Hem
de öyle bir kibir ki, kendini Allah’a adamış iman sahibi bir mücahid dahi sarsılmalarına
kâfi gelmektedir.
Kendilerini yeryüzünün sahibi ve dokunulmaz
güç sanan Batı, kibirlerinden dolayı kökü kurumuş ve ayakta durmaya zorlanan
pis bir ağaç misali yıkılacak durumdadır ama yaratıcılarına ihanet eden
münafıkların dayanakları yüzünden ayakta kalmaktadırlar.
Nasıl çürük bir yapı oldukları gerek 11
Eylül ABD’ye gerek Avrupa ülkelerine gerekse Paris’e yapılan cihadi saldırılarla
kanıtlansa da, kibirlerinin etkisine kapılmış İslam kimlikli münafık
iktidarlarca sahiplenmelerinden ötürü olmayan güçleri manipüle edilerek, sanal
egemenlikleri sürdürülmüştür.
Batı, şeytanın doğrudan dostu ve adımlarını
takip etmekten misyonlarını yerine getirmekte; dolayısıyla zulümde, düşmanlıkta,
haksızlık ve adaletsizlikte sınır tanımayan düşünce ve davranışlarından dolayı makul
karşılıyorum. Ancak Allah’a, Resulüne, Kur’an’a ve İslam’a fiyat etiketi
koyarak Batı’nın hegemonyası için koşan o Müslüman kimlikler yok mu; işte asıl
düşman onlardır.
Hak ile batılı bütünleştirerek alenen sözde
inandıkları Allah’a ve Kur’an’a savaş açmış münafıklar, iman ehli karşısında “bizde sizdeniz, aman bize dokunmayın,
bizimle savaşmayın, bizi öldürmeyin” diyerek, İslam’ı ve Müslümanlığı
kimseye bırakmaz; Batı’nın boyunduruğu altına girmeyeni ve kulluğunu kabul
etmeyeni bozguncu, insanlık hasmı, terörist ve İslam düşmanı ilan ederler.
Allah hükümlerini harfiyen uygulayan İslam
Devleti’nin münafıkları temizleme harekâtı, İslami düzenin egemenliği ve
fitnenin ortadan kalkabilmesi için şarttır. İki yol vardır; ya hak ya da batıl!
Her iki yolu rehber edinen ise münafıktır, haindir, riyakârdır, böylece
batıldan yetmiş kat daha zararlı ve tehlikelidir.
Münafığın taşıdığı Müslüman kimliğe kendini
Allah’a ve Kur’an’a adamış cihad ehli kanmamakta, dolayısıyla öldürülmeleri ya
da cezalandırılmalarıyla ilgili hükümleri yerine getirmektedirler. Hiçbir
Müslüman, çok büyük bir günah ve haram olmasından dolayı asla Müslüman
kardeşini öldürmez! Ama münafıkların Müslüman sayıldığı çakma İslam anlayışında
öldürülmeleri suç ve günah sayılmaktadır. Bununlar beraber İslam’a düşmanlık
gütmeyen, azgın olmayan ve asi davranmayan gayrimüslimlerde öldürülemez. Ancak
Allah’a, Resulüne ve İslam’a saldırarak savaş açanlarla muharebe farzdır.
Allah, iman edenlere kimin Müslüman, kimin
müşrik, kimin kâfir, kimin fasık ve kimin de münafık olduğunu onlarca ayetle
bildirmiş; Allah’ın indirdiği ayetlere göre değil de nefsi istek ve arzular
doğrultusunda inananlar sapıklıkla yaftalanmıştır.
Kibirli Batı’nın önünde kalkan olmuş her
münafık düşmandır, dolayısıyla Batı’nın kalbine ulaşabilmek için münafıklarla
savaş farzdır. Ne var ki, Batı’yı kollayıp koruyabilmek için münafıkların
Müslüman kimliklerini öne çıkarmaları, Müslümanların Batı’yı fethetmelerini zorlaştırmakta,
zamanın uzamasına ve zulümlerin devamına sebebiyet vermektedir.
Batı’yı hallaç pamuğu gibi evirip çeviren
atalarımız zamanında, günümüzdeki gibi münafıklar yığını yoktu. Allah ve Resulü
ne karar vermiş ise, hiçbir yorum getirmeksizin aynen itaat eder; hem zaferleri
hem de şehadetleri gökyüzünde yıldızlara dönüşürdü.
Müslüman’ın Müslüman olduğuna dair en
önemli kanıt nedir biliyor musunuz; dünyada yaşamayı değil ahirete ulaşabilmek
için ölmeyi dilemeleridir. Batılılar gibi hayatı sevip ölümden korkup kaçan
hakkıyla iman etmiş bir Müslüman olabilir mi? Hem dünya hem de ahiret
dileyenler, kalplerinde şüphe ve tereddüt hastalığı taşıyanlardır!
“İnsanlardan öyleleri var ki: Ey Rabbimiz! Bize dünyada ver, derler.
Böyle kimselerin ahiretten hiç nasibi yoktur.”
Bakara 200
“Dünya hayatı bir oyun ve eğlenceden başka
bir şey değildir. Müttaki olanlar için ahiret yurdu muhakkak ki daha
hayırlıdır. Hala akıl erdiremiyor musunuz?” En’am 32
Dinini bir oyuncak ve eğlence yaparak dünya
hayatının aldattığı Başbakan Davutoğlu’nun cihad karşıtı gösteriye katılarak
haçlı-siyonistlerle aynı safta yer almasının bedeli Allah nezdinde çok dehşet
vericidir. Eğer sonradan tevbeyle Allah affeder diye düşünmüş ise; Allah,
Lokman Süresi 33. Ayette; “Sakın dünya hayatı sizi aldatmasın ve şeytan, Allah'ın affına
güvendirerek sizi kandırmasın.” buyuruyor.
Batı, terörün cihad olduğunu açıkça dile getirirken,
hatta cihadın hıristiyan uygarlığı için bir şer olduğu vurgusunu açıkça yaparken,
gerek cumhurbaşkanı Erdoğan gerekse başbakan Davutoğlu, müttefikleri gibi üstü
kapalı terör sözcüğü kullanırken; neden cihad demekten çekiniyorlar? Batı,
cihaddan başka bir terör tehdidi taşımazken, terör adına saflarına katılan
Erdoğan ve Davutoğlu, Allah’a karşı bir savaş içinde midirler? Oysa cihad, Kur’an’a
bakıldığında namazdan, oruçtan ve hacdan çok daha fazla yer almakta, Allah
rızasına ve cennete kavuşmanın tek yolu olduğu vurgulanmaktadır. Cihad, küfre
yani batıla karşı bir savaş ve Allah’ın emri olduğuna göre; Erdoğan ve
Davutoğlu, cihad ehline terörist demekle Allah’ı da terörist ilan etmiyorlar
mı? Cihad ile ilgili yüzlerce hadisi bulunan ve peygamberlik dönemini cihadla
geçirmiş olan Hz. Muhammed (s.a.v)’de terörist midir?
Hatırlarsanız,
2011 yılında Norveç’te benzeri görülmemiş bir katliam gerçekleşmiş ve aralarında
Türklerinde bulunduğu 92 üniversite öğrencisi genç, bir adada acımasızca öldürülmüştü.
Eylemini “Avrupa’da
artan Müslüman sayısına dikkat çekmek ve İslam’ın istilasından korumak “için
yaptığını açıklayan Anders Behring
Breivi adlı cani ile ilgili liderler; neden terör aleyhine bir araya gelinmedi? Neden Paris’teki gibi protesto yürüyüşü
düzenlemedi? Neden Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başbakan Davutoğlu, mücahidlere karşı
duydukları tepkiyi, kini ve düşmanlığı Anders Behring Breivi aleyhine göstererek
Avrupa’yı ayağa kaldıramadılar? Avrupa’nın Norveç canisine gösterdiği hoşgörü
ve tolerans, cinayetlerin İslam karşıtlığı adına işlemesinden miydi?
Öyle bir imansızlık aşikâr ki, Allah’ın
kendilerinden razı olmasını veya kabul etmesini değil, Batı’nın kabullenmesi
için uğraşanlar, kâfirden da daha aşağıdırlar. Öyle ki, artık İsrail’in
köleliğini sindirmiş Filistin’in gerek El Fetih gerekse Hamas yöneticileri
münafığın ta kendileridirler. Her ne kadar halkı demesem de, yöneticileri
halkın seçmiş olması, halkında aynı olduklarını ortaya koyuyor ki, Allah’ın
yardım ve desteğinden yoksundurlar. Şayet iman eden mümin olmuş olsalardı;
Allah, kendilerini onlarca yıl yahudi mezalime layık bulmazdı!
Filistin, İslami değil ulusal bir
dava güttüğünden öyle bir zillete mahkûm edilip hor ve hakirliğe terk edilmiş
ki, Batı’nın hoşnutluğunu kazanabilmek için ne din ne namus ne de şerefi değer
edinmişlerdir. Batı’nın tepkisiyle karşılaşmamak için cihadi tüm düşünce ve
eylemlere karşı çıkmakta, cihad ehlini dışlayarak adeta düşmanlarmış gibi Batı
cephesinde yer almaktadırlar.
Düşünebiliyor musunuz; terör
gerekçesiyle İslam’a karşı Paris’te gerçekleştirilen haçlı yürüyüşüne Benjamin Netanyahu
ile birlikte katılabilen Mahmud Abbas, İsrail’e düşman değil dost olduklarını
açıkça deklare etmiştir. Oysa İsrail terörünün en dehşetli mağduru
Filistinliler değil midir? Öyleyse sözde teröre karşı düzenlenen yürüyüşte,
Abbas’ın Metanyahu ile aynı safta yer alması ne demektir?
Şu demektir; aslında Filistin
yöneticileri, İsrail saldırılarından o kadar memnundurlar ki, her saldırıdan
nemalanmakta, İslam ve mağdur sömürüsüyle dudak uçuklatıcı yardımlar
almaktadırlar. Yaser Arafat’ın ölmesiyle İngiliz bankalarından çıkan astronomik
hesaplarını hatırlatmak isterim. Onlar öyle acımasız, sömürücü ve
mazoşistlerdir ki, nasıl olsa ölen halktan birkaç kişi diyerek, nefislerini
tanrı edinmişlerdir.
Arkadaş; kibirli Batı, elerinde ne kadar
silah, kasalarında ne kadar para, inisiyatiflerinde ne kadar görsel ve yazılı
medya, emirlerinde ne kadar asker, işbirlikleri içinde ne kadar ülke,
topraklarında ne kadar vatandaşı olursa olsun; İslam’ın fethini ve egemenliğini
önleyemeyecekler, Allah’a kul olmaktan başka bir çareleri kalmayacaktır. Batı’ya
arka çıkan münafıklarda aynı akıbete uğrayacaklardır.
Güç Allah’tadır ve imanın karşısında hiçbir kibir barınamaz!
Çünkü iman, kibrin düşmanıdır…
“De ki: Yeryüzünde gezin de, günahkârların akıbeti
nice oldu, görün!” Neml 69
“Sizden
önce nice (milletler hakkında) ilahi kanunlar gelip geçmiştir. Onun için, yeryüzünde gezin dolaşın da
yalan sayanların akıbeti ne olmuş, görün!” Al-i İmran 137
“Onlar,
yeryüzünde gezip dolaşmadılar mı ki, kendilerinden öncekilerin akıbetinin nasıl
olduğunu görsünler! Onlar, kuvvet ve yeryüzündeki eserleri yönünden bunlardan
daha da üstündüler. Böyleyken Allah onları günahları yüzünden yakaladı. Onları
Allah'ın gazabından koruyan da olmadı.” Mü’min 21
“Müminleri bırakıp da kâfirleri dost
edinenler, onların yanında izzet (güç ve şeref) mi arıyorlar? Bilsinler ki
bütün izzet yalnızca Allah'a aittir.” Nisa 139
“Artık
Allah yolunda savaş. Sen, kendinden başkası (sebebiyle) sorumlu tutulmazsın. Müminleri de teşvik
et. Umulur ki Allah kâfirlerin gücünü kırar (güçleriyle size zarar
vermelerini önler). Allah'ın gücü daha
çetin ve cezası daha şiddetlidir.” Nisa 84
“O
halde, dünya hayatını ahiret karşılığında satanlar, Allah yolunda savaşsınlar.
Kim Allah yolunda savaşır da öldürülür veya galip gelirse biz ona yakında büyük
bir mükâfat vereceğiz.” Nisa 74
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder