Aksi takdirde kötünün
yani şeytanın akıbetine uğrarsın!
Hiçbir
yaratık, yaratıcısı Allah kadar insanlara daha merhametli ve daha yakın olamaz.
Lâkin hümanist düşünce temelinde insanoğlunu bir bütün ele alarak sevmek,
hoşgörüde bulunmak, saygı göstermek, dost edinmek, küfrüne razı olurcasına sessiz kalmak, muhabbet beslemek
yalnızca dünyayı değil ahiret yurdunu da zillet içinde kaybetmektir.
Allah
öyle bir Tanrı’dır ki, yarattığı kötülere amansız bir düşman, iyilere ise
vekil, yardımcı ve ebedi bir dosttur. Ancak kimin iyi yahut kötü; dost veya
düşman olduğunu indirdiği vahiyle zapt altına almış; kriterini doğrudan zatı
ile özdeşleştirerek kıyası yani örneği mümkün kılmıştır.
Allah,
Tevbe süresi 73. ve Tahrim Süresi 9. ayetlerinde; “Ey Peygamber! Kâfirlere ve münafıklara karşı
cihad et, onlara karşı sert davran. Onların varacakları yer cehennemdir. O ne
kötü bir varış yeridir!” kesin buyruğuyla yarattığı kötü kullarının
yeryüzünde hüküm sürmemesini, kötülüğü yaymamasını, çıkardıkları fitnenin
ortadan kaldırılmasını ve vahye muvafık iyiliğin tamamen egemen olmasını
vurgulamış; böylece seküler hümanizm bayraktarı yaratılmış şeytan ve
işbirlikçilerine karşı tavizsiz bir mücadele emretmiştir.
İnsanı
ruhen değil, bedenen baz alarak değer biçen hümanizm, yaratıcısı Allah’a karşı
çıkarak asileşen nankör ve hain düşmanları insan belleyebilmiştir. Oysa
yaratıcısı Allah’a ve indirdiği hükümlere savaş açan bir yaratılmışın insan
olabilmesi, güvenilebilmesi yahut dost edinebilinmesi mümkün değildir.
Bu
sebeple kökü seküler-laik olan Allahsız bir hümanist evrensel insan hakları
aldatmacısıyla haksızlık, adaletsizlik ve ahlaksızlık nefis güdümünde meşrulaştırılmış;
insaniyetsizliklere cesaret verilerek teşvikte bulunulmuş; adam öldürmekten
daha büyük bir suç olan fitne, fikir ve ifade özgürlüğü adına cihanı sararak, yaratılmış
insan, ”tanrı insan” hipoteziyle kayrılıp yanlış ve kötü ne varsa
ödüllendirilmiştir. Böylece kabul edilen yanlışlık, kazanılmış zehir olarak
insanlığı kırıp geçmiştir.
Özellikle
hiçbir Müslüman, Allah ve Resulünün hüküm verdiği bir şeyi kendi istek ve
düşüncesine, hele de seküler-laik yasalara veya hümanist düşüncelere göre
yorumlayamaz, ilişik kuramaz. Doğruyu ve iyiyi kayıtsız savunmak yerine çıkar
fırsatçılığı veya sekülerist anayasa boyunduruğunda yanlışın yanında yer alarak
kötünün yok edilebilmesi için mücadeleden kaçınmak, işte o vahiy dışı masonik
insan hakları beyannamesinin gizli ve asli hükmüdür. Oysa Allah, Enfal Süresi
39. ve Bakara Süresi 193. Ayetlerinde; “Fitne ortadan kalkıncaya ve din tamamen Allah’ın oluncaya
kadar onlarla savaşın! (İnkâra) son verirlerse şüphesiz ki Allah onların
yaptıklarını çok iyi görür. (Şayet
vazgeçerlerse zalimlerden başkasına düşmanlık ve saldırı yoktur).” buyurmuştur.
Din, ahlak,
hak ve adalet için girişilen her yol, Yaratıcı Allah’ın hükmü dâhilinde farzdır.
Dolayısıyla iyi veya kötü, dost ya da düşmanın kim olduğu, Allah ve Kur’an’a
muvafık Resul’ün sözleriyle orantılıdır.
Neden diye sorulacak
olunursa; kalplerde gizlenenleri sadece ALLAH’ın bilmesindendir.
"Ey iman edenler! Eğer
benim yolumda savaşmak ve rızamı kazanmak için çıkmışsanız, benim de düşmanım,
sizin de düşmanınız olanlara sevgi göstererek, gizli muhabbet besleyerek onları
dost edinmeyin. Oysa onlar, size gelen gerçeği inkâr etmişlerdir. Rabbiniz
Allah'a inandığınızdan dolayı Peygamber'i de sizi de yurdunuzdan çıkarıyorlar.
Ben, sizin saklı tuttuğunuzu da, açığa vurduğunuzu da en iyi bilenim. Sizden
kim bunu yaparsa (onları dost edinirse) doğru yoldan sapmış olur." Mümtehine 1
“(Fakat evrensel uyarıcılık
görevini sana verdik..) O halde,
kâfirlere boyun eğme ve bununla (Kur'an ile) onlara karşı olanca gücünle büyük
bir savaş ver!” Furkan 52
“Müminler ancak Allah'a ve Resulüne iman
eden, ondan sonra asla şüpheye düşmeyen, Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla
savaşanlardır. İşte doğrular ancak onlardır.”
Hucurat 15
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder