Çünkü
hayır ve şer ne varsa her şeyin Allah’tan geldiğine inanan bir Müslümansın.
Öyleyse her şeye sevineyim mi?
Sevinme;
şükret!
Çünkü bir saniye sonra başına ne geleceğini bilmediğinden
fani olan hiçbir şeye sevinme ki, nefsin tuzağına düşüp bakiliğin dehşetine saplanmayasın.
Dolayısıyla ecelin belli olduğu dünyada başına
gelene üzülsen de sevinsen de fani bir beyhudeliktir.
Öyle ki, acı ya da mutluluğun; diğer bir
ifadeyle üzüntü yahut sevincin en dibini yaşasan da sabit olan ölüm gelince ne
acıdan ne de mutluluktan hiçbir eser kalmayacak; ebedi kalınacak ahiret
hayatına göç edilerek, dünyada tadılan üzüntü veya sevincin geçiciliği,
kalıcılığa dönüşecektir.
Haydi diyelim; öldükten sonra yeniden
dirileceğin ahiret yurduna inanmıyor yahut şüphe ve tereddüt içindesin. Yine
hiçbir şey fark etmeyip kaçamadığın ölümle birlikte dünyadaki üzüntülü yahut
sevinçli hayatın sona eriyorsa, dünyaya meyletmiş olmanın anlamı nedir?
Hatta yaptığın yanlış veya hatalardan dolayı
kendini ayıplama; silginin kullanılmadığı tek yer olan hayatta yapılacak tek
şey tevbe etmektir. Pişmanlığın bile gerek dünya gerekse ahiretteki hesap verme
karşılığı ceza olduğundan nefsi bir faydası yoktur.
Yeryüzündeki ve gökyüzündeki irili-ufaklı her
şey Allah’ın dilemesiyle gerçekleşip menfi ya da müspet olayların tamamı
takdiriyle vuku bulmasından insana düşen sabır, şükür, tevbe ve itaattir.
Ha, kimi seküler düşünce sahipleri, Allah’ın
değil de doğanın gerçek olduğunu iddia etmeleri ne demektir biliyor musunuz; ahkâm
kesen insanın zayıflığını, acizliğini, bilgisizliğini ve iradesizliğini itiraf
etmektir.
Allah’ın Mutlak İrade’sine ve gücüne
inanmayan insanın doğanın gücüne inanıyor olması kendisine hiçbir güç
katmadığı; üzüntü ve sevinçlere diğer bir ifadeyle kadere dilediği gibi
müdahale edemediği; felaketleri ve savaşları dizginleyemediği; düşündüklerini
eyleme geçiremediği; geleceği bilemediği; tahmin etmiş olsa da inisiyatifte
bulunamadığı; ölümü engelleyemediği halde Allah’a değil de doğaya inanıyor
olması ne ifade eder?
Haydi,
inanmadığı Allah’a müdahale edemiyor da, inandığı doğaya müdahale ederek
dilediği düzeni ve ruhu yaratsın ya! Bilim ve teknolojisiyle hâkimiyetini ilan
eden insanın doğa ile başa çıkamaması, ALLAH’ın varlığını kabul etmek değil de
nedir?
Bilinmelidir ki, dünyanın bir tarafı
zenginlik ve refahta tavan yaparken; bir tarafı da acı ve dehşette azami
boyuttadır. Ancak zenginlik ve refahın yaşandığı yerlerde de öyle acılar vardır
ki, diğer taraftaki sıkıntı içinde yaşayanları aratmamaktadır.
Sonuçta üzüntü ve sevinçler ülkelerden ziyade
kişileri hatta her canlıyı kapsayan bir kaderdir. Dolayısıyla her insanın; ülkenin;
devletin; milletin, doğanın, üzüntü ve sevincin yazıldığı kader farklıdır. Bu
sebeple asıl olan fani olan dünya için mi; yoksa baki olan ahret için mi üzüntü
ya da sevincin duyuluyor olmasıdır.
İnanç ile iman gibi üzüntü ile merhamette birbirlerinden
farklıdırlar. Üzüntüde kaygı, umutsuzluk, isyan, y6üzeysellik ve eylemsizlik
vardır; merhamet ise, sahip olunan nimetlerden mahrum bulunanlara yardım etmek,
eksikliklerini gidermek, huzur ve güven içinde
olmalarını sağlamak ve Allah’ın hükmü gereği adanmak vardır. Çünkü merhameti
olmayanlar cennete giremez!
Dünya nimetleri ve sevdası ile ilgili bir
üzüntü veya sevincin nasıl fuzulî olduğu Allah’ın dilediği gibi olayları
yaratmış olmasıyla kanıtlıdır. Dolayısıyla nefsin güttüğü bir şeyin Allah
indinde hiçbir değer taşımaması üzüntü veya sevincin fanisel yüzeyselliğini ortaya
koymaktadır.
“Şüphesiz, Rabbimiz Allah'tır
deyip, sonra dosdoğru yolda yürüyenlerin üzerine melekler iner. Onlara:
Korkmayın, üzülmeyin, size vadolunan
cennetle sevinin! derler. “ Fussilet 30
“(Resûlüm!) O halde onların
sözleri (yaptıkları) sakın seni üzmesin. Kuşkusuz biz, onların gizlemekte
olduklarını da, açığa vurduklarını da biliyoruz. “ Yasin 76
“Sen bu sözü (Kur'an'ı) yalan sayanı bana bırak (kendini üzme).
Biz onları, bilmedikleri bir yönden yavaş yavaş azaba yaklaştırıyoruz.” Kalem 44
“De ki: Ancak Allah’ın lütfu ve rahmetiyle, işte bunlarla sevinsinler. Bu, onların (dünya malı
olarak) topladıklarından daha hayırlıdır.”
Yunus 58
“Ne var ki insanlar kendi aralarındaki işlerini parça parça
böldüler. Her gurup kendilerinde bulunan (fikir ve davranış) ile sevinip
böbürlenmektedirler.” Müminun 53
“Yeryüzünde vuku bulan ve sizin başınıza gelen
herhangi bir musibet yoktur ki, biz onu yaratmadan önce, bir kitapta yazılmış
olmasın. Şüphesiz bu, Allah'a göre kolaydır.” Hadid 22
“De ki:
Allah'ın bizim için yazdığından başkası bize asla erişmez. O bizim mevlâmızdır.
Onun için müminler yalnız Allah'a dayanıp güvensinler.” Tevbe 51
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder