Çünkü Müslüman Türk Milleti’nin Allah’ın indirdiği Kur’an
ilkelerinden başkaca bir ilkesi olamaz; olabilmesi İslam’dan çıkmasına yegâne
sebeptir.
Ancak İslam kimliklide olsalar siyasi partilerin tamamı laik
ve Atatürkçü olmalarından Müslümanlar tarafından hiçbir şart ve koşulda temsile
layık değillerdir.
Mesele değilim demek değil, sindirebilmek yani razı olmaktır.
Bu sebeple kabul edilmiş bir yanlışlık kazanılmış bir zehirdir.
Her ne kadar Atatürk, CHP ve diğer Atatürkçülerin onayladığı
bir mahreç ise, Müslüman toplumunda mahreci ALLAH’tır. Diğer bir ifadeyle
Atatürk’ün ilkeleri değil, Kur’an ve sünnettir.
Müslümanlık tartışmasız bir ön kimlik; Türklük, Kürtlük,
Arablık veya diğer uyruklar ikinci kimliktir. Dolayısıyla Müslüman olmayan bir
kimlik asla bağlayıcı değildir ve olası bir bütünlük sağlasa da ancak mezara
kadardır. Nasıl ebedilik bedende değil ruhta ise, ebedilik uyrukta değil
dindedir.
Zaten
ülkemizdeki ayrışmayı doğuran Türkçülük ve Kürtçülük de dinin yerini laikliğin
yani Allah’a olan inancı reddedip aklın üstünlüğünü kabul eden imansızlıktan
dolayıdır.
Hatırlarsanız
Şeyh Said, ayaklanmaya gitmeden önce demişti ki; “Bizleri ve Türkleri bağlayan sadece din
kalmıştı, Türk hükümeti dini de kaldırdı ve artık bizi bağlayan hiçbir şey
kalmadı.”
Atatürk’ün ilahlığını sadece devlet ve siyasette değil,
Diyanet İşlerinin ilk başkanı Rıfat Börekçi tarafından da kabul etmişti.
Demişti ki, "Efendiler,
onun her yaptığı doğrudur. Eğer dininizi değiştirin derse, tereddüt etmeyin,
onda da bir hikmet vardır." Dolayısıyla
münafıklık öyle kök salmış ki, ilahiyat bile etkisindeki ilkeleri din edinebilmiştir.
Asıl sorun partiler değil
hukuktur; rejimdir; vahiy dışı düzendir. Gerek iktidardaki gerekse muhalefetteki
partiler yani TBMM, CHP sultalığının figüranlarıdırlar.
Müslüman millet, damarları kesilip kansızlıktan mevtalaşmış öyle bir hale gelmiştir ki, din ile millet yani nefsi ayrı ayrı rab edinip, dünya ve ahiret ilahları gibi bir hezeyanı içselleştirilerek din ve devlet işleri ayırmıştır.
Atatürk
ilkelerini akıl ve bilimin bayraktarı, ALLAH ilkelerini ise ilkelliğin ve
cahilliğin kendisi yapmak suretiyle Müslüman Türk Milleti iğfal edilmiştir. Oysa
Etkin Akıl olmaksızın bir akıl ve ilim olmadan bir bilimin var olabilmesinin imkânsızlığı
idrak edilemedi. Tıpkı ruh olmadan bedenle insan olunamayacağı gibi!
Akıl ve
bilimi öyle manipüle ederek din karşıtlığıyla özdeşleştirmişler ki, kader ve
ölüm gerçeği dahi sapkınlıktan vazgeçmelerine vesile olamamıştır.
"İnsanların
olumlu bilim ve akıl ile aydınlatılmasıyla bir gün dine gerekseme kalmayacaktır." G.E.Lessing
Devlet, hukuk; hukukta Atatürk ilkeleridir! Peki, Müslüman
olan millet nerdedir?
Milletin seçerek iktidara yahut muhalefete getirdiği partiler
veya vekiller sağır ve dilsizdirler. Dolayısıyla millet iradesinin nasıl bir
yalan olduğu Atatürk’ü ilah edinmiş devlet ve siyasetle aşikâr olduğundan
milletin düşünce ve duyguları mezardaki ölülerden farksızdır.
Her gürültüyü kendi aleyhlerine sanan İslam kimlikli siyasi partiler
kâfirden daha beter öyle münafıktırlar ki, Allah adına yapılan duruşları provokatörlük
sayarak, üzerlerine sıçramaması maksadıyla küfrü imana tercih ederler. Karşılaştığım
birçok olayda olduğu gibi! Bu sebeple küfrü asıl meşrulaştıran kendileridir; dolayısıyla
Müslüman’a münafıktan daha çok zarar veren yoktur!
Düşünebiliyor musunuz; şirki sindiremeyen Edirne’deki bir kız
öğrenci ALLAH adına fırlayarak; “Atatürk
ilah değildir” demiş ve o kız, hem tutuklanabilmiş hem de provokatör olduğu
iftirasıyla taşlanabilmiştir. Diğer taraftan Cumhuriyet Gazetesindeki CHP’li
bir gazeteci; “Atatürk ilahımdır ve
kendisine tapıyorum” diyerek Allah’a hakaret yaptığı halde dokunulmamıştır.
İman etmiş bir Müslüman için aşk ve tazim ancak yaratıcısı
ALLAH’a duyulabileceği bir duygudur. Her hangi bir beşerin sultalaşabilmesi ve
ilahlaştırılabilmesi apaçık bir küfür olduğundan ne peygamberler ne de Atatürk gibiler
asla Müslümanların ilahı olamaz.
Atatürk ancak Atatürkçülerin paydası olabilir ama Müslümanların asla!
Müslümanlara ALLAH ve elçisi Resulü hem dünya hem ahiret için yeter!
“Ey iman edenler! Eğer küfrü imana tercih ediyorlarsa,
babalarınızı ve kardeşlerinizi (bile) veli edinmeyin. Sizden kim onları dost edinirse, işte onlar zalimlerin
kendileridir.” Tevbe 23
“O (Allah), Kitap'ta size şöyle
indirmiştir ki: Allah'ın ayetlerinin inkar edildiğini yahut onlarla alay
edildiğini işittiğiniz zaman, onlar bundan başka bir söze dalıncaya kadar
kafirlerle beraber oturmayın; yoksa
siz de onlar gibi olursunuz. Elbette Allah, münafıkları ve kâfirleri cehennemde
bir araya getirecektir. “ Nisa 140
“Tehdit ederek, inananları Allah
yolundan alıkoyarak ve o yolu eğip bükmek isteyerek öyle her yolun başında oturmayın. Düşünün ki siz az idiniz de O
sizi çoğalttı. Bakın ki, bozguncuların sonu nasıl olmuştur!” A’raf 86
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder