Ama dinden ahkâm keserek devletten, siyasetten,
anayasadan, aydınlıktan, bilimden ve eğitimden koparmak suretiyle ruhsuz beden
misali etkisiz ölüye çevirir.
Oysa dinin ne olduğunu ve
Allah’ın kim olduğunu bilmeyenin ateistten farkı nedir?
Seküler-laik
devletlerde vahiy öyle hasımdır ki, kutsallaştırılan din dokunulmaz kılınarak her
alandan soyutlanır ama saygıyla taltif edilen bir manipülasyonla düşmanlığı
gizlenir. Böylece söz konusu devletlerin toplumları Allah’tan uzaklaştırabilmek
için din, bilim ve siyaseti rakip kuvvetlermiş gibi düşman saflara ayırmış, Allah’ı
gökyüzüne yerleştirip yeryüzünün egemenliğine tecavüz edilmesiyle yeryüzü-gökyüzü
tanrıları doğrulmuş; böylece riyakârsı bir inanç ve düzen karmaşasına mahkûm eğlenmiştir.
Hâlbuki
her düşünce, düzen, anayasa bir dindir! Ancak “Din Nedir” sorusu irdelendiğinde tuzak
ve manipülasyonlardan kurtulunarak hakikat açığa çıkabilmektedir.
Din, kavram itibariyle itaat, hizmet, birisinin emri
altına girmek, başkasının üstünlüğünü kabul edip boyun eğmek, düşünce ve
iradesine kayıtsız teslim olmak, ilkelere ve prensiplere koşulsuz bağlılık,
kanun, ceza ve millettir. Din; her ne kadar ilahsal, vahiysel, kutsal veya
ruhsal bir yapıymış gibi manipüle edilip, siyasi hayattan ve devletten uzak
tutulmak istense de; gerçekte sosyal, ekonomik, siyasi ve askeri yasaların
bütünü; bilim, düşünce ve iradelerin tamamıdır. Bilimsel ve siyasal her anlayış
ve rejim; kendine göre dini bir düzenektir. Söz konusu dinsel yapıya göre
kanunlar yapılarak egemenlik hakkı amaçlanır, insanların itaat ve hizmeti şart
koşularak üstün addedilen hâkim gücün emri altında ve onun hükümleri
çerçevesinde tek güç olunduğunun tasdik edilmesidir. Bu sebeple düzenin
kurucusu, yasa yapıcısı ve yöneticisi; otomatikman tanrısal bir egemenlik
hakkına da sahip olmaktadır. Dolayısıyla her toplum, idare edildiği düzene göre
egemen kabul ettiği gücü veya güçleri dolaylı yoldan tanrılaştırarak, farkında
olmadan tapınabilmektedir.
Düşüncenin,
rejimin ve düzenin adı ve tanımı her ne olursa olsun o mutlaka bir dindir. Dolayısıyla
ateizm bile kuralsızlıklarıyla bir dindir!
Çoğu din ehlinin seküler-laik düşünce güdümünün etkisinde
kalarak iman ettikleri Allah itikatlarının aksi düşünce ve davranışta
bulunabilmeleri öyle bir ikilem meydana getiriyor ki, ya bilinçli yahut
bilinçsiz bir sapmayla gerçek eğilip bükülerek temel yapı tahrip edilebiliyor.
Yaratıcının indirdiği vahiysel dinini yani anayasasını
sözde kutsallaştırıp siyasetten, devletten, kamudan ve sosyal hayattan
arındırarak kendi dinlerini hâkim kılanlar, oyun içinde sayısız dalavereler
tertipleyerek inananları şeytanca aldatmışlar ve aldatmaya devam etmektedirler.
Çünkü vahyi reddeden düşünce ve sistemler, pratik hayatta karşılığı olmayan mega
yalanlar zemininde empoze edilmiş abartılardır.
Toplumların yaratıcıya karşı olan duyarlılığını dikkate
alarak öylesi hilelere girişmişler ki, dinin sadece kişiye özel ilahsal ve
ibadetsel bir ritüel olduğunu işleyerek güya saygı altında Allah’ı dokunulmaz kılıp,
hapsedercesine yeryüzü iktidarlığından dışlamak suretiyle tüm yetkiyi
kendilerinde toplamış; insanların nefislerini okşayan seçme, seçilme, özgürlük
veya hâkimiyet adı altında suni ve fani payeler vermek suretiyle mastürbasyonda
sınır tanımamışlardır. Sırf Yaratıcının düzenini kabul etmemek ve egemenliği
altına girmemek adına birbirlerinin odalıklığına razı olmuşlar ve boyun eğmeyi
ayrıcalıklı bir onur vesilesi saymışlardır.
Acaba böylesi bir
anlayışa sahip politikacı, ilahiyatçı veya devletlerin aydınlık ya da adalet
verebilmeleri mümkün müdür?
Tüm çaba insanların kul olma fıtratlarını aşacak benliği
yüceltmekle Yaratıcıya karşı güçlü ve irade sahibi bir egemenlik gütmek,
Allah’ın koyduğu kuralları ve mutlak iradesine rakip zafer kazanabilecek
üstünlüğü pozitivist temelli argümanlarla adı sekülerizm, laisizm, sosyalizm,
liberalizm, demokrasim, Marksizm ve Kemalizm gibi doktrinlerin yasa belirleyici
etkileriyle dinleştirilmeleri akabinde insan tanrılaştırılmaktadır. Ancak
teorilerindeki düşünceleri pratikte gerçekleştirememeleri her ne kadar
toplumları uyandırmasa da kader hükümlü akış, mecrasında sürmektedir.
Lâik, sosyalist veya demokratik düşünce temelinde yapılaşan
devletlerin din ile devleti düşman hatları misali birbirinden ayırarak insanı
tanrılaştıran hukuklarıyla ayakta kalabilme çabaları, semavi dine mensup
politikacı, düşünür ve ilahiyatçıların desteklerindendir. Halkı etkileyerek
yanlışı meşrulaştıran bu çıkarcı mihraklar; doğrunun, hakkın ve adaletin hâkim
olmasına mani olmakta, dolayısıyla Allah dini ve devlet dini gibi korkunç bir
ikilem oluşturarak, dolaylıda olsa çok tanrılı bir düzeni türetmektedirler.
Ancak toplumlar böylesi şeytani bir hileyi derinden sorgulamamalarından gerçeği
kavrayamamış, böylece çok tanrılı ve dinli inanışları özümseyebilmişlerdir.
Öyle riyakârsı ve münafıksı bir paradoksu meşrulaştırmışlar
ki, Allah’ın dini ile devlet dininin sınırları çizilmiş ve alansal müdahaleleri
savaş nedeni sayılarak, kıyasıya mücadele edilmiştir. Çağlar boyu süregelen
çatışmalar ve bölünmeler ırktan çok dinsel zeminde baş göstermiş, Allah ile
insanın egemenlik haklarından ötürü milyonlarca canlıyı ölüme sürükleyerek göz
açtırmamışlardır. Bir tarafta vahiysel anayasayı reddederek lâik zeminli
demokratik veya sosyalist dinle kendini tanrılaştıran insan, diğer tarafta
Yaratıcı olma hasebiyle sadece hukukuna uyulmasını emreden Allah.
Bu durumda Allah’ın
dinine iman etmiş bir Müslüman kime itaat etmeli ve hangi tarafın dini
bağlılığıyla huzuru, adaleti, mükâfat ve cezasını ciddiye almalıdır? Ya
Yaratıcı Allah’ı ya da kendi gibi yaratık olan insanı!
Yeryüzünde,
devlette, yasa yapıcılıkta ve siyasette ayrı bir tanrı; gökyüzünde, doğada ve
ölümde ayrı bir Tanrı’ya inananların dinleri apaçık bir ikiyüzlülük, riyakârlık,
sahtekarlık veya münafıklıktır.
“Ey iman edenler! Allah'a itaat edin, Peygambere
itaat edin. İşlerinizi boşa çıkarmayın. “ Muhammed 33
"Allah'a ve Peygamber'e inandık ve itaat
ettik diyorlar; ondan sonra da içlerinden bir gurup yüz çeviriyor. Bunlar
inanmış değillerdir.” Nur 47
"Gerçekten, sizin gibi bir beşere itaat
ederseniz, herhalde ziyan edersiniz." Mü’minun 34
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder