremiyet katledilmiş; tiyatrolar,
kitaplar, gazeteler, mecmualar, danslar, şovlar ve sokaklardaki dekoltelerle
göz ve kalpler fesada uğrayarak, yıkıcılığı tarif edilemez boyutlara ulaşmıştır.
Öyle
ki, helal bir ilişkiden tatmine erişilemez olunmuş; fırsatını yakalayamayanlar;
ya etkilendikleri erkek ya da kadınları hayal ederek eşleriyle cinsel ilişkiye
girmiş ya mastürbasyonla şehvetlerini söndürmeye çalışmış ya da zor kullanmak
suretiyle taciz, tecavüz ve sapıklıklara meyledilmiştir.
Kadın
fıtratı, erkeğin fıtratından başkadır. Erkek, zinasında cüretkâr olurken; kadın
ise saklı ve sabırlıdır. Erkek anında şehvetsi tepkisini gösterirken; kadın,
deşifre olmayacak bir kaçamak arar ve fırsatını bulduğu anda; hani derler ya,”
denizden babam çıksa yerim” misali tatmini için hiçbir şeyi umursamaz. Erkek avcısı kadınların, kadın avcısı
erkeklerden hiç az olmadığını hatta daha fazla olduğunu biliyor musunuz?
Ama mesele kişinin erkek ya da kadın olması
değil, zinadır!
Cinsellik ve şehvet, tıpkı yoğun bir
yangının havadaki oksijeni tutuşturup ateş fırtınalarına ve rüzgârın etkisiyle
türbülanslara sebep olması misali insanları öyle etkileşmiş ki, ırzın, ahlakın, namusun ve sadakatin muhafazası
imkânsız olmasa da fevkalade zordur. Çünkü
nefis serbest bırakıldığından ahlaklı olmaya fırsat tanıyacak düzen yoktur.
Tecavüzcüyü
ve sapığı tahrik eden hukuktur; devlettir; özgürlüktür; demokrasidir;
seküler-laikliktir. Nefse gem vurmayan bir otorite, suçu sokakta değil, kendinde
aramalıdır.
Ki, Allah, yarattığı kullarını bilmesinden
dolayı indirdiği hükümlerle uyarılarda bulunmuş ve yasaklar getirmiştir. Öyleyse
insanların fıtratlarını yaratan Allah bilmiyor da, hürriyet tanıyanlar mı
biliyor? Kim o fıtratı verenin üstünde söz söyleyebilir?
Sen kalk, şehveti kamçılayan
cinselliği uygarlıkla özdeşleştirerek böbürlenen; sonra da ahlaklıktan ve insanlıktan
dem vurarak tecavüzcüyü ve sapığı suçla.
Uyuyana dek cinsellik ve şehvetle
bileylenmiş bir erkek yahut kadının uykusunda dahi o etkinin atında kaldığı
malum iken, ırz nerededir?
Çok şeyin içinde bizzat bulunarak
şahit olmuş biri olarak ahlaksızlıkta öyle dipleri gördüm ki, namuslu sanılanın
nasıl bir sapık olduğunu; cinselliğin ve şehvetin insaniyeti nasıl bitirdiğini,
hiç ummadığım insanlardaki sapkınlıkları gözlemledim.
Sokaktaki tecavüzcü ve sapıklardan çok
daha fazla öyle eğitimli, bilgili, kariyerli, makamlı, itibarlı, şöhretli, servetli,
dokunulmaz, müessir ve kitleleri ardına takmış namussuzlar var ama düzen
bayraktarı olmalarından baş tacı yapılabilmektedirler.
Her kim ne derse desin gerçek odur ki, şehvet, doğuran
cinselliktir; cinselliğin etkisinde kalan şehvet, tepkisini açığa çıkarabilmek
için ya gözle ya da ilişkiyle ya da zoraki yanıt vermeye mecbur kalır. Bu sebeple Kur’an yasaları tartışılmaz bir hassasiyetle
kabul edilmelidir.
“Zinaya yaklaşmayın. Zira o, bir hayâsızlıktır ve çok kötü bir
yoldur. “ İsra 32
“(Resûlüm!) Mümin erkeklere,
gözlerini (harama) dikmemelerini,
ırzlarını da korumalarını söyle. Mümin kadınlara da söyle: Gözlerini (harama
bakmaktan) korusunlar; namus ve
iffetlerini esirgesinler.” Nur 30 - 31
“Allah, gözlerin hain bakışını ve kalplerin gizlediğini bilir.” Mü’min 19
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder