Ayetler
tartışılamayacağı gibi ne yorum yüklenebilir; ne siyaset ve devletten
uzaklaştırılabilir; ne düzenden koparılabilir; ne eğitim ve bilimden ayrı
tutulabilir. Çünkü herhangi bir beşer ne Allah’tır ne de Allah ile
kıyaslanabilecek mutlak bir tanrılığa sahiptir. Dolayısıyla hem indirilmiş
Kur’an’ı Kerim; hem de resulü Hz. Muhammed tartışmadan muaftır.
,
Ölülere
duyurulamayacağına; arkalarını dönüp giden sağırlara işittirilemeyeceğine;
körler gören yapılamayacağına; akla idrak verilemeyeceğine, sapan da doğru
yola iletilemeyeceğine göre tartışmanın amacı nedir?
Şüphesiz alttan alta
tanrılaşabilme hevesidr!
Hidayet
verme yetkisinin yalnızca Allah iradesinde bulunmasından şüphe içinde olanların
ya da inkâr edenlerin ikna olabilmeleri için herhangi bir kanıt hatta mucizeye
ihtiyaç olmadığı buyruğuyla tartışmanın müspet bir sonuç getirmeyeceği
vurgulanmış; dolayısıyla herkesi kendi din yahut inancıyla baş başa
bıraktırarak mantıksal metotların ve fiziki delillerin fayda sağlamayacağı
bildirilmiştir.
Mutlak İrade sahibi yaratıcı Allah’a ve ayetlerine teslim
olmamış bir insanı akıllarınca hidayete eriştirebilecekleri bir tanrısallıkla
girişilen tartışmalarda her türlü küfrü sözlere tahammül edebilmekte; böylece
Allah’a karşı ne sevgi ne de korku duymadıkları ortaya çıkmaktadır.
Allah’ın,
heva ve heveslerini tanrı edinmelerinden dolayı bir bilgiye göre saptırdığı
insanları sapkınlıklarından çevirebilmek için Allah ile yarışa girerek ortak
koşanların başkalarını ihlâsa getireyim derken kendilerini gazaba uğratmakta;
dolayısıyla sapmışların yoluna gark olmaları nefislerinin bir sonucudur.
İman sahibi bir bilgin, ancak teslimiyet göstererek ayetlere
iman edenleri eğitebilir. Geri kalanı üzerinde hiçbir etki yapamaz. Böyle bir
iddiada bulunan apaçık bir şirk içindedir. İslam davetini kabul ettikten sonra
Allah hakkında tartışmaya girenlerin ortaya koyduğu deliller Allah katında
boştur. Çünkü Allah delilsel inanca değil, teslimiyete yani imana razı olur.
Gerek Kur’an’ı Kerim gerekse dünya birçok misalle dopdolu
olup, iman konusunda şüphe taşıyanlara yapılabilecek hiçbir şey yoktur. Bu
sebeple tartışmanın fayda değil zarar getirdiği ayetler ve gelişmelerle
kanıtlanmış, ilmi ve iradesi her şeyi kuşatmış olan Allah’ın eserleri
karşısında ibret alamayanların mühürlerini tartışma ile açabilmenin mümkün olmadığı
tecrübelerle sabittir.
Ne Allah ne Resul ne de Kur’an asla
tartışma konusu değildir ve manipülasyonlarla böylesi şeytani bir mecraya
çekilmesine fırsat tanınmamalıdır.
Nefsin besin kaynağı tartışmadır. Dolayısıyla tartışmaya en
çok düşkün varlık insandır. Bilgisi olmadığı yahut kısıtlı ilmi ile Allah ve ayetleri
hakkında tartışmaya giren ve uyanların nasıl bir tuzağa çekildiklerini hesap
etmeden inatçı şeytan misali üstün gelebilmek maksadıyla kıyasıya tartışmalar içine
girmeleri küfürsü düşünce ve davranışlardır. Yaratıcı Allah ve ayetlerini
geçersiz kılabilmek için tek kozları tartışma olan nefis, böylece sözde iman
etmişleri de içinde debelendikleri girdaba sürükleyici şüpheler vererek amacına
ulaşabilmektedir.
Allah ve Peygamberinin hükümleri konusunda tartışmaya
kalkışanlar, gizli veya aleni asilerdir. Kimilerinin dünya istekleri,
kimilerinin ahiret isteklerini denemek amacıyla sebepler yaratan Allah’ı
dışlayarak nefislerini ön plan çıkaran insanların akıl ve irade odaklı
tartışmaları, cüz’i de olsa Allah’a ortak olma hezeyanlarını kanıtlamaktadır.
Amaç ve niyet ne olursa olsun
ayetler hakkında ileri geri konuşmak suretiyle tartışılanların yanında bulunmak
kesinlikle yasaktır ve büyük bir haramdır. Bu sebeple böylesi diyaloglardan
ısrarla kaçar; yorumlara yanıt vermem; programları asla izlemem. Şöyle örneklendirmeye çalışırsak; ana, baba,
eş, çocuk ve sevdikleriniz hakkında ileri geri konuşanların iddialarını sabırla
dinleyebilir misiniz? Tartışmaları metanetle karşılayabilir misiniz? O ortamda
bulunmayı sindirebilir misiniz? İfade ve düşünce özgürlüğü gerekçesiyle
tepkisiz kalabilir misiniz? İddiaların yanlışlığını kanıtlayabilmek maksadıyla
sakin bir savunmada bulunabilir misiniz?
Şüphesiz ‘hayır’ diyerek, nasıl olur da anam, babam, eşim, çocuğum ve
sevdiklerim hakkında konuşulamaz tepkisini ortaya koyarak ya çarpışır yahut
orayı derhal terk edersiniz. Öyleyse Allah, Resulü ve ayetleri, o sevilen yakınlardan
daha aşağı mıdır ki, aleyhlerindeki sözleri sabırla dinleyebiliyor, tartışmada
yer alabiliyor ve düşmanlara söz hakkı tanıyabiliyorsunuz?
Hurafelerle Allah'a iftira eden ve
O'nun ayetlerini yalanlayanların ya da eğip bükenlerin yahut vahyi bozmaya
çalışanların zalim olduğu ayetlerle sabitken, sözde Allah’ı ve ayetlerini
müdafaa sebebiyle dolaylı da olsa küfre meze olmak, bedbahtlığın ta kendisidir.
Ne var ki peygamberlere dahi yasak kılınan tebliği kendilerine meşru sayabilen
sözde Müslümanlar, inkârcılara zemin hazırlayarak küfürlerini alenileştirmekte
hatta kurdukları tuzağa düşerek pozitif mantıkça veya hümanist düşüncede kabul
görmeyen ayetleri dahi yalanlarcasına çıkara odaklı yalakalıkta sınır tanınmayabilmektedir.
Onca toleranslarına rağmen sapkınlıklarından vazgeçirip ikna edebiliyorlar
mı?
Şüphesiz Allah, dileseydi her
hidayete erdirdiği Müslüman gibi inkârcıları da ayetleri sayesinde
yükseltebilirdi. Ancak onların dünya saplantıları ve heveslerinin peşine
düşmeleri batıla saplanmalarına neden olmuş; tıpkı köpekler misali dillerini
çıkarıp solumaları misali olası bir gerçeği kavrayabilme veya hidayete
erişebilme yanılgısı doğurduğundan, Mutlak İrade’ye rağmen iflah olabilecekleri
sanısıyla muhatap alınabilinmektedirler. Dolayısıyla sapmışı ikna ederek doğru
yola iletebileceğini düşünen kimi haddi aşanlar, Allah’ın yazgısının
değiştirebilecek bir irade iddiasıyla hareket ettiklerinden inkârcılardan bir
farkları bulunmamaktadırlar.
Allah
ve ayetlerinin hiçbir kanıta ve birilerine ispata ihtiyacı yoktur. İman ya da
inkâr, akla ve iradeye bağlı değil, O’nun dilemesiyledir. Bu sebeple inkârcıyı
kararından vazgeçirebilmek için ayetleri eğip bükmek yahut mantık ve bilim
doğrultusunda aklayabilmek için girişilen her adım şeytani bir tuzaktır. Sanki
üzerlerine farz olan hükümleri tumturaklı yerine getirmişler gibi inkârcıları
hidayete ulaştırma çabasında bulunanların düşünce ve davranışları samimi değil,
benliklerini tatmin içindir.
Ne
inkâr edenin ne de inandığı gibi amel etmeyenin karşısında etkili ya da
inandırıcı olabilmek mümkün değildir. Ki, zaten ne böyle bir inisiyatif ne de
kudret bulunmaktadır. Ancak kendisini bağlayan kulluğa değil de tanrılığa
kalkışılmasından Allah adıyla tanrılık oynanmaktadır. Bu sebeple ne Allah’ın ne
de ayetlerin tartışılmasına kesinlikle fırsat verilmemesi imanın kaçınılmaz
şartıdır.
Nefsi
arzulara değil hükme göre itaat edilirse, meydan okunurcasına Kur’an’ın
uzaklaştırıldığı bir çatının içinde yer alınmaz!
“(Resulüm!) Elbette sen ölülere duyuramazsın;
arkalarını dönüp giderlerken sağırlara o daveti işittiremezsin. Körleri de
sapıklıklarından (vazgeçirip) doğru
yola iletemezsin. Ancak teslimiyet göstererek ayetlerimize iman edenlere
duyurabilirsin.”
Rum 52-53
“İnkâr edenler müstesna, hiç kimse Allah'ın
ayetleri hakkında tartışmaz. Onların şehirlerde (rahatlıkla) gezip dolaşması
seni aldatmasın.”
Mü’min 4
“Daveti kabul edildikten sonra,
Allah hakkında tartışmaya girenlerin delilleri, Rableri katında boştur. Onlar
için bir gazap, yine onlar için çetin bir azap vardır.” Şura 16
“Eğer seninle tartışmaya
girerlerse de ki: "Bana uyanlarla birlikte ben kendimi Allah'a teslim
ettim." Ehl-i kitaba ve ümmilere de: "Siz de Allah'a teslim oldunuz
mu?" de. Eğer teslim oldularsa doğru yolu buldular demektir. Yok eğer yüz
çevirdilerse sana düşen, yalnızca duyurmaktır. Allah kullarını çok iyi
görmektedir.”
Al-i İmran 20
“Allah yolundan saptırmak
için yanını eğip bükerek Allah hakkında tartışmaya kalkar. Onun için dünyada
bir rezillik vardır; kıyamet gününde ise ona yakıcı azabı tattıracağız.” Hac 9
“Hakikaten biz bu
Kur'an'da insanlar için her türlü misali sayıp dökmüşüzdür. Fakat tartışmaya en
çok düşkün varlık insandır.”
Kehf 54
“İşte bu, cehennem ehlinin
tartışması, şüphesiz bir gerçektir.” Sad 64
“O (Allah), Kitap'ta size şöyle indirmiştir ki:
Allah'ın ayetlerinin inkâr edildiğini yahut onlarla alay edildiğini işittiğiniz
zaman, onlar bundan başka bir söze dalıncaya kadar kâfirlerle beraber
oturmayın; yoksa siz de onlar gibi olursunuz. Elbette Allah, münafıkları ve
kâfirleri cehennemde bir araya getirecektir.” Nisa 140
“De ki: Eğer babalarınız,
oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, hısım akrabanız kazandığınız mallar,
kesada uğramasından korktuğunuz ticaret, hoşlandığınız meskenler size
Allah'tan, Resulünden ve Allah yolunda cihad etmekten daha sevgili ise, artık
Allah emrini getirinceye kadar bekleyin. Allah fasıklar topluluğunu hidayete
erdirmez. “ Tevbe 24
“Ayetlerimizi
yalanlayanlar karanlıklar içinde kalmış sağır ve dilsizlerdir. Allah kimi
dilerse onu şaşırtır, dilediği kimseyi de doğru yola iletir.” En’am 39
“Kendisine
Rabbinin ayetleri hatırlatılıp da ona sırt çevirenden, kendi elleriyle
yaptığını unutandan daha zalim kim vardır! Biz onların kalplerine, bunu
anlamalarına engel olan bir ağırlık, kulaklarına da sağırlık verdik. Sen onları
hidayete çağırsan da artık ebediyen hidayete eremeyeceklerdir.” Kehf 57
“(Resulüm!) Hakkında azap hükmü gerçekleşmiş kimseyi ve
ateşte olanı sen mi kurtaracaksın!” Zümer 19
“(Ey Muhammed!) Onlar için
ister af dile, ister dileme; onlar için yetmiş kez af dilesen de Allah onları
asla affetmeyecek. Bu, onların Allah ve Resûlünü inkâr etmelerinden ötürüdür.
Allah fasıklar topluluğunu hidayete erdirmez.”
Tevbe 8
“(Resûlüm!) Sen sevdiğini hidayete erdiremezsin; bilakis, Allah
dilediğine hidayet verir ve hidayete girecek
olanları en iyi O bilir.” Kasas 56
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder