En vahşi
hayvanları hatta şeytanı dahi kıskandıracak bir hoyratlıkta böğürerek kadere
meydan okumayı sürdürsünler.
Sonuçta izin veren ALLAH ise, insana sabretmek düşer.
Ancak o sabır, Allah’ın hükmettiği ölçüyle orantılıdır!
Özgürsel
fıtrat taşımayanların iradesel davranışta bulunabilmelerinin imkânsızlığı
kulluklarıyla alenidir. Dolayısıyla bilinen tek şeyin bilinenleri yani
kaderlerinde yazılı olanları biraraya getirmek ya da yapmak olan
politikacılara, din ve bilim adamlarına, düşünürlere veya yöneticilere umut
bağlanmamalıdır.
İnsanı yanıltan algı
nedir?
Aklın,
iradenin ve kaderin yani ‘o kitap’ın, diğer bir ifadeyle levh-i mahfuz’un idrak
edilememiş olmasıdır. Her insanın kaderdeki yazgısı doğrultusunda düşünmesi,
davranması, muhakeme etmesi, seçimde bulunması, iyi veya kötülüğü fiiliyata geçirmesi,
güçlü yahut zayıf olması; zafer ya da yenilgiyle karşılaşması tamamen yaratıcı
Allah’ın bir kararıdır. Dolayısıyla ne beşerin ne milletin ne de başka bir
iradenin üstünlüğü ve müdahalesi mevzubahis değildir.
Sanki
kader sadece menfiymiş gibi toplumlar öyle sömürülmektedir ki, yabani otlar
misali kader değiştiriciler bitmekte, vaat ettikleri olumlu hayat yahut kaderle
örtüşen başarılarından dolayı manipülasyonda sınır tanımamaktadırlar. Oysa ne
menfi ne de müspet açıdan Allah’ın yazgısından başka hiçbir şey
güncelleşmemekte; olası iyi yahut kötü yöndeki değişimler kaderin hükmüyle
gerçekleşmektedir. Dolayısıyla beşerin araç olmaktan öte iradesel hiçbir etkisi
ve katkısı bulunmamaktadır.
Ki,
Allah’ın elçileri olan peygamberlerin dahi fayda ya da zarar verebilme
kudretlerinin bulunmadığı baz alındığında söyleyebilecek bir söz yoktur ama yinede
nefis ikna olmamaktadır. Çünkü nefsin öğütten yararlanabilmesi ve ikna
olabilmesi de Allah’ın iznine bağlı ise, insanın dilediğini özgürce yapabilmesi
mümkün değildir.
Örneğin
içine girilen seçim sürecinde ortaya dökülen cumhurbaşkanı ve milletvekili adaylarının
odundan hiçbir farkları yoktur ama ruhları olmalarından dolayı taşıdıkları
ayrıcalık yanlış muhakemeye neden olmaktadır.
Şöyle
ki, denizde boğulmaya ramak kalmış bir kimseyi düşünün. Can havliyle yardım
isterken tevafuken ellerinin arasına sıkışan bir can simidi veya ona benzer bir
tahta parçası ya da bir cisimle canı kurtulur. Karaya çıkması akabinde o cisme
sarılarak teşekkür etmesi ve minnet duyguları sunarak kurtarıcı olarak görmesi,
herhalde delirdiğinin düşünülmesine yol açar. Hiç insan, cansız ve yaptırımı olmadığını
düşündüğü bir cisme şükrederek saygı duyabilir mi? Ancak, canını kurtarmaya
neden olan araç, o değil miydi? Aslında kurtaran veya yok eden yaratıcı Allah olmasına
rağmen, insanların birbirlerini tanrılaştırırcasına bu güçte görmeleri, her
bilgisizliğin temelini oluşturmaktadır.
Seçimlerle
ilgili en ince detaylar bedenler yaratılmadan önce levh-i mahfuz da öyle
yazılıdır ki, kimlerin katılacağı, ne konuşacakları, destek ya da köstek alacakları,
nasıl bir sonuçla karşılaşacakları, hayır mı yoksa şerre mi sebep olacakları,
bahaneler ve tetikleyici mazeretler hiçbir şey noksan bırakılmaksızın
belirlenmiştir. Dolayısıyla yazılmış olanı hiçbir iradenin lehte yahut aleyhte değiştirebilmesi
mümkün değildir.
Kimi
farklı gerekçelerle seçime gitmeyerek oy kullanmayacak; kimi geçersiz oy kullanacak;
kimi ideolojisindeki lider ve partilere oy verecek; kimi hileye başvurup kaos
çıkartmak suretiyle bozgunculuğa gitmeye kalkışacak ama karar, yaratıcı Allah’ın
verdiği üzere neticelenecektir. Onun için zaten verilmiş kararın güncellenecek
olmasıyla ne liderlerin ne partilerin ne de iç ve dış dayanakçıların takdiri
değiştirecek hiçbir müeyyideleri olmayacaktır. Dolayısıyla olaylarda dolgu
misali sebepler zinciri olmaktan öte hükmedici bir dahili bulunmayan insan, yalnızca
kulluğuyla sabittir.
Geçmiş,
gelecek için fevkalade bir ibret ve nasihattir ama kahraman iddiasıyla
büyütülen kimseler asla kurtarıcı değillerdir. Çünkü onlar kaderlerinin
gereğini yapmışlardır. Ne musibetler ne sıkıntılar ne belalar ne savaşlar ne
kavgalar ne de kederler ortadan kalkmayacağı gibi, ‘kadere karşı gelircesine
değişim umudu vermek hem yalanın daniskası hem de şirkin ta kendisidir. Bilinmelidir
ki, kader ile ilgili inisiyatif sadece yaratıcı Allah’a mahsustur!
Mesel
kimin kazandığı yahut kazanacağı değil, Allah’ın nasıl bir kader yazmış
olduğudur!
İnsanoğlu ülkesiyle, devletiyle,
milletiyle ancak müstahak olduğunu yaşar neye layık olduğunu da kalplerde saklı
olanı bilen ve kaderleri yazan ALLAH’tan başkası bilemez,
“De ki: Doğrusu ben size
ne zarar verme ne de fayda sağlama gücüne sahibim.” Cin 21
“Dileseydik
elbette onu bu ayetler sayesinde yükseltirdik. Fakat o, dünyaya saplandı ve
hevesinin peşine düştü. Onun durumu tıpkı köpeğin durumuna
benzer: Üstüne varsan da dilini çıkarıp solur, bıraksan da dilini sarkıtıp
solur. İşte ayetlerimizi yalanlayan kavmin durumu böyledir. Kıssayı anlat;
belki düşünürler.” A’raf 176
“Biz dilesek, elbette
herkese hidayetini verirdik. Fakat, «Cehennemi hem cinlerden hem
insanlardan bir kısmıyla dolduracağım» diye benden kesin söz çıkmıştır. “ Secde 13
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder