Çünkü savaş demek barıştır, haktır; adalettir; imandır; nefsi
yenmektir; ahiret sevdalığıdır; kurtuluştur; mükâfattır, cennettir; sabırdır; ibadettir;
kulluktur; yaşamaktır; kötülüğe galebe çalmaktır; şeytanı dışlamaktır; faniliğe
aldanmamaktır; dingilleşmektir; hileyi bozmaktır; küfrü tarumar etmektir;
dünyayı ahiret karşılığı satmaktır.
Müslümanlıkla şereflenmenin yegâne şiarı cihattır. Cihatta barış
ve adaletin teminatıdır!
Ya şehit ya da gazi olmayı sev ki, baki hayat
ahirete göç ettiğinde fani dünyanın batıllık debdebesine aldanmamış olmanın
mutluluğuyla yaşayabil! Velev ki, ölmekten yahut öldürülmekten korkup
kaçıyorsan; bil ki, kaçmanın asla faydası olmayacak; dolayısıyla her ne şartta
olursa olsun yine öleceksin!
Savaş olmamış olsa ölüm yok mu; açlık, yokluk
veya düşkünlük yok mu; ekonomik krizler yaşanmıyor mu; eserler ya da yapılar yıkılıp
yok olmuyor mu; analar, babalar ve evlatlar yitmiyor mu; gözyaşları sel olup
akmıyor mu; baş, kol, bacak ve gövdeler parçalanmıyor mu; hastaneler dolup
taşmıyor mu; nadide bedenler böceklere yem olmuyor mu; canlar çıkmıyor mu;
iflaslar gerçekleşmiyor mu; servetler yanmıyor mu; ülkeler batmıyor mu; dert ve
sıkıntılar oluşmuyor mu; mutluyken kahrolunmuyor mu; acı ve dehşetlere uğranmıyor
mu; vahşetin binbir türlüsü başa gelmiyor mu; mezarlar dolmuyor mu…
Batıllık
yani kötülük her daim zayıftır; bu sebeple korku ancak kötülere yakışır.
Allah’ın hükmeden tek kuvvet olmasından müminler cesur ve otomatikman
güçlüdürler. Asıl zaferin fani dünyada değil baki ahirette olduğuna iman etmiş
bir Müslüman’ın dünyadaki geçici keyfiyeti için batıllığa boyun eğebilmesi ya
da sindirebilmesi mümkün değildir.
Cihadı, kendi dinleri ve uygarlıkları için
büyük bir şer gören haçlı-siyonist güçler, hedeflerinde muvaffak olabilmek için
İslam kimlikli iktidarları öyle satın almışlar ki, hayvanlarda dahi
rastlanabilmesi mümkün olmayacak bir başkalaşıma uğratarak batılla uyum haline
getirip kendilerine kul yapmışlardır.
Allah’ın vahiyle indirdiği İslam’ı değil,
Batı’nın dayattığı nefsanî kurallar dâhilindeki bir dini yol edinmelerinden
Müslümanlık yerine münafıklık yahut fasıklık öyle yayılıp hâkim olmuş ki,
batıla karşı hakkı egemen kılmaya çalışan direnişçi cihad ehlini av haline getirmişlerdir.
Geçmişte haçlı birlikleri sadece kâfir ve
müşriklerden oluşup Müslümanlara karşı yapılanırlarken, günümüzde sözde
Müslümanlarında haçlı saflarında yer alıp Allah’ın erleriyle savaşabilmeleri,
İslam’ın nasıl manipüle edildiğini ortaya koymaktadır.
Kur’an Müslümanlığına sapıklık; cihadı
cehalet; İslam dışılık; vahşilik; insanlık aleyhtarlığı; barış karşıtlığı;
teröristlik; bozgunculuk; eşkıyalık; kasaplık; cehennemlik; hak ve adalet
düşmanlığı olarak angaje eden İslam görünümlü dini ve siyasi çevreler, hadis
diye rivayet ettikleri sözleri vahyin önüne geçirmek suretiyle cihat karşıtı
öyle hümanist bir Allah ve peygamber algısı oluşturmuşlar ki, Allah’ın
indirdiği açık ve seçik ayetler, peygamber efendimize isnat ettikleri
hurafelerle dolaylı olarak yok sayılmış, böylece cihadın ve İslami Hareketin
şer olduğu fetvası verilerek, sinsice hak ile batıl özdeşleştirerek kötülüğü,
haksızlık ve adaletsizlikleri mukim kılmışlardır.
Allah’ın kayıtsız-şartsız iradesi olan
İslam’ı öyle hümanistleştirip demokrasileştirerek seküleştirdiler ki, ya
onların istediği gibi Müslüman maskeli münafık veya fasık; ya da katli meşru terörist
bir düşman olarak yaftalatmışlardır.
Oysa insan, sahibinin bir insan olmadığını
idrak edemediğinden hilkatteki eşine gösterdiği bağlılık, sevgi, tazim, malı ve
canıyla duyduğu güvenden dolayı amacı beşeriyet olmuş; ama insanlığa ancak
yaratıcısı Allah’a olması gereken tevekkülüyle ulaşılabileceğini kavrayamamıştır.
Bir ayağını batılda tutarak
diğer ayağıyla hizmet arayışında bulunan insan öyle tepetaklak olmuş ki, nefsin
bedelini ödemeye mahkûm olmuştur.
Batıllıklar ve kötülüklerin
elçisi şeytanın yeryüzünde var olması ve musallat oluşu savaş yani cihat için yeterli
bir meşruiyet ve tartışılmaz hak bir sebeptir. Ne var ki, şeytanın tebelleş olmasını
sözde insanlık yani demokrasi adına razı olan düşünceler, iyiliğin, doğrunun,
adaletin ve barışın karşıtıdırlar.
Eğer insan için değil
Allah için yaratılmışsan; Allah’a karşı ya doğrudan ya da dolaylı yüz
çevirebilmen mümkün değildir. Bu yüzden kaynağını Kur’an’dan almamış hiçbir
beşere, partiye, lidere, millete, düzene, düşünceye ve devlete itibar edilemez;
edilmesi küfürdür.
İslam olmanın yegâne
şartı Allah’ın dinini yani hükümlerini yeryüzünde egemen kılmak ise, hak için
batılla savaşmamak mümkün değildir. Hiçbir gerekçe batıla, düşünce ve düzenine hükümranlık
hakkı tanımaz; arzu ve isteklerine boyun eğmeye geçit vermez; çizdikleri yolun
sindirilmesine olurluluk kazandırmaz; nefsi fanilikleri ne kadar şatafatlı,
cazibeli, güçlü ve kuvvetli olsa da fayda getirmez!
Yaratıcı Allah, birçok
ayetinde batıla karşı savaşı emretmiş ve hoşnut olunmasa da çok büyük bir
kazanç olduğunu vahyetmiş ise, insan kimdir ki, hak uğruna yapılan savaşa karşı
çıkabilmektedir? Allah adına yapılan bir savaşa yani cihada hümanistlik ve
demokrasi gerekçesiyle karşı çıkarlar ama amaçları nefis, devlet, millet,
toprak olunca dehşette, haksızlık ve adaletsizlikte sınır tanımazlar.
Savaş her Müslüman için farzdır. Namazdan, oruçtan, zekâttan,
hacdan ayrı tutulamaz muhkem bir ibadettir!
“Hoşunuza gitmediği halde savaş size farz kılındı. Sizin için daha
hayırlı olduğu halde bir şeyi sevmemeniz mümkündür. Sizin için daha kötü olduğu
halde bir şeyi sevmeniz de mümkündür. Allah bilir, siz bilmezsiniz.” Bakara 216
“O halde, dünya hayatını
ahiret karşılığında satanlar, Allah yolunda savaşsınlar. Kim Allah yolunda
savaşır da öldürülür veya galip gelirse biz ona yakında büyük bir mükâfat
vereceğiz.” Nisa 74
“İman edenler Allah
yolunda savaşırlar, inanmayanlar ise tağut (batıl davalar ve şeytan) yolunda
savaşırlar. O halde şeytanın dostlarına karşı savaşın; şüphe yok ki şeytanın
kurduğu düzen zayıftır. “ Nisa 76
“Onlarla savaşın ki, Allah
sizin ellerinizle onları cezalandırsın; onları rezil etsin; sizi onlara galip
kılsın ve mümin toplumun kalplerini ferahlatsın. “ Tevbe 14
“Allah müminlerden,
mallarını ve canlarını, kendilerine (verilecek) cennet
karşılığında satın almıştır. Çünkü onlar Allah yolunda savaşırlar, öldürürler,
ölürler. (Bu), Tevrat'ta, İncil'de
ve Kur'an'da Allah üzerine hak bir vaaddir. Allah'tan daha çok sözünü yerine
getiren kim vardır! O halde O'nunla yapmış olduğunuz bu alış verişinizden
dolayı sevinin. İşte bu, (gerçekten) büyük
kazançtır.” Tevbe 111
"Allah'a ve Peygamber'e inandık ve itaat ettik" diyorlar;
ondan sonra da içlerinden bir gurup yüz çeviriyor. Bunlar inanmış değillerdir.” Nur 47
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder