Ama beşeri, Allah ile eşdeğer tutabilen
insanlar, Allah’tan korkar gibi hatta daha fazla bir korku ile birbirlerinden korkarak
tehditlerinin bir yaptırımı olabileceğini düşünürler.
Yıllar önce Anayasaya
Mahkemesi Başkanlığını yapan Yekta Güngör Özden ile karşılıklı mektuplaşırken,
İslam’a karşı göstermiş olduğu hadsizliğinin yanlışlığını ifade etmiş; dünya
menfaatinin önemsizliğine vurgu yapmak suretiyle yaşamının sonunda ölüm
gerçeğini hatırlatıp, Ahzab Süresi 16. Ayeti bilgilerine sunmuştum.
“(Resûlüm!) De ki: Eğer ölümden veya öldürülmekten
kaçıyorsanız, kaçmanın size asla faydası olmaz! (Eceliniz
gelmemiş ise) o takdirde de,
yaşatılacağınız süre çok değildir.” Ahzab 16
Hem de Anayasa Mahkemesi Başkanlığını yapan o şahıs ve
Anayasa Mahkemesi Genel Sekreterliği, tehdit eden Allah değil de benmişim gibi
aleyhimde ceza davası açarak, 5 ay 16 gün hapis cezası aldırmışlardı. Açıkçası
Allah’a veremedikleri cezayı, ayetini tebliğ etmemden dolayı bana vermişlerdi. Ne
de olsa Türkiye seküler-laik bir ülke ve söz konusu başkanda muhakemeden yoksun
bir beyindi!
Mutlak bir karşılığı olmayan
tehdit, köpeğin ulumasından farksızdır. Tehdidin bir yaptırımı olabilmesi için,
mutlak bir irade gerekmektedir. Mutlak İrade’de sadece yaratıcı Allah’a haiz
olmasından, herhangi bir dileğin karşılık bulabilmesi iznine bağlıdır. Öyleyse
yaratıcının güdümünde olan kul kimdir ki, tehdidi korku doğurabilsin?
Yine bir gün yaptığım
röportajdan dolayı hakkımda açılan kamu davasından ötürü Bakırköy 2. Asliye Ceza
Mahkemesinde derginin yazı işleri müdürü ve muhabiri ile birlikte yargılanmıştım.
Yargılanmam sırasında savunma gerekçesiyle ayeti kanıt olarak sunduğumda; hâkim,
“burada ayet okuyamazsın” diye
çıkışınca; “her yerde okurum ve
kısıtlayamazsınız” yanıtını verdim. Öfkelenerek, “seni tutuklarım” diye tehdit edince; “Allah izin vermez ise tutuklayamazsınız” cevabım karşısında; bir
müddet donuk ve kızgın gözlerle baktıktan
sonra dışarıya çıkmamamı istedi. Beni tutuklayamadığı gibi o davadan ceza bile
verememişti. Çünkü Allah, dilememişti.
Allah, dilemedikten sonra bir yaprağın yere
düşmesi dahi nasıl mümkün değil ise, ne hâkimin ne de başka bir beşerin tutuklayabilmesi
yahut öldürebilmesi de mümkün olamazdı.
Yaklaşık ticaret
yaptığım 120’ye yakın ülkede karşılaştığım olaylar öyle inanılmazdı ki, mutlak
iradenin sadece Allah olduğu gerçeğini kavramama sebep olmuş ve çok başarılı
sandığım kendimin aslında bir hiç olduğunu kavramıştım.
Dünyada meydana gelen
sayısız menfi yahut müspet olaylarda gerçekleşenler Allah’ın dilediklerinden
başkası değildir ama okunamadığından beşer bilgisi ve iradesiyle oluştukları
zannedilmektedir.
İrili ufaklı herkes
birbirini kin ve nefretle tehdit eder ama ortada hiçbir şey yokmuş gibi öyle barış
ve dostluk içinde bütünleşirler ki, müdahalede bulunan Allah iradesini idrak
edemezler. Ya da her şey yolunda iken baş gösteren düşmanlık ve felaketlerde anlayabilmek
için yeterli gelişmelerdir.
Yaratıcı Allah’tan
değil de beşerin tehditlerinden korkan insanlar, şeytanın dostu olduklarını
kanıtlarlar. Dolayısıyla şeytanın dostu olup olunmadığının delili, beşeri
tehditlerden korkup korkmamakla orantılıdır.
“İşte o şeytan, ancak kendi dostlarını korkutur. Şu halde, eğer iman
etmiş kimseler iseniz onlardan korkmayın, benden korkun.” Al-i İmran 175
İnsanlar öyle ahmak hatta sapkındırlar
ki, öleceklerini ve diriltip öldürenin Allah olduğunu bildikleri halde beşeri
güçlerin tehditlerinden korkup ya sakınabilmekte ya da fayda umut
edebilmektedirler. Oysa dünya menfaatinin nasıl geçici ve önemsiz olduğunu bizzat
tecrübe edindikleri hayatlarında yine de inat ve ısrarlarını sürdürebilmeleri
insani değil şeytani olmalarındandır. Allah'tan korkanlar için ahiretin daha
hayırlı ve kıl payı kadar haksızlık yapılmayacağı garantisi verilmişken; garantisi
olmayan dünya için garantisi olan ahiret âlemi yok sayılabilmektedir.
Canlıların,
toplumların, ülkelerin ve devletlerin ecelleri önceden belirlenmeyip özgür
bırakılmış olsalardı; silahların, bombaların ve füzelerin tamamı ateşlenir, taş
üstünde taş kalmamacasına tek bir şey kalmazdı.
Dünyanın hemen her
köşesinde olan savaşta dengelerin muhafaza edilerek kıyametsi bir yıkımın
olmaması, kaderde yani ‘o kitapta’ yazılmış olunmasının bir sonucudur. Ayrıca
savaşın sadece insanlar arasında değil, hayvanların ve böceklerin arasında da
olduğu unutulmamalıdır.
Kimler birbirlerini tehdit etmiyor ki!
Örneğim Kuzey Kore’nin
ABD’yi tehdit etmesiyle nükleer füzelerin patlamayıp bir dünya savaşının
çıkmamış olması Allah’tan başka hiç kimsenin bir iradesi ve yaptırımı değildir.
Ecelin gelmemiş olmasından meydana gelecek dehşetsi felaketlerin yaşanmaması
bugün önlenmiş olsa da yarın daha büyük bir yıkımın olacağına hiçbir beşer güvence
veremez.
Şayet Allah’ın
kaderde yazdığı vade bağlayıcı olmasaydı, ne bir ülke kalır ne de bir canlı!
Dolayısıyla dünyayı kaplayacak bir savaşın çıkmaması ya da olayların
gerçekleşmemesi beşeri iradeden değil, Mutlak İrade’nin dilememesindendir.
Allah’ın tehditlerini
masal sanıp beşerinkileri ciddiye alabilen kimse kim olursa olsun; beyni olup
aklı olmayan bir sefildir.
Daha tehdidin ne
olduğunu bilmeyenlerin tehdit kavramını beşeri bir güce endekslemeleri, tehdidi
bir tiyatro sanıp aşırı bir heyecan duymak maksadıyla oynadıkları bir oyundur.
“Andolsun ki, bu tehdit bize yapıldığı gibi, daha önce
atalarımıza da yapılmıştır. Bu, öncekilerin masallarından başka bir şey
değildir.” Neml 68
“Ama sen onları (şimdilik) bırak da, tehdit edildikleri günlerine kavuşuncaya dek
dalsınlar, oynayadursunlar.” Me’aric 42
“O gün onlar, sanki dikili bir şeye koşuyorlar gibi, gözleri
horluktan aşağı düşmüş ve kendileri zillete bürünmüş bir halde kabirlerinden
fırlaya fırlaya çıkarlar. İşte bu, onların tehdit edilegeldikleri gündür!”
Me’aric 44
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder