Hem de öyle mastürbasyon
ki, cinsel tatmin için yapılanlar yanında halt yemiş!
Amansız haksızlık ve adaletsizliklere kaşı yapılan
kınamalarla barbarlığı geçiştirme manipülasyonu zalimliği meşrulaştırmadır. Hani
bazı ülkelerin İsrail büyükelçilerini bir süreliğine
ülkelerine geri dönmelerini istemeleri gibi yükselen tansiyonu
düşürebilmek için şovsal adımlar atılır, nutuklar çekilir, mitingler
düzenlenir, yürüyüşler yapılır, tehditle savrulur ama durumda hiçbir değişim
olmayıp eski hamam eski tas devam eder. Dolayısıyla seküler-laik hamamı, hümanist ve demokrasi tasıyla yıkanan
başka tellaklarda ortaya çıkmış olsa yine her şey aynıdır!
Kur’an Müslümanlığının hor ve hakir görüldüğü bir düzende devletlerin kabul
edip savaştığı teröristler mücahitler ise, ABD ve İsrail’e fiziki bir karşılık
mümkün değildir! Çünkü iman edilen din Kur’an’i değil, nefsin istekleri
doğrultusundaki geleneksel ve rivayetsi dinlerdir.
ABD ve İsrail şeytanlarını cesaretlendirerek insanlığın başına bela
kılan, onlardan en çok şikâyet edip rahatsız olanlardır. Mesela Türkiye!
İsrail’in ambargo uyguladığı Filistinli kardeşlerine yardım getiren “Mavi Marmara” adlı geminin uluslararası sularda İsrail
terörist devletinin haydutları tarafından basılarak 9 vatandaşımızı katledip 30
vatandaşımızı yaralamaları akabinde ne olmuştu? Şehitlerimizin kanı İsrail’e
ücret karşılığı peşkeş çekilmiş ve hiçbir şey olmamış gibi ABD direktifiyle el
sıkılmıştı. Katledilen kendi vatandaşlarının hesabını soramayan Türkiye; Kudüs’ün,
Mescd-i Aksa’nın, Filistinlilerin ve ümmetin mi soracak? Ancak kınar ve lanetler!
“Para her şeyi yapar” düşüncesiyle zalimlik öyle ivme
kazanmış ki, ekonomisi güçlü olanlara yaptıkları zulüm reva görülmüş;
dolayısıyla adaletten muaf tutulmuşlardır.
Allah’a değil nefse adanmış bir dünyada vuku bulan vicdansızlıklar,
güç ve çıkarla orantılandığından suçluya yaptırım uygulanmamaktadır.
Azgın nefse gem vurulmamasından canavarlık, canilik,
vahşilik, gaddarlık ve felâketler doğmaktadır. İhtiraslarını tatmin edebilmek
uğruna devletler fani dünya debdebesi için öylesi entrikalar çevirmekte; yanlışları
doğru kabul edercesine ruhlarını satmaktadırlar ki, dağ-taş dile gelmekte, bitkiler boyun eğmekte ve hayvanlar bile kahırlarından
ulumaktadırlar.
Newton’un bilimde kullandığı analiz türünün aynısı
politika dünyasında kullanılmış olsaydı; devletlerin diplomasi şerefsizliği ve o
devletleri güden yığınların insan olmadığı ortaya çıkardı.
Seküler-laik dogmalı demokratik düzen öyle bir oyundur
ki, bunu ne bilimle ne fizikle ne bilgiyle ne akılla ne mantıkla ne iradeyle ne
parayla ne de iktidarla anlayabilmek mümkün değildir. Haksız ve adaletsiz olunduğu
halde hak ve adalet aranır; hain ve nankör olunduğu halde merhamet ve sadakat
beklenir; suçlu olunduğu halde affedilmek istenir; insafsız olunduğu halde acınma
dilenerek rahmet yakınır. Hâlbuki kötülerin en kötüsü olunabileceği düşünülerek,
iğnenin önce kendi kendine batırılmasına asla yanaşılmaz.
Farklı ülkelerde doğup yaşamak, vatan edinmek ve
milletten olmak bir ayrıcalık ve ihtilaf değil, dünyadaki zenginsel bir
bütünlüktür. Dolayısıyla Allah’ın arzı olan dünyada dini farklılıkların yani hak
ile batılın dışında bir ayırımcılık yoktur. Ancak bu aykırılık, her ne din ve
inançta olunursa olunsun, adil davranmaya ve adaletle şahitlik yapmaya
kesinlikle mani değildir. Tabii ki nefse değil Allah’ın hükümlerine göre!
Nefisle yönetilen dünyada “bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın” anlayışı bencilliği öyle
had safhaya çıkarmıştır ki, zalimlerin zulümleri hem tükenmemekte hem de
insanlığın uğradığı zarar, dirlik ve düzeni temelden bozarak adaleti tarumar
bırakmaktadır.
Makyaja olan hayati ilgi ve alaka öyle kayıp korkusu
doğurmuş ki, hak ve adalet uğruna yapılacak mücadeleleri etkisiz kılmıştır.
Böylece yapılarının yıkılarak makyajın bozulacağı, ekonominin çökeceği, açlık çekileceği,
anaların akıtacağı gözyaşları ve insanların ölebileceği telaşı taşınmasından zalimlerin
zulümleri artarak sürmektedir.
Zaten mesele kendini kime adadığındır; Allah’a mı nefsine
mi? Kendini Allah’a adayının ahiretten başka ebedi bir yurdu olmamasından
dünyadaki herhangi bir şeye karşılık asla kaygı duymaz. Nefse adayan ise, elinde
dünyadan başka hiçbir şeyin bulunmadığı düşüncesiyle kaygı duymadığı bir şey yoktur.
Kur’an Müslümanlarının bulunduğu tek yer cihad
meydanlarıdır. Başka yerlerde olanlar ise münafıklardır! Bu sebeple kendilerini
Allah’a adamış cihad ehlini her türlü kınayıp terörist yaftasıyla
haçlı-siyonist güçlere peşkeş çekmek suretiyle ihanette sınır tanımayan
münafıklar; ABD ve İsrail zalimlerinin karşısına dikilip zulümlerine son vermeye
cüret edemezler. Bu, öylesine bir imansızlıktır ki, sanki eceleri gelince
ölmeyeceklermiş, ekonomilerini yitirmeyecek ve ülkeleri
yıkılmayacaklarmışçasına küfre boyun eğerler. Hem de ALLAH’a rağmen!
Cenneti kazanmak nasıl cihad yani savaş ile
mümkün ise, Müslüman’ın caydırıcılığı da ancak küfre yani zulme karşı giriştiği
savaşla orantılıdır! İslam devletlerinin savaşla köklenip nasıl devasa birer
güç olmaları akabinde hak ve adaletin sigortası cihadı bırakarak keyfiyete
düşmeleriyle nasıl darmadağın olup silindikleri hatırlanıldığında ve Kur’an
irdelendiğinde başka bir söze gerek kalmamaktadır.
Allah, iman etmemiş münafıkları ortaya çıkarmak
maksadıyla ABD ve İsrail gibi şedit kâfirlere geçici üstünlük vermiş olması; Müslümanları
açığa çıkarma maksatlı bir sınamadır. Dolayısıyla kâfir ve münafıkların ne
yaratıcı ALLAH ne de cihad ehli Müslümanlar karşısında muzaffer olabilmeleri
mümkün değildir.
Zaten cihad
ehli olmayan Müslüman olamaz!
“Yoksa Allah
içinizden cihad edenleri belli etmeden, sabredenleri ortaya çıkarmadan cennete gireceğinizi
mi sandınız?” Al-i İmran 142
“İşte o
şeytan, ancak kendi dostlarını korkutur. Şu halde, eğer iman etmiş kimseler
iseniz onlardan korkmayın, benden
korkun.” Al-i İmran 175
“Yoksa Allah,
sizden, cihad edip Allah, peygamber ve müminlerden başkasını kendilerine sırdaş
edinmeyenleri ortaya çıkarmadan
bırakılacağınızı mı sandınız? Allah yaptıklarınızdan haberdardır. “
Tevbe 16
“Andolsun ki,
biz onlardan öncekileri de imtihandan geçirmişizdir. Elbette Allah, doğruları
ortaya çıkaracak, yalancıları da
mutlaka ortaya koyacaktır.”
Ankebut 3
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder