Kur’an seni öyle
uyduruyor ki, insan yerine hayvandan daha aşağı mahlûkata çevirip, kendine
değil yaratılana güvendiriyor ve ebedi kalacağın ahiret yurduna tumturaklı iman
ettirmiyor.
Dünyada
da namus yerine şerefsizliği; izzet yerine zilleti; vakar yerine hor ve
hakirliği; cesaret yerine korkaklığı; yönetmek yerine hükmedilmeyi; erdemlik
yerine bayağılığı; adalet yerine barbarlığı; helal yerine haramı; sabır yerine
isyanı; fetih yerine savunmayı; mutluluk yerine cefayı; refah yerine
musibetleri duçar kılarak idrak edemeyen ve ibret alamayan yığınlara
dönüştürmektedir.
Allah,
diğer bir ifadeyle Kur’an yerine başkalarının peşine düşerek öncü edinenler
öyle adi ve aşağı kimselerdir ki, yaratıcısına başkaldırmalarından dolayı et ve
kemik kümesi olmaktan öte bir yüceliğe ulaşamamaktadırlar. Ancak dünyadaki bilgi,
makam ve güçleri toprağa gömülene dek bir yanılgı doğursa da, eserleri ve anılmış
olmaları da aynı aldatmacadan başka bir şey değildir.
Güvensizlik, imansızlıktır!
Allah’a inanmak; ibadet etmek; zikretmek; Kur’an okumak; iman
etmiş olmak demek değildir. İman, kayıtsız-şartsız doğrudan bir güven olup, o
güveni muhafaza edende sabırdır.
Dövizdeki dalgalanmadan ötürü paniğe kapılan Cumhurbaşkanı
Erdoğan, hem büyük bir bela olduğu gerekçesiyle faize karşı olduğunu söyledi;
hem de dalgalanma sonrası “serbest
piyasa ekonomisini tüm kural ve kurullarıyla uygulayan bir ülkeyiz. Küresel
yönetime bağlı kalmaya hazırız” dedi.
Serbest Piyasa Ekonomisinin gerek ana gerekse babası faiz
olduğuna göre; nasıl bir çelişki içindedir ki, bela olarak karşı çıktığı faizi
hem arttırabiliyor hem de bağlı kalmaya hazır olduğunu bildirebiliyor?
Böylece Allah’ın ipi olan Kur’an’a iman etmenin nasıl
meşakkat ve sabır gerektirdiği aşikârdır. Dolayısıyla sözle inanmanın yeterli
olmadığına en önemli kanıt güvendir ve güveni de doğuran imandır!
Şüphe içindeki bir inancın neden olduğu imansızlıktan dolayı
Kur’an yalanlanırcasına düşülen çelişki öyle bir şirktir ki, sanki faiz çok
kötü bir pislik değilmiş gibi kurtarıcı yapılmaya çalışılmaktadır.
Ekonomi rızıktır!
Rızkı dilediğine az dilediğine de çok veren Allah olduğuna
göre; beşeri güçlerden kaygı duyulabilir ve olası müdahaleleri bağımsız kılınabilinir
mi? Bir gün önce sen kazanıyordun da,
ertesi gün o beşeri güçler mi kazancına mani olup zarara yol açtılar? Ya da bir
gün önce Allah verdi de, sonra Allah’ın rahmetini keserek elindekini alan beşer
mi oldu?
İşte inanılan Allah’a iman edilememiş olmasından herhangi bir
olumsuzluk karşısında ümitsiz bir nankör olunabilmekte ve Allah, (haşa) beşere
karşı kolayca satılabilmektedir. İnkâr ile iman arasında yol tutmaya çalışan kimselerin
nasıl sapkın oldukları düşünce ve davranışlarıyla orantılıdır.
Yaratanı, yaratandan ötürü seven hümanist bir anlayış ehlinin
iman edebilmesi mümkün değildir. Çünkü o, hümanist düşüncesi gereği Allah’tan
ziyade beşeri sevmeye, hoş görünmeye, rızasını kazanmaya, refaha ulaşabilmesi
için hizmet yapmaya; mücahide ve şeriata karşı savaşmaya ve tedbiri Allah’ın
indirdiği ayetlerde değil beşeri kurallarda arayıp güvenerek çözmeye çalışır.
Hiçbir politikacının ve seküler-laik düzeni içselleştirmiş bir
vatandaşın dini, Kur’an’ın hükmettiği İslam değildir. İslam olmadıklarından
dolayı Allah’a güvensizliklerinden iman edememekte; karşı çıktıkları faize, darda
kaldıklarında serbest piyasa ekonomisi mazeretiyle geri dönebilmekte;
ekonominin bir rızık olduğunu ve rızkında tamamen Allah iradesinde bulunduğunu
bildikleri halde sabretmeyip harama koştukları tartışılmazdır.
“Eğer insana
tarafımızdan bir rahmet (nimet) tattırır
da sonra bunu ondan çekip alırsak, tamamen ümitsiz
ve nankör olur.” Hud 9
“İnsanlara bir
rahmet tattırdığımızda ona sevinirler. Şayet yaptıklarından ötürü başlarına bir
fenalık gelse hemen ümitsizliğe
düşüverirler.” Rum 36
“Kendilerine
bir iyilik dokunsa «Bu Allah'tan» derler; başlarına bir kötülük gelince de «Bu
senden» derler. «Hepsi Allah'tandır» de. Bu adamlara ne oluyor ki bir türlü laf
anlamıyorlar!” Nisa 78
“Ey iman
edenler! Kendilerine Allah'ın gazap ettiği bir kavmi dost edinmeyin. Zira
onlar, kafirlerin kabirlerdekilerden (onların dirilmesinden) ümit kestikleri gibi ahretten ümit kesmişlerdir.”
Mümtehine 13
“(Resûlüm!) De
ki: Size gökten ve yerden kim rızık veriyor?
Ya da kulaklara ve gözlere kim malik (ve hakim) bulunuyor? Ölüden
diriyi kim çıkarıyor, diriden ölüyü kim çıkarıyor? (Her türlü) işi kim idare ediyor? «Allah» diyecekler.
De ki: Öyle ise (Ona asi olmaktan)
sakınmıyor musunuz?” Yunus 31
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder