Hıristiyan ve Yahudi despotizmiyle yapılaşarak yönetilen
BM, İslam’ın yani adaletin hükümranlığını yıkabilmek maksadıyla oluşturulmuş
öyle bir örgüttür ki, yaklaşık dünya nüfusunun 1/3 Müslüman olan ülkeleri
hegemonyaları altına alarak iğfal etmektedir.
ABD, Rusya, Çin,
Fransa ve İngiltere’nin hükmettiği BM, başta İslam ülkeleri olmak üzere geri
kalan tüm ülkelerin ağalığını hatta tanrılığını yapmaktadırlar.
Çoğulcu demokrasi ve evrensel insan
hakları adına haçlı-siyonist yapılarına denge oluşturabilme amacıyla seküler
düşünce çerçevesinde hümanizm maskesiyle manipüleye kalkışmış olsalar da,
özleri vahiysiz yani Kur’an’sız bir dünya kurabilmek olduğu tartışılmazdır.
Zaten dayatılan laikliğin asıl gayesi de o değil midir?
Hiçbir şart ve koşulda İslam’ın yani
Allah’ın hâkimiyetini kabul etmeyen BM, yıllardır sürdürdükleri Müslümanlara
karşı yenilgilerinin öcünü, tutsak kılmak suretiyle masada almaktadırlar.
İslam ya da Müslümanların adı ve
toplumsal varlığı dahi en acımasız düşmanlıklarına bir sebeptir. Ancak
kendilerine uyan ve boyundurukları altına girmeyi kabul etmiş sözde Müslüman
ülkelere mesafeli yaklaşır; kullanım süreleri dolduğunda ise çöpe atarlar.
Şeytan
ile yatağa girip bakire kalabilmek nasıl mümkün değil ise, BM üyesi olup
BMGK’nın odalığı olmakta fahişeliğin bir kanıtıdır.
20. yüzyılın filozoflarından Jean
Paul Sartre; “Hayatta yapılacak o kadar çok hata var ki,
aynı hatayı yapmakta ısrar etmenin anlamı yoktur” doğru sözü, ancak
mal ve can korkusuyla kendilerini satabilen fahişeleri kapsamamaktadır. Çünkü
onlar, günümüzdeki BM üyeliği yapan sözde İslam ülkeleri gibi sadece zenginliğe
kulak verirler!
Müslüman toplumlara uyguladıkları vahşet ve
katliamlarla bilinen BMGK, haksızlık ve adaletsizliklere öyle destek vermiş ki,
Müslümanları insan değil en azılı terörist yaftalıklarından varolma hakkı
tanımak istememişlerdir. Lakin tahakkümleri altındaki Müslüman toplumları
yöneten hükümetler, kendilerinden çok daha alçak bir hüviyete sahiptirler.
Haksızlık ve adaletsizliklere, diğer
bir ifadeyle şeytana karşı hak nasıl galebe çalınır; dik durabilmekle yani
imanına fiyat etiketi koymamakla mümkündür. Onun için Allah Resul’ü; “Haksızlık
karşısında susan dilsiz şeytandır” buyurmuştur.
Sözde insan haklarının savunuculuğunu
ve demokrasinin bayraktarlığını yapan BM; neden dünyadaki zulmü engellemiyor;
mal ve can kayıplarının önüne geçmiyor; yurtlarından çıkarılanlara kalkan
olmuyor? Üstelik kıyılan, yakılan, aç bırakılan, katledilen, bombalanan, işgal
edilen, fitnenin ayyuka çıkarıldığı ülkeler; neden hep Müslüman ülkelerdir?
Çünkü sürdürülen apaçık bir din savaşı
olup, Müslüman toplumları, avenelerindeki yani BMGK’ne biat etmiş Müslüman
hükümetlere vurdurmaktadırlar.
Ancak BMGK’ne boyun eğmeyip
yaratıcıları Allah’a kapanmış Müslümanlar, dinlerinin ve kardeşlerinin
katledilmelerini, işkenceler altında inlemelerini, yurtlarından
çıkarılmalarını, açlığa mahkûm bırakılmalarını, esaret altında yaşamalarını,
rab olarak Allah’tan başkasını tanımalarını istememelerinden zalimlere karşı
savaşmakta; sebep olan ülkelere karşı haklı eylemler düzenlemekte ve
Müslümanlara yapılan zulümlere son verebilmek için Allah adına şehadete koşup
cihad yapmaktadırlar. Herhalde daha imanlı,
şerefli, erdemli ve kutsal bir mücadele düşünülemez!
Eğer şiddete karşı şiddetle, silâha
karşı silâhla karşılık verilmeyecekse; neden barış ve insan haklarıyla ilgili
nutuk atan devletler ve özellikle BMGK daimi üyeleri; silâhlanmakta ve bir canlı
kalmamacasına her yeri kasıp kavuracak nükleer füzeler üretmekte ve
bombalamaktan haz duyabilmektedirler?
Acaba silâh,
savaş, öldürme ve işgal etme BMGK ve diğer fahişe devletlere helâl de,
kendilerini müdafaaya çalışan Müslüman direnişçilere mi haramdır?
Müslüman parası ve kanlarıyla beslenen
BMGK’ne karşı sessiz kalan ve dünyalık çıkarları uğruna onları destekleyen İslam
referanslı hükümetler, Müslüman direnişçileri teröristlikle aşağılayarak ve ebedi
düşmanlarla işbirliği yaparak İslam’a karşı bloklaşıp öyle bir güç oluşturmuşlar
ki, BMGK yanlarında masum kalabilmektedir.
Her ne şartta olursa olsun şeytanla
işbirliği yapmanın ilk kuralı; YAPMAMAKTIR. Dolayısıyla her insan, kötülüklere
yani haksızlık ve adaletsizliklere karşı mutlaka direnebilmelidir ki, hem
insanlık vasfını hem de Müslümanlık şerefini kazanmış olabilsin.
Sahayı BMGK gibi şeytanlara terk
etmemekle dünyada izzetle varolunabildiği gibi öldükten sonra ahirette de cennete
girilebilinir. Bu temel kuralı çeşitli gerekçelerle göz ardı eden dünyasını ve
ahiretini yitirmiş bir mahlûktur.
Düşünebiliyor musunuz; BM üyeliği öyle
sinsi bir tutsaklıktır ki, hem üye olacaksınız hem de BMGK’de söz hakkınız
olmaması bir yana acil bir toplantı çağrısı dahi yapamayacaksınız.
Budistlerin vahşetleriyle karşı
karşıya olan Arakan’lı Müslümanlar için BM’ye üye yaklaşık 60’a yakın Müslüman
ülkenin hiçbiri BMGK’yı acil toplantıya çağıramamış, haçlı-siyonist
İngiltere’nin daimi üyeliği BMGK’ya toplantı gerçekleştirmiş. Öyleyse o
Müslüman ülkelerin BM’de işi nedir? Tabii ki BMGK’nin daimi üyelerine fahişelik
yaparak meşrulaştırmaktan başka bir işleri olmasa gerek!
Hayatın sadece dünyada değil ahirette
de bulunması öyle yeter ki, nasıl olsa ölüneceğinden ALLAH her şart ve koşulda
kâfidir.
“Allah'a güven. Vekîl olarak Allah yeter.” Ahzab 3
“Kâfirlere ve münafıklara boyun eğme. Onların eziyetlerine aldırma.
Allah'a güvenip dayan, vekîl ve destek olarak Allah yeter.” Ahzab 48
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder