Müslümanlar için kaderle ilgili söylenebilecek
hiçbir söz ve alternatif olmayıp sadece teslimiyet yani güven mevcuttur. Ancak özgür
yahut cüz-i irade savında bulunanların iddialarını pratik hayata geçirememiş
olmaları gerçeğin açık perdelerini kanatılmaya yetse de, kalplerindeki şüphe
hastalığı idrak edebilmelerine mani olmaktadır.
Ne var ki, içine düşülen
en büyük yanlış, kader yazgısı ile örtüşen davranışların iradece yapılabilindiği
algısıdır.
Sürekli kader sorgusu
yaşayan insanın Mutlak İrade ile özgür irade çatışması temel bir bilgiye ve
otokritiğe dayandırılmadan yapılmış olmasından aydınlığa kavuşulamaması da bir
kaderdir. Çünkü ancak yaratıcıya özgü kader yazma inisiyatifi aşikârken
yaratıkların kader belirleme iddiaları apaçık bir hezeyan; dolayısıyla akıl ve
iradelerin hür olmadığına bir delildir.
Aslında
bizzat edinilen tecrübe, düşünebilenler için aleni bir anahtar olmasına rağmen kavranılmamasına
engel olan kaderdir. Dolayısıyla ya nefsi ya da kuvvet sahibi sanılan beşeri,
Allah’tan daha üstün tutarak ve yaptırım güçleri bulunduğuna güvenerek iplerine
sarılması; nasıl kör, sağır ve idrakten yoksun olunduğunu ortaya koymaktadır.
Zaten doğrusunu bulmak o kadar kolaydır ki, gelecek hatta bir
saniye sonra neler olacağı ve başına ne geleceği bilinebiliyor mu? Varsayalım bilinebiliyor
ise; engelleyebiliyor ya da tersine çevrilebiliniyor mu? Eğer özgür bir iradeye
sahip ya da herkes kaderini yazabilecek bir kudrette ise, neden dilenilmeyen
olumsuzluklar sahiplenebiliniyor? Oysa kader yazmadaki maksat, hem mutlu ve
güven içinde olmak, sağlıklı ve varlıklı bir hayat sürmek, her türlü beladan
arınmak, korku ve tehlike yaşamamak, acı ve kayba uğramamak değil midir?
Dolayısıyla
insanı derinliklere götüren yolların kokusunu alamamasından, gönül gözünün
işitici ve bilici gücünü çalıştıramamasından ve zihinlerini yalanla meşgul edip
asıl önemli şeyden uzaklaştıran her şeyi göz ardı etmesinden hiçbir kanıt fayda
vermemekte; velev ki her ne kadar kanıta şahit de olsa, yine de idrak edememesi kaderinden başka bir
şet değildir. Demek ki akıl, teoride öngörüldüğü gibi ne hür ne de muhakeme
yetisi sağlamakta ve düşlerdeki bir kader yazılamamaktadır!
Her kim olursa olsun, hatta peygamberler dahi olsa
hiçbir beşer özgür değildir. Bu sebeple kaderini yazamaz; hakkında yazılmış
olan değiştiremez ve cüz’i de olsa müdahalede bulunamaz.
Sözde yaratıcı akla ve iradeye odaklattırılan bilimsel
keşiflerin, zaferlerin, başarıların ve iktidarların ardında yatan öyküler özellikle
göz ardı edilir. Dünyada gelişmelere neden olan buluşların ani beyin
fırtınaları sonucu doğduğu ya da kahramanlıkların cesaret ve bilgelikle
edindiği iddia edilir. Hâlbuki her şey, Mutlak İrade’nin "o
kitap"ta ki düzeneğine göre gerçekleşmekte; üstünken yahut dehayken
hiçliğe, hiçken iktidara dönüşen sürecin altında yatan gerçek
kavranamamaktadır.
Her insan, kaderini yaşadığından iradesel temelde
birbirlerine karşı ne güçlü ne de zayıftırlar. Sadece Allah tarafından biçilen
görevleri yapmakta, kiminin kimine karşı üstünlüğü akıl ve iradelerinden değil,
Allah öyle dilediği içindir. Bu sebeple insan olmalarından peygamberlerin dahi
kendi başlarına yaptırım güçleri bulunmamaktadır.
Geçen gün, en acımasız katil Beşşar
Esed, helikopterlerle İdlib kırsalındaki sivil yerleşim yerlerine, havadan
tehdit mesajları içeren bildiriler atmış.
Edinilen bilgiye göre, Esed rejimine ait
helikopterler, İdlib iline bağlı Sermada beldesi, Ram Hamdan köyü ve Kemmune
sığınmacı kampı üzerine attığı bildiride direnişçi halka “kaderini seç” önerisinde bulunmuş.
Hayatını kaybetmiş bir kişinin resmi ile
üzerinde “kaderini seç” ifadesi ile
başlayan bildiride, "Elinde inatla
silahı tutup devam etmek, ölülerin tarafını seçtin demektir. Eğer yaşamak
istiyorsan silahı bırak. Hayatınla kumar oynama. Başka bir çözümün yok. Ya
silahı bırakırsın ya muhakkak ölürsün. Son şanstan faydalan, silahı bırak ve
durumunu düzelt.”
Oysa eline silah alarak Allah adına yahut
nefsi adına savaşanla savaşmayan tamamen kaderinin yazgısıyla güdülen bir
harekettir. Kimi Allah yolunda cihad ederek ölümsüzlüğü; kimi de nefsi adına
savaşarak ölümü seçer. Her halükarda silahı bırakmakla ne yaşam elde edilebilir
ne de menfi durum müspet hale getirilebilir. Çünkü insan ancak kaderini yaşamakla
yükümlüdür ve seçim hakkı bulunmamaktadır.
Lakin zalimi mağlup etmek amacıyla koşulan
şehadet bir ölüm değil doğrudan ölümsüzlüktür. Dolayısıyla ölümsüz kalabilmek
uğruna mücadele eden cihad ehlini manipüle etmeye kalkışarak ölümle tehdit
etmek suretiyle korkutmaya çalışan şeytan Esed’in kaderi dahi idrak edemediği
anlaşılmaktadır.
“De ki:
Doğrusu ben size ne zarar verme ne de fayda sağlama gücüne sahibim. De
ki: Gerçekten Allah’a karşı beni kimse himaye edemez, O'ndan başka sığınacak
kimse de bulamam.”
Cin 21-22
“Rabbinin rahmetini onlar mı paylaştırıyorlar?
Dünya hayatında onların geçimliklerini aralarında biz paylaştırdık.
Birbirlerine iş gördürmeleri için kimini ötekine derecelerle üstün kıldık.
Rabbinin rahmeti onların biriktirdikleri şeylerden daha hayırlıdır.” Zuhruf 32
“İnsan, kendisinin başıboş
bırakılacağını mı sanır!“ Kıyame
36
“Yeryüzünde vuku bulan ve sizin başınıza gelen herhangi bir musibet
yoktur ki, biz onu yaratmadan önce, bir kitapta yazılmış olmasın. Şüphesiz bu,
Allah'a göre kolaydır.” Hadid 22
“De ki: Allah'ın bizim için yazdığından başkası bize asla erişmez. O
bizim mevlamızdır. Onun için müminler yalnız Allah'a dayanıp güvensinler.” Tevbe 51
“Bilmez misin ki, Allah, yerde ve gökte ne varsa
bilir? Bu, bir kitapta (levh-i mahfuzda) mevcuttur. Bu (eşya ve olayların
bilgisine sahip olmak), Allah için çok kolaydır.” Hac 70