Ya kötünün iyisi
aranmış; ya da kötü, iyi bellenerek nefis yani batıl, diğer bir ifadeyle şeytan
rehber edinmiştir.
Çünkü
seküler-laik düzene uyma gereksimi insanı bozmuştur! Dolayısıyla bozulan
insandan daha korkunç bir mahlûkat bulunmadığı kabul edilmesine rağmen nefsi
hüküm sürdürülebilmiştir.
Nefsin
eline terk edilmiş iyi yahut kötü yargısı hakkı öyle doğrayıp batılı üstün
kılmış ki, iyi-kötü, doğru-yanlış, yalan ve gerçeğin birbirleriyle
harmanlanmasından yol gösterici vahiy ya doğrudan yok sayılmış ya da dolaylı
olarak dışlanmıştır.
Öyle
ki, nefse iyi gelen her kötünün nasıl meşrulaştırıldığı vahiy dışı düzenlerle
aşikârdır! Karşılaşılan sorunların giderilebilmesi için “Üst Akıl”’la ihtiyaç duyulur ama o “Üst Akıl”’ın yaratıcı Allah’ın
olacak olma zaruriyetinden ısrarla kaçınılır. Onlara göre Allah’a danışmak,
sözdeki egemenliklerini duçar bırakacağından fevkalade utanılacak bir
acziyettir.
Seküler-laik
düşüncenin beşiği ve demokrasinin üretim merkezi olan Eski Yunan da siyaset ve
bilim insanları ile filozoflar, işlerine geldikçe ve zorda kaldıklarında doğa
olaylarına bakarlardı. Bunu yaparlarken de, hani neredeyse yaptıklarından utanırlardı.
Onlara göre, edinilmeye değer bilgi, beyin hücreleri çalıştırılarak elde edilen
sanal bilgiydi. Evrensel gerçekler ve günlük olaylarla ilgili somut bilgiler,
onların nezdinde “ikinci sınıf” bilgiydi.
Üst
Akıl, diğer bir ifadeyle Etkin Akıl olmaksızın beyin hücrelerinin
çalışamayacağını idrak edememiş nefis, elle tutulan somut bilgileri dahi ikinci
sınıf görerek, ütopik yani soyut bilgileri birinci sınıf değerlendirmesi akabinde
nasıl sanal olduğunu kanıtlamıştır. Çünkü somut olan olaylara karşı kendini öne
çıkaracak hiçbir alternatifi olmadığından sanallığıyla gerçeği iğfal etmeye çalışmış
ise de, gerçeği açık perdelerini kapatamamıştır.
Bu
sebeple sürekli savaş içinde olunan Allah’ın indirdiği Kur’an baz alınmamakta;
sorunların faili insanların düşünce düzeyiyle çözüme gidilmesinden çıkar yol
bulunamamaktadır. Seküler-laik esasa dayalı demokratik düzende egemenliğin
kayıtsız-şatsız insana ait olduğu ilkesi gereği Allah rakip görülmesinden gökyüzüne
yerleştirilmiş; böylece yeryüzü yönetiminin ele geçirildiği sanılmıştır. Tıpkı
somut bilgilerin ikinci sınıf bilgi olarak kabul edilmesi misali yaratıcı
Allah, (haşa) ikinci sınıf görülerek siyasetten ve devletten dışlanmıştır.
“Karşılaşılan
önemli yaşam sorunları, o sorunları ortaya çıkaran düşünce düzeyinde
çözülemez.” A.
Einstein
Kötülük ya da iyilik nefsin inisiyatife göre bir ölçü
ise, demek ki şeytan kötü değil iyidir. Çünkü şeytan kadar nefse iyilik yapan
yoktur. Dolayısıyla kimi nefse iyi gelen kötülük ile kimi nefse kötü olan
iyilikte mevcut olduğuna göre iyilik yahut kötülüğü nefsin seçimine, diğer bir
ifadeyle seküler-laik-demokratik bir düşünce otoritesine bırakılabilmesi mümkün
değildir. Kadere hükmeden Allah, beşeri hiçbir akıl, bilgi ve iradeye fırsat
tanımamaktadır.
Nefsini üstün tutmasıyla birlikte kötülüklerin elçisi
olan şeytan nasıl lanetlenmiş ise, insanoğlu da nefsini galebe çaldırmasından bozulmuş;
şeytan misali yaratıcısı ve sahibi Allah’a başkaldırmıştır. Ancak kuramdan,
hayalden ya da zandan öte pratikte hiçbir üstünlük sağlayamamıştır.
Kötüyü muzaffer kılan nefis, insanları muhakeme
yetilerini yitirtip öyle aldatarak yığınlara dönüştürmektedir ki, her nefis,
kendi isteğine göre hak elde ettiğinden neyin iyi-kötü ya da doğru-yanlış kavrayışı
karışıklığı doğurmaktadır. Dolayısıyla aklı karışan insanın imdadına nefis
yetişmekte; böylece nefislerine esir yığınlar kötüyü, iyi
belleyebilmektedirler.
Nefis
yani kötünün durduruluşu ancak içinde yaşanan çarkın düzeni ile orantılıdır. Bu
sebeple nefsin hüküm sürdüğü seküler-laik düzende yaratıcı Allah’ın nezdinde
bir iyilik mevzubahis değildir. Var olanda nefsi bir iyiliktir ki, oda fırsatını
ele geçirdiğinde kötü olma potansiyeline ya doğrudan ya da dolaylı olarak sahiptir.
Çünkü toplumsal ve düzensel etkileşim olduğundan odaklanılan nefsi çıkardır!
Nefsin
hoşnut olmayıp Allah’ın rıza gösterdiği o kadar çok iyilik vardır ama nefis
onları kötü bellediğinden hümanite manipülasyonuyla aldatmada sınır
tanınmamaktadır. Örneğin Allah’ın indirdiği hükümlerle hükmetmek kötü müdür?
Allah
nezdinde en büyük kötülük şirk koşmak yani hâkimiyetine ortak olmak ve
indirdiği hükümleri nefse aykırı bularak ayetlerine uymamak suretiyle
siyasetten, devletten, diğer bir ifadeyle düzenden dışlamaktır. Yoksa ne zina
ne içki ne kumar ne hırsızlık ne cinayet ne tecavüz ne de faiz aynı ölçüde bir
kötülük değildir! Dolayısıyla bir kimsenin nefsi doğrultusundaki iyi düşünce ve
davranışta bulunması asla önem teşkil etmemekte; sadece kötü olduğu gerçeğini
gizlemeye yetmektedir. Zaten kötülük, nefsine göre iyilik yapandır! Bundan
ötürüdür ki, seküler-laik bir düzende iyi yoktur, olanda kötünün iyisidir.
“Allah ve
Resûlü bir işe hüküm verdiği
zaman, inanmış bir erkek ve kadına o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı
yoktur. Her kim Allah ve Resûlüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş
olur.” Ahzab 36
“Ayetlerimizi hükümsüz bırakmak için yarışırcasına
uğraşanlar için de, en kötüsünden, elem verici bir azap vardır.”
Sebe 5
“Dikkat et,
halis din yalnız Allah'ındır. O'nu bırakıp kendilerine bir takım dostlar
edinenler: Onlara, bizi sadece Allah'a yaklaştırsınlar diye kulluk ediyoruz,
derler. Doğrusu Allah, ayrılığa düştükleri şeylerde aralarında hüküm verecektir. Şüphesiz Allah,
yalancı ve inkârcı kimseyi doğru yola iletmez. “
Zümer 3
“Ayetlerimiz
açık açık kendilerine okunduğunda, kâfirlerin suratlarında hoşnutsuzluk sezersin. Onlar, kendilerine
ayetlerimizi okuyanların neredeyse üzerlerine saldırırlar. De ki: Size bundan
(bu öfke ve huzursuzluğunuzdan) daha kötüsünü bildireyim mi? Cehennem! Allah,
onu kâfirlere (ceza olarak) bildirdi. O, ne
kötü sondur!” Hac 72
“Allah'a ve
ahiret gününe inanan bir toplumun -babaları, oğulları, kardeşleri, yahut
akrabaları da olsa- Allah'a ve Resûlüne düşman olanlarla dostluk ettiğini
göremezsin. İşte onların kalbine Allah, iman yazmış ve katından bir ruh ile
onları desteklemiştir. Onları içlerinden ırmaklar akan cennetlere sokacak,
orada ebedi kalacaklardır. Allah onlardan razı olmuş, onlar da Allah'tan hoşnut olmuşlardır. İşte onlar, Allah'ın
tarafında olanlardır. İyi bilin ki, kurtuluşa erecekler de sadece Allah'ın
tarafında olanlardır.” Mücadele 22
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder