Ancak
ruh gerçeği inkâr ediliyor ya da varlığından şüphe ediliyor olunmalı ki, korkup
kaçmak tedbir görülerek, ölmekten yahut öldürülmekten sakınılabileceği
düşünülmektedir.
Oysa ecel geldikten sonra sarp ve sağlam
kalelerde olunsa veya binlerce koruyucu tarafından kuşatılansa bile ölümden
kurtulabilmek mümkün değildir.
Ölümün ne olduğunu bilmeyen, yaşamında ne
olduğunu bilemez! Hak ve adalet üzerine ölmenin ne büyük bir şeref olduğunu
bilmeyenler, şerefsizce ayakta kalmayı izzet sanırlar.
Ya ülkesindeki zorbalara karşı yapılan savaşta
mücadele etmek yerine ihanet edercesine dinine ve vatanına nankörlük etmek
suretiyle güven maksatlı başka ülkelere kaçtığı sırada alçakça ölenlere ne
demeli!
Sözde Müslüman olan Suriyelilerin savaş
mazeretiyle ölümden korkarak ülkelerinden kaçmak suretiyle başka yerlere sığınmaları
öyle bir ihanettir ki, buluğ çağına ermemiş çocuklar ve sakatlar istisna tamamı
şerefiz, vatan haini ve İslam düşmanı bedhahlardır.
Ancak
haksız olanlar kaçıp saklanmak ister. Oysa Esed denen zalim bir şeytanın zulmüne
uğramış; Rusya, ABD, İran, PYD/YPG tarafından ülkeleri işgal edilmiş; evleri
başlarına geçirilmiş; beslenecek besin bulamadıklarından kedi ve köpek
leşlerine muhtaç kalarak karınlarını doyurmuş Suriyeliler haksızlar mı ki,
haksızlığa karşı mücadele etmek yerine kaçarak ve adaletin batışını izleyerek
dilsiz şeytan olmayı kabullenebilmektedirler.
Öyleyse kaçtıkları Esed zaliminden ne farkları vardır?
Düşünebiliyor musunuz; sırf zulme karşı
çıkmak amacı ve Müslüman kardeşlerine yardım yapmak maksadıyla yabancı Müslümanlar
binbir meşakkatle mallarını ve canlarını feda ederlerken; asıl dinlerine ve
vatanlarına sahip çıkması gereken Suriyeliler ise kaçarak keyif
sürebilmektedirler?
Şu bilinmelidir ki, ergenlik cağa erişmemiş
çocuklar ve sakatlar dışındaki Suriyeli ya da başka milletten insanları yardım
maksatlı sığınmacı olarak kabul eden ülkeler, hainliği meşrulaştırmaktadırlar.
Her ne kadar insanlık adına bir yardım yaptıklarını sansalar da hakkı ve
adaleti doğradıklarının farkında dahi değillerdir.
Hâlbuki gerek Peygamber Efendimiz, gerek
halifeler, gerekse ecdadımız zulme uğramış toplumlara yardımı nefsi yoldan
seçmemiş ve bizzat zorbaların sultalaştığı ülkeleri fethederek, zulme uğramış insanlara
huzur ve güven sağlamışlardır.
ALLAH yolunda olan; ipine sarılan ve dünyayı ahirete
tercih eden toplumlar, ülkelerindeki zorbaları ve işgalcileri defetmeye
muktedirler. Ancak nefislerinin ardına takılarak çareyi kaçmakta bulanlar ise,
peşinen yenilmeye ve uğradıkları zulümlere müstahaktırlar. Çünkü Allah, ancak layık olanlara zilleti
reva görür!
Resmi rakamlara göre yaklaşık 4 milyon Suriyeli
mülteci ülkemize sığınırken, diğer 4 milyon civarındaki mültecilerde başka
ülkelere sığınarak, Esed’e, Rusya’ya, ABD’ye ve İran’a vatanlarını peşkeş
çektirerek gasp ettirmişlerdir.
Acı olan dinine ve vatanına sahip
çıkmayanların yabancılardan yardım isteyebilme pişkinlikleridir. Yabancı
Müslüman cihad ehlinin Suriye’deki savaşlarının amacı, şüphesiz rableri Allah’ın
emri olmasındandır. Ki, geçmişte Hz. Peygamberimiz başta olmak üzere nice sultanlar,
emirler, krallar halklarının önünde ordulara komutanlık yaparak meydanlarda
savaşmışlardı. Öyleyse sığınmacı olarak kaçan Suriyeliler, kendilerini ne
sanıyorlar ki, şerefsizce sıvışabilmektedirler?
Oysa bunların yüzde onu dahi ülkelerini
barbarların elinden kurtaracak güçtedirler ama imanları olmadığından hainlik, şerefsizlik
ve izzetsizlikle yaftalanmalarına rağmen hala insanlık adına muhafaza edilebilmeleri
hak ve adalete vurulmuş bir darbedir.
Haklı olunan bir konuda kaçmak insanlık değil
hayvanlıktan daha aşağı bir sapkınlıktır. Bu sebeple zulme karşı savaşabilecek
vasıftaki Suriyeli kadın ve erkekleri ülkelerine gönderip, ‘hak’ cephesinde yer
almalarını sağlamak, insanlığa yapılabilecek en büyük hizmettir. Dolayısıyla sağlıklı
Suriyelilere sığınma hakkı vermek suretiyle koruyup kollamak, hem Allah’a hem
İslam’a hem de insanlığa bir ihanettir.
“(Resûlüm!) De ki: Eğer
ölümden veya öldürülmekte kaçıyorsanız,
kaçmanın size asla faydası olmaz! (Eceliniz gelmemiş ise) o takdirde de, yaşatılacağınız süre çok
değildir.” Ahzab 16
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder