Ya da nefsin için nefret
edip düşman olma; ALLAH için nefret edip düşman ol!
Bir gün
Allah’ın Resulü topluluk halinde oturan sahabiye; “Allah’ın
en çok sevdiği ameller hangileridir, biliyor musun?” sordu. Bir sahabi, ‘Namaz ve zekâttır’ dedi; diğer
bir sahabi ise ‘Cihaddır’ cevabını verdi. Bunun üzerine Allah Resulü şöyle
buyurdu: “Allah’ın en çok sevdiği ameller, Allah
için sevmek ve Allah için nefret duymaktır.”
Herhangi
bir kişiye, topluma, düşünceye veya ırka karşı duyulan sevgi ya da nefret,
nefsi bir yargı taşırsa şeytanidir. İnsanı insan yaparak erdemliğe ve
halifeliğe ulaşmasını sağlayan nefsi düşünce ve duygulardan uzak olan yargıdır.
Nefis,
nasıl ki şeytanı cennetten kovdurtup ebedi cehenneme mahkûm etmiş ise, herhangi
konu ve ilişkide nefsi davranmakta şeytanla özleştir. Dolayısıyla ne sevgi ne
nefret ne muhalefet ne de destek nefsi olmamalıdır. Şeytanın insanlar için
simge olduğu idrakiyle düşünce ve tavırlara öyle dikkat edilmelidir ki, akıbetiyle karşı karşı kalınmaktan kaçınılmalıdır.
Çünkü Allah için sevmek ve nefret etmek, imanın ta kendisidir!
Nefsi
düşünce ve duyguların bertarafı adına benliğin biçimlenip dengelenebilmesi
maksadıyla Allah kurallar indirmiş, böylece kötülüğün elçisi şeytandan sakınılabilmesi
için nefsi tutku ve arzuların alıkonulması hükme bağlanmıştır.
İnsanın
heva ve hevesi, şeytanın kontrolü altındaki nefistir. Ancak nefsin isteklerini
değil de Allah’ın hükümleri ilke aldığında nefsi azgınlıklar engellenir.
İnsan,
yaratılmış bir kul olduğunu bildiği halde nefsini okşayan veya tatmin eden
övgülere karşı pek ilgilidir ve vahye aykırı düşünce ve davranışlarından dolayı
yapılan tenkitlere tahammülsüzdür. Özellikle seküler-laik hümanist düşünce
düzeyinde dini ve siyasi görüşte bulunanların nefisleri öyle galebe çalar ki,
sanki hatadan münezzeh tanrılarmışçasına yanlışlarını kabule yanaşmaz,
eleştiride bulunanları ya da daha nazik bir ifadeyle kusurlarını hediye
edenleri düşman belleyerek yanından uzaklaşır.
Oysa Allah için yaratılmış bir
nefsin haddi aşan talebi olmamalıdır!
Her ne
kadar insan ne istediğini bildiğini sansa da, esareti altında olduğu nefsi
ancak zararına olan şeyleri arzulatır.
Tartışılmaz ve kaçınılmaz gerçek doğum ve ölümdür. Hayat
ise yaşamın mazeretidir. Öyle ki, kendi
iradesiyle doğmayan bir insanın ölmesi de iradesine bağlı değildir. Örneğin
intihar, iradeyle alınmış bir karar gibi düşünülse de canına kıymak isteyerek
çeşitli yollara başvuran birçok insanın ölmemeleri yaşam gibi ölümün de iradelerinde
olmadıklarına delildir. Çünkü yaşatan kim ise, öldürende O’dur! Sebep olan
araç, gereç ve çeşitli vesileler yalnızca görsel veya göksel bahanelerdir.
Böylece yaşamak veya ölmek, dilemeye veya nefse bağlı gelişmemekte ve
sonuçlanmamaktadır.
İnsanların birbirlerine karşı duyduğu aşk ve tazim Allah
ile aralarına öyle bir perde gerdirmiştir ki, her şey beşer için yapılır
olmakta ve karşılık beşerden beklenilmektedir. Lakin her ne kadar “Allah için” lafzı söylense de
mastürbasyondan öteye gitmeyen bir samimiyetsizlik içerdiği, güdülmeye
çalışılan nefsi çıkarlarla kanıtlıdır. Dolayısıyla insana paye verilmesinden dolayı
nefsin eline terk edilen dünyada ahiret sözde kalmış; böylece ahireti
kazanmanın yolu Allah’tan değil hizmet manipülasyonuyla insandan
geçirilmektedir. Çünkü doğrudan Allah’ı kabul seküler-laik sisteme aykırıdır!
Allah ile araya perde konmasından beşeri
sevgi, Allah sevgisinin önüne geçip görünmez kılınmış; yegâne arkadaş olunması
gereken Kur’an itaat edilmez bir duymazlığa ulaştırılmış; nasihat için tek çare
ölüm olmasına rağmen yalancı sömürücülere umut bağlanmış; dünya hayatının faniliği,
ahiret gibi bir ebediliği yok sayarcasına umursanmamış.
Hak ve adaletten sapmamanın çözümü her şeyi
ALLAH için yapmaktır. İnsan mı sevmek istiyorsun, ALLAH için sev; kötüye mi
düşmansın, ALLAH için cezalandır; ana, baba, eş, evlat ve kardeşini mi seviyorsun,
ALLAH için kucakla; barış mı istiyorsun, ALLAH için savaş; doğru olmak mı
istiyorsun, nefsin için değil ALLAH için doğru ol; insanın rızasını değil ALLAH’ın
rızasını gözet;’beşer adına ALLAH’a değil, ALLAH için beşere hizmet et; küfür
içinde olanı asla dost edinme; sapan kimseyi arkadaş edinerek ALLAH’ı kendine düşman
kılma; dünyadaki nefsin için ölüme koşma, ALLAH için şehadete koş; alan insana
değil veren ALLAH’a boyun eğ…
İnsanlık ancak ALLAH’a sadakatle orantılıdır!
“Ey iman
edenler! Eğer küfrü imana tercih
ediyorlarsa, babalarınızı ve kardeşlerinizi (bile)
veli edinmeyin. Sizden kim onları dost edinirse, işte onlar zalimlerin
kendileridir.” Tevbe 23
“De ki: Eğer
babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, hısım akrabanız
kazandığınız mallar, kesada uğramasından korktuğunuz ticaret, hoşlandığınız
meskenler size Allah'tan, Resûlünden ve Allah yolunda cihad etmekten daha sevgili ise, artık
Allah emrini getirinceye kadar bekleyin. Allah fasıklar topluluğunu hidayete
erdirmez.” Tevbe 24
“Ey iman
edenler! Adaleti titizlikle ayakta
tutan, kendiniz, ana-babanız ve akrabanız aleyhinde de olsa Allah için şahitlik
eden kimseler olun. (Haklarında şahitlik ettikleriniz) zengin olsunlar, fakir olsunlar Allah onlara (sizden) daha yakındır. Hislerinize uyup adaletten sapmayın, (şahitliği) eğer, büker (doğru şahitlik etmez), yahut şahidlik etmekten kaçınırsanız (biliniz
ki) Allah yaptıklarınızdan haberdardır.”
Nisa 135
“Ey iman
edenler! Allah için hakkı ayakta tutan, adaletle
şahitlik eden kimseler olun. Bir topluluğa duyduğunuz kin, sizi adil
davranmamaya itmesin. Adaletli olun;
bu, Allah korkusuna daha çok yakışan (bir davranış) tır. Allah'a
isyandan sakının. Allah yaptıklarınızı hakkıyle bilmektedir.”
Maide 9
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder