27 Kasım 2018 Salı

Savaşı seviyorum!

Çünkü savaş demek barıştır, haktır; adalettir; imandır; nefsi yenmektir; ahiret sevdalığıdır; kurtuluştur; mükâfattır, cennettir; sabırdır; ibadettir; kulluktur; yaşamaktır; kötülüğe galebe çalmaktır; şeytanı dışlamaktır; faniliğe aldanmamaktır; dingilleşmektir; hileyi bozmaktır; küfrü tarumar etmektir; dünyayı ahiret karşılığı satmaktır.

Müslümanlıkla şereflenmenin yegâne şiarı cihattır. Cihatta barış ve adaletin teminatıdır! 

Ya şehit ya da gazi olmayı sev ki, baki hayat ahirete göç ettiğinde fani dünyanın batıllık debdebesine aldanmamış olmanın mutluluğuyla yaşayabil! Velev ki, ölmekten yahut öldürülmekten korkup kaçıyorsan; bil ki, kaçmanın asla faydası olmayacak; dolayısıyla her ne şartta olursa olsun yine öleceksin!

Savaş olmamış olsa ölüm yok mu; açlık, yokluk veya düşkünlük yok mu; ekonomik krizler yaşanmıyor mu; eserler ya da yapılar yıkılıp yok olmuyor mu; analar, babalar ve evlatlar yitmiyor mu; gözyaşları sel olup akmıyor mu; baş, kol, bacak ve gövdeler parçalanmıyor mu; hastaneler dolup taşmıyor mu; nadide bedenler böceklere yem olmuyor mu; canlar çıkmıyor mu; iflaslar gerçekleşmiyor mu; servetler yanmıyor mu; ülkeler batmıyor mu; dert ve sıkıntılar oluşmuyor mu; mutluyken kahrolunmuyor mu; acı ve dehşetlere uğranmıyor mu; vahşetin binbir türlüsü başa gelmiyor mu; mezarlar dolmuyor mu…

Batıllık yani kötülük her daim zayıftır; bu sebeple korku ancak kötülere yakışır. Allah’ın hükmeden tek kuvvet olmasından müminler cesur ve otomatikman güçlüdürler. Asıl zaferin fani dünyada değil baki ahirette olduğuna iman etmiş bir Müslüman’ın dünyadaki geçici keyfiyeti için batıllığa boyun eğebilmesi ya da sindirebilmesi mümkün değildir. 

Cihadı, kendi dinleri ve uygarlıkları için büyük bir şer gören haçlı-siyonist güçler, hedeflerinde muvaffak olabilmek için İslam kimlikli iktidarları öyle satın almışlar ki, hayvanlarda dahi rastlanabilmesi mümkün olmayacak bir başkalaşıma uğratarak batılla uyum haline getirip kendilerine kul yapmışlardır.
  
Allah’ın vahiyle indirdiği İslam’ı değil, Batı’nın dayattığı nefsanî kurallar dâhilindeki bir dini yol edinmelerinden Müslümanlık yerine münafıklık yahut fasıklık öyle yayılıp hâkim olmuş ki, batıla karşı hakkı egemen kılmaya çalışan direnişçi cihad ehlini av haline getirmişlerdir. 
  
Geçmişte haçlı birlikleri sadece kâfir ve müşriklerden oluşup Müslümanlara karşı yapılanırlarken, günümüzde sözde Müslümanlarında haçlı saflarında yer alıp Allah’ın erleriyle savaşabilmeleri, İslam’ın nasıl manipüle edildiğini ortaya koymaktadır.

Kur’an Müslümanlığına sapıklık; cihadı cehalet; İslam dışılık; vahşilik; insanlık aleyhtarlığı; barış karşıtlığı; teröristlik; bozgunculuk; eşkıyalık; kasaplık; cehennemlik; hak ve adalet düşmanlığı olarak angaje eden İslam görünümlü dini ve siyasi çevreler, hadis diye rivayet ettikleri sözleri vahyin önüne geçirmek suretiyle cihat karşıtı öyle hümanist bir Allah ve peygamber algısı oluşturmuşlar ki, Allah’ın indirdiği açık ve seçik ayetler, peygamber efendimize isnat ettikleri hurafelerle dolaylı olarak yok sayılmış, böylece cihadın ve İslami Hareketin şer olduğu fetvası verilerek, sinsice hak ile batıl özdeşleştirerek kötülüğü, haksızlık ve adaletsizlikleri mukim kılmışlardır.

Allah’ın kayıtsız-şartsız iradesi olan İslam’ı öyle hümanistleştirip demokrasileştirerek seküleştirdiler ki, ya onların istediği gibi Müslüman maskeli münafık veya fasık; ya da katli meşru terörist bir düşman olarak yaftalatmışlardır. 

Oysa insan, sahibinin bir insan olmadığını idrak edemediğinden hilkatteki eşine gösterdiği bağlılık, sevgi, tazim, malı ve canıyla duyduğu güvenden dolayı amacı beşeriyet olmuş; ama insanlığa ancak yaratıcısı Allah’a olması gereken tevekkülüyle ulaşılabileceğini kavrayamamıştır.

Bir ayağını batılda tutarak diğer ayağıyla hizmet arayışında bulunan insan öyle tepetaklak olmuş ki, nefsin bedelini ödemeye mahkûm olmuştur.

Batıllıklar ve kötülüklerin elçisi şeytanın yeryüzünde var olması ve musallat oluşu savaş yani cihat için yeterli bir meşruiyet ve tartışılmaz hak bir sebeptir. Ne var ki, şeytanın tebelleş olmasını sözde insanlık yani demokrasi adına razı olan düşünceler, iyiliğin, doğrunun, adaletin ve barışın karşıtıdırlar. 

Eğer insan için değil Allah için yaratılmışsan; Allah’a karşı ya doğrudan ya da dolaylı yüz çevirebilmen mümkün değildir. Bu yüzden kaynağını Kur’an’dan almamış hiçbir beşere, partiye, lidere, millete, düzene, düşünceye ve devlete itibar edilemez; edilmesi küfürdür. 

İslam olmanın yegâne şartı Allah’ın dinini yani hükümlerini yeryüzünde egemen kılmak ise, hak için batılla savaşmamak mümkün değildir. Hiçbir gerekçe batıla, düşünce ve düzenine hükümranlık hakkı tanımaz; arzu ve isteklerine boyun eğmeye geçit vermez; çizdikleri yolun sindirilmesine olurluluk kazandırmaz; nefsi fanilikleri ne kadar şatafatlı, cazibeli, güçlü ve kuvvetli olsa da fayda getirmez!

Yaratıcı Allah, birçok ayetinde batıla karşı savaşı emretmiş ve hoşnut olunmasa da çok büyük bir kazanç olduğunu vahyetmiş ise, insan kimdir ki, hak uğruna yapılan savaşa karşı çıkabilmektedir? Allah adına yapılan bir savaşa yani cihada hümanistlik ve demokrasi gerekçesiyle karşı çıkarlar ama amaçları nefis, devlet, millet, toprak olunca dehşette, haksızlık ve adaletsizlikte sınır tanımazlar.

Savaş her Müslüman için farzdır. Namazdan, oruçtan, zekâttan, hacdan ayrı tutulamaz muhkem bir ibadettir! 
    
“Hoşunuza gitmediği halde savaş size farz kılındı. Sizin için daha hayırlı olduğu halde bir şeyi sevmemeniz mümkündür. Sizin için daha kötü olduğu halde bir şeyi sevmeniz de mümkündür. Allah bilir, siz bilmezsiniz. Bakara 216

“O halde, dünya hayatını ahiret karşılığında satanlar, Allah yolunda savaşsınlar. Kim Allah yolunda savaşır da öldürülür veya galip gelirse biz ona yakında büyük bir mükâfat vereceğiz.” Nisa 74

“İman edenler Allah yolunda savaşırlar, inanmayanlar ise tağut (batıl davalar ve şeytan) yolunda savaşırlar. O halde şeytanın dostlarına karşı savaşın; şüphe yok ki şeytanın kurduğu düzen zayıftır. “ Nisa 76

“Onlarla savaşın ki, Allah sizin ellerinizle onları cezalandırsın; onları rezil etsin; sizi onlara galip kılsın ve mümin toplumun kalplerini ferahlatsın. “ Tevbe 14

“Allah müminlerden, mallarını ve canlarını, kendilerine (verilecek) cennet karşılığında satın almıştır. Çünkü onlar Allah yolunda savaşırlar, öldürürler, ölürler. (Bu), Tevrat'ta, İncil'de ve Kur'an'da Allah üzerine hak bir vaaddir. Allah'tan daha çok sözünü yerine getiren kim vardır! O halde O'nunla yapmış olduğunuz bu alış verişinizden dolayı sevinin. İşte bu, (gerçekten) büyük kazançtır.” Tevbe 111


"Allah'a ve Peygamber'e inandık ve itaat ettik" diyorlar; ondan sonra da içlerinden bir gurup yüz çeviriyor. Bunlar inanmış değillerdir.” Nur 47

Hiç yorum yok: