Hak ve adaletin önünde öyle bir takozdur ki, hukuk ve yargıda o takozun
kamalarıdırlar.
Seküler-laik bir düzende
mesele Allah, Resulü ve vahiy ise, din adına yapılan hileli yönlendirmeler
sadece ilahiyatta değil, tepkileri baskı altına almaya çalışan yargıda da mevcuttur.
10 Kasım’da yapılan
şirke karşı tebliğ amaçlı reaksiyon gösteren Emine Şahin adlı 21 yaşındaki kız
öğrenci; “Atatürk ilah değildir”
ayetsi ve sünnetsi
duruşunu yargının manipüle etmesiyle “puta” dönüştürülmek suretiyle
genelleştirme ve yumuşatma girişimine hiçte yabancı değilim. Çünkü amaçları Kur’an
karşıtı devlet aleyhine Müslüman halkın duyacağı infiali engellemektir.
Aynı şeyi gerek emniyet
gerek savcılık gerekse mahkemedeki ifadelerim esnasında aynen yaşamış; “sen öyle değil böyle demek istedin”
gibi yönlendirilmelere kalkışılarak saptırmalarla karşı karşıya gelmiştim.
Ancak her defasında; “Bana verilecek cezadan kurtulabilmek için
taviz vereceğimi sanıyorsanız umurumda değil. Hiçbir şantaj, baskı ve ceza
alacağım kaygısı hakkı batıla çevirmeye; dolayısıyla geri adım atacak bir küfrü
uzlaşmayı sindirmeye izin vermem” diyerek, Allah’ın lütfüyle haktan asla sapmadım.
İman etmiş bir Müslüman’ın
hakkı eğip bükerek doğrudan vazgeçebilmesi mümkün olmasa da, devlet güçlerinin
tahakkümü adaletsizlikleri doğurabilmektedir. Ama her ne olursa olsun ilahın
yani rabbin rızası gözetiliyorsa hiçbir tehdit ve çıkarın korku ve cazibesine kapılmamalıdır.
Yine bir gün Tempo
Dergisiyle yaptığım ilk röportajdan dolayı hem şahsımın hem muhabirin hem de
yazı işleri müdürünün hakkında dava açılmış ve mahkemeye çıkmıştık. Duruşma hâkimi
savunmamı istemesi üzerine, Kur’an’daki bir ayet ışığında ifademi verdiğim
sırada; hâkim sözümü keserek; “burada
ayet okuyamazsın” dedi. Üstelik ayeti Arapça değil, Türkçe olarak mealden
söylemiştim. Bende,”Allah indinde burada okumamın hiçbir sakıncası bulunmadığından
söylerim” dedim. Hakim, şaşkınlıkla bir
müddet yüzüme bakmasının ardından; “Seni tutuklarım” dedi. Bende; “Allah izin
vermezse tutuklayamazsınız” demem üzerine, beni mahkemeden dışarı çıkartmakla
kaldı.
Çünkü Allah dilememişse beni tutuklayabilmesi mümkün değildi!
Oysa hak ve adalet peşinde
koşan Müslümanlar, tek ilah gördükleri
rablerine tumturaklı iman etmiş olsalardı, dünyanın herhangi yerindeki barbarlarca
güdülmez; eziyetlerine aldırış etmez; baskı ve tehditlerinden yılmaz; ruhlarına
fiyat etiketi koymak suretiyle ölümlü nefislerine peşkeş çekmez, yok öyle değil
böyle demiştim diyerek münafıklığa yeltenmezdi.
Seküler-laik ve demokratik bir düzen Müslümanlar aleyhine her
ne kadar zulüm ise de, o zulmün karşısında durmamak, adaletle şahitlik yapmamak,
mücadele vermemek, kardeşlerin yanında olmamak, göğsü siper etmemek,
kaygılanarak kaçıp kurtulmaya çalışmak, doğruyu savunmaktan imtina etmek, hakkı
haykırmamak, Allah’ından ötürü üstün olduğun halde boyun eğmek, hapsedilmekten
ya da ölmekten korkmak da, kendine yaptığın zulümdür.
Filistin, Suriye, Yemen, Doğu
Türkistan, Arakan ve dünyanın pek çok yerinde fiziki zulümler var ise de, Türkiye’de
de ruhi zulümlerin olduğu bir gerçektir.
Bir Müslüman’ın rabbi olan Allah’ını, Resulünü ve kitabı Kur’an’ı
savunmaktan daha normal ne olabilir ki, savunma yasak kılınarak tutuklanılabilmektedir?
Tebliğ yapılmasını Allah şart koşmuş ve Peygamberin de bir sünneti olduğuna
göre; nasıl oluyor da tebliğin adı provokasyon; tebliğ yapanda provokatör
olabiliyor? Güya iman edilen Hz. Peygamber Efendimiz ve sahabelerde tebliğ
yapmamışlar mıydı? Onlar da Türkiye’deki
hukuk sistemine göre tutuklanacaklar mıydı?
Emine Şahin adlı 21 yaşındaki kız öğrenci gibi nice Müslüman
Türk evladının tutuklanma sebebi, Türkiye’deki ilahın Allah değil Atatürk adlı
ölü bir beşerin ilah sayılmasından mıdır?
Gerek devlet gerek hukuk gerekse yargı Müslüman Türk Milleti’nin
tartışılmaz değerlerini muhafazayla yükümlü değiller mi ki, mal ve canlarını
Allah’a adamış milletimize ihanet edebilmektedirler? “Allah’tan başka ilah yoktur”
ilkesiyle binlerce meşakkatle boğuşarak sayısız şehit veren ve nefsi çıkarları
uğruna hiçbir İslam düşmanına prim vermeyen Müslüman Türk Milleti görülen
böylesine bir zillet reva mıdır?
Müslüman Türk Milleti asla ne ikinci bir ilahı ne de Allah’tan
başkasının ilkelerini kabul eder. Dolayısıyla Müslüman Türkiye asla Atatürk
Türkiye’si olamaz. Çünkü Müslüman Türkler, Allah adına savaşmalarından ötürü
şehitliği şeref addetmiş; dolayısıyla küfrü bir hukuk zorlamasıyla Allah’ı
satmak suretiyle Atatürk’ü ilah edinmez. Ki, canlarını veren Türk asker ve polislere;
“ALLAH için mi; yoksa Atatürk için mi”
yaşamdan vazgeçtikleri sorulduğunda alınacak yanıt; TÜRKİYE’NİN TA KENDİSİDİR!
“İlahınız
bir tek Allah'tır. O'ndan başka ilah yoktur. O, rahmandır, rahimdir.” Bakara 163
“De ki: İnsanların kalplerine
vesvese sokan, (insan Allah'ı andığında) pusuya
çekilen cin ve insan şeytanının şerrinden insanların Rabbine, insanların
Melikine (mutlak sahip ve hakimine)
insanların ilahına sığınırım!” Nas Süresi
“«Allah'tan
başka bir takım uydurma ilahlar mı istiyorsunuz?»” Saffat 86
“De ki: Allah her şeyin Rabbi iken
ben ondan başka Rab mı arayacağım? Herkesin kazanacağı yalnız kendisine aittir.
Hiçbir suçlu başkasının suçunu
yüklenmez. Sonunda dönüşünüz Rabbinizedir. Ve O, uyuşmazlığa düştüğünüz gerçeği
size haber verecektir.” En’am 164
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder