Ya
da neden sözünü geçirecek cesaret ve kararlılıkta bulunamıyorsun?
Neden emperyal güçlerin karşısında zayıf ve
tutsak olduğunu biliyor musun Cumhurbaşkanı Erdoğan; kendi üzerinde bir güce
izin verdiğin için! Korkmayıp savaşı göze alabilecek bir bahadırlıkta bulunabilseydin;
güçlü olanın emperyalistlerin değil imanın olduğunu idrak edebilirdiniz. Peki,
gücün ne olduğunu biliyor musunuz; yaratıcı Allah’a kulluk, güven ve
sadakattir. Yani yoluna baş koyduğunuz ekonomi, debdebe, şatafat, övgü, nutuk
ve madde değildir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, tabelası İslam
İşbirliği Teşkilatında olan konferansta yaptığı konuşmada, “Dünya beşten büyüktür. Bu beşin içinde bir tane İslam ülkesi var mı?
Tüm dünya bu beş üyeye teslim mi; böyle bir adalet olabilir mi? Öyleyse BM
güvenlik konseyinin reforma edilmesi şarttır. Kiminle konuşuyorsam haklısın
diyor ama emperyal güçlerin-egemen güçlerin söyledikleri her an geçerli oluyor.
İslam İşbirliği Teşkilatı'nda 56 üyeyiz. BM'de sözümüz geçiyor mu? O zaman bu
toplantıları yapmamızın bir anlamı yok. Şimdi sorarım size, biz ne işe
yarıyoruz?”
Evet, Cumhurbaşkanı Erdoğan; siz ve adı
İslam İşbirliği Teşkilatı olan 56 ülke ne işe yarıyor? Şikâyet ettiğiniz emperyal
5 ülkenin aldığı kararlara kayıtsız-şartsız itaat etmiyor musunuz? Öncelikle
siz ve 56 ülke İslam mı, diğer bir ifadeyle Müslüman mısınız?
Müslüman ne korkar, ne şikâyet eder, ne
çaresizlik duyar, ne yenilgi telaşı taşır, ne ölmekten ve kaybetmekten çekinir,
ne kendinden daha güçlü bir beşerin varlığına inanıp diz çöker! Müslüman o dur
ki, yeryüzü ve gökyüzünün tek maliki ve gücü yaratıcısı Allah’a dayanır. Dolayısıyla
Allah’tan başka bir gücün olmadığı imanından göğsünü beşeri her şeye siper yapar.
Siz hem Allah’a iman ettiğinizi ve Müslüman olduğunuzu iddia ediniz; hem de hak
ve adalet arayışına kalkışarak uyduğunuz emperyalist güçlerden şikâyet
edersiniz! Müslümanlık lafla değil icraatla şereflenilen bir ayrıcalıktır.
Beşere itaat edip yaptırımından korku duyup
da, yaratıcısı ALLAH’a itaat etmeyip yaptırımından korku duymayan Müslüman
olabilir mi? Beşerden elde edeceği çıkarları, ALLAH’tan edeceklerinden üstün
gören Müslüman olabilir mi? ALLAH’ın indirdiği
hükümlere kayıtsız-şartsız uymayıp da yorumlar getirmek suretiyle istek ve
arzularına göre evirip çevirenin, sıra beşerin sözlerine geldiğinde emir
addedip itiraz etmeden “baş üstü” yapması Müslümanlık mıdır? ALLAH’ın söz ve
vaatlerini beşerinki kadar umursamayıp kulak arkası yapan Müslüman olabilir mi?
Nefsi için ölümü, cezayı ve binbir türlü badireyi göze alıp mücadele edenin
ALLAH için yapmaması, Müslümanlık mıdır? Söz, davranış ve hisleriyle dünya
nimetlerini ahiret nimetlerinden daha imtiyazlı bulurcasına ekonomi
kazançlarıyla sevinç ve mutluluk yaşayan Müslüman olabilir mi? Allah’ın düşman
kıldığını dost edinerek safına katılan Müslüman mıdır? Cihad ehlini düşman,
küfrü ehlini kendine dost yaparak safında savaşan Müslüman mıdır? Neyin doğru
veya yanlış olduğunu ALLAH’ın hükümlerine göre değil de batıl güçlerin ya da
nefsinin arzu ve istekleri doğrultusunda karan veren Müslüman mıdır? ALLAH’ın
hükümlerini değil de batılın hükümlerini kendine yasa ve yol edinen Müslüman
mıdır?
Ey Cumhurbaşkanı
Erdoğan ve 56 ülke liderleri! Dünyada ebedi kalacakmış gibi ekonomik zenginliği
kurtuluş için öyle bir kulp yapmışsınız ki, şikâyet ettiğiniz haksızlık ve
adaletsizlikleri ekonomiyle aşabileceğiniz hezeyanlarınızdan çark etmiş
olacaksınız ki, müstemlekesi olduğunuz haçlı emperyalistlere karşı güç birliği
çağrısı yapmaktasınız. Peki,
savaşabilecek cesaretiniz ve imanınız var mı? Kesinlikle samimi olmadığınız,
emperyalizme yani küfre karşı savaşan İslam Devleti aleyhine güttüğünüz düşmanlığınızdan
anlaşılmaktadır. Bir taraftan emperyalist karşıtlığından söz ederken, diğer
taraftan emperyalistlere karşı savaşan Allah erlerini teröristlikle suçlamaya
devam etmeniz, sizin hak ve adaletten yana değil, efendi saydığınız egemen
güçlerden taraf olduğunuzu ortaya koymaktadır. Sizler, vahiyden o kadar kopuk,
batıl bir İslam anlayışına ve maddeye iman etmişsiniz ki, savaş çıkabilir
korkusuyla ne yapacağınızı bilmez bir telaş içindesiniz. Oysa hoşlanmadığınız
ve sürekli kaçındığınız savaşı nefisiniz için bir şer kabul etseniz de, nasıl
bir hayır olduğunu başta Peygamberimiz olmak üzere uğrunuza şehid düşen atalarınızdan
öğrenebilmiş olsaydınız; diyalogla ve konuşmakla
sefillere hükmeden BM’in daimi 5 Güvenlik Konseyi arasına alınmayı beklemezdiniz!
İslam tarihinde küfre karşı savaşarak hükmetmiş nice
Fatihler arasında Faslı bir kölenin oğlu Tarik Bin Ziyad’dan bahsedeceğim.
Adı bir dağa ve Akdeniz’i Atlas Okyanusuna
bağlayan boğaza (Cebel-i Tarık) verilen Endülüs fatihi ünlü komutan Tarık bin
Ziyad!
Berberiler, Batı Afrika’da yaşayan göçebe küçük bir topluluktu. Kökenleri Orta
Asya’ya uzanan bu topluluk, Emevi Müslümanlarının buralara yayılmalarının
ardından Müslüman olmuşlardı. O dönemde Kuzey Afrika valisi Nuseyr oğlu Musa
idi. İslam’ı ve adaleti hâkim kılmak ve halkına zulmeden barbarları yok
etmek adına Avrupa’ya yayılmaya karar verildi ve ordunun başına da halktan bir
köle olan Ziyad’ın oğlu Tarık getirildi. Tarık, yaklaşık yedi bin kişiden
müteşekkil ordusunu gemilere bindirerek denizi geçip, İspanya
kıyılarının güneyindeki dağın eteklerine çıktı. Cebel-i
Tarık!
O dönemlerde, o bölgede kökenleri Cermen
ırkına dayanan ve Batı Roma İmparatorluğu’nu yıkarak, Roma’yı yağmalayan
Batı Gotları (Vizigotlar) adlı barbar bir kavim hüküm sürmekteydi. Bunlar,
oradaki halka ağır bir şekilde zulmetmekteydi. Tarık’ın, ordusu ile bu bölgeye
geldiği haberini alan Vizigotların kral’ı Rodrik, yaklaşık doksanbin kişilik büyük bir orduyla savunmaya geçti. Tarık’ın
komutasındaki İslâm ordusu, doksanbin kişilik Vizigotlar ordusuyla karşılaştı.
Çarpışma yaklaşıyor ve gerilim
yükseliyordu. İşte bu noktada Tarık, askerlerinin zoru görünce kaçmalarını
önleyebilmek adına, oraya gelmek için kullandıkları tüm gemileri ateşe verdi.
Askerlerine; "Artık bizim için geri dönmek olanaksızdır. Önünüz düşman, arkanız
deniz ile çevrili bulunuyor. Direnmekten başka şansınız yok. Canınızı kılıçlarınızla
kurtarmaktan başka bir şey yapamazsınız. Vekil ve destek olarak Allah size
yeter. Kısa bir süre derde ve güçlüğe katlanmayı göze alırsanız, uzun süre rahat
edersiniz. Ben düşmana hücum ediyorum, siz de arkamdan gelip saldırın. Ben ölürsem,
zafere ulaşana ya da şehit olana dek savaşın."
Savaşın sekizinci günü Tarık’ın ordusu sürekli
tazelenen Vizigotlar karşısında yorulmaya ve geri çekilmeye başladı. Bunun
üzerine Tarık tekrar askerlerine; "Kahramanlar, nereye gidiyorsunuz? Gaflete kapılıp, nereye kaçmayı
düşünüyorsunuz? Şehitlikten daha üstün bir izzet ve şeref var mıdır? Unuttunuz
mu önünüz düşman ve arkanız denizdir. Bana bakınız ve ben ne yaparsam siz de
onu yapınız" diyerek düşmana doğru atıldı.
Kendisine barbar kavmin sancağını hedef
aldı. Sancağın yanındaki, kıymetli taşlarla süslü tahtında zaferinden emin bir
güven içinde oturan Vizigot kralı Rodrik’i bir anda karşısında bulan Tarık, derhal
hasmı olan kralı öldürdü. Bunun etkisi ile Vizigot ordusu dağıldı. Tarık, düşmanını kovalayarak Vizigotların başkenti olan Toledo kentini alarak, 350
yıllık barbar Got hâkimiyetini yıktı. Bundan sonra Batı Avrupa’da yaklaşık
sekiz yüz yıl sürecek olan İslam uygarlığı dönemi başladı; böylece Müslim,
gayrimüslim herkes barış, adalet, huzur ve güven içinde yaşadı.
Müslümanların İslam esası üzerine
yaşaması, bağımsız olması ve lider konumuna yükselmelerine tahammül edemeyen
Hıristiyan ve Yahudi dünyası, çeşitli fitneler çıkararak birlik ve beraberliği
dağıtmak suretiyle Endülüs İslam Devleti’nin saçtığı aydınlığa son verip Avrupa’yı
karanlığa gömdüler. Ancak Endülüs iktidarının cihadı bırakıp gücünün şımarıklığına
kapılarak saltanata kayması da yıkımının tetikleyici ana sebebidir.
Ey Cumhurbaşkanı Erdoğan! Katledilen binlerce
Müslüman’ın, bir tek Batılı kadar değer taşımadığına ve Batının tepki vermeyen insafsızlığına
ve adaletsizliğine hayıflanıyorsunuz. Oysa uzun yıllardır iktidarda bulunmanıza
rağmen; Batının asil, Müslümanların da köle sayıldığını idrak edemediniz mi? Asil insanlar, kölelerinin ölümleriyle ve
uğradıkları zulümlerle hüzünlenmezler. En basit kanıt; İsrail’in
Filistinlileri, Esed’in halkını parçalaması değil midir? Ancak Batı’nın
sırtınızı okşaması kalplerindeki saklı gerçeği kavramanızı ve tarihi unutmanızı
öyle engellemiş ki, Batının insanlığından, barış yanlısı olduğundan, vicdanından,
haktan ve adaletten yana tavrından bahsedebiliyorsunuz. Batı kadar Müslümanları
kim katletmiş ve zulmetmiş ki, İslam Devleti’nin Müslümanları öldürdüğü ithamında
bulunarak; Batının, Müslümanların tek çatı altında toplanmasını engelleme
maksatlı argümanını dillendirebiliyorsunuz? Nasıl ki siz, nefsiniz adına ihanet
edenleri gücünüz nispetinde en ağır şekilde cezalandırarak düşman sayıyorsanız;
İslam Devlet’i de, Allah ve İslam’ın egemenliği adına hain işbirlikçi
münafıkları cezalandırmaktadır. Dolayısıyla onlar Müslüman değil, Allah’ın
indirdiği hükümlere ihanet etmiş düşmanlardır.
"Allah'a
ve Peygamber'e inandık ve itaat ettik" diyorlar; ondan sonra da içlerinden
bir gurup yüz çeviriyor. Bunlar inanmış değillerdir.” Nur 47
İçinde bulunduğumuz bilim, teknoloji ve
haberleşme çağı olan 21. Yüzyılda savaşın eskilerde kaldığını; diyalogla,
uzlaşmayla, tartışarak ve konuşarak her sorunun üstesinden gelinebileceği
düşünceniz, Allah’ın indirdiği ayetlerden ne kadar uzak olduğunuzu ispatlamakta
ve sanal âlemde yaşadığınızı ortaya koymaktadır. Savaş, kin, nefret, katliam,
ölüm, hak ile batıl dinlerin çatışması, nefislerin kavgası, egemenlik yarışı,
kıyamete kadar sürecektir. Çünkü bu gerçek, Kur’an’la açıkça vahiy edilmiştir.
Ama diyorsanız Allah anlamaz, yalan söylüyor (haşa), Kur’an ortaçağ da kaldı, günümüz yüzyılında
geçerliliği yok; siz yolunuza, iman etmiş Müslümanlarda kendi yollarına!
Şimdi söyleyin bakalım! Tarık Bin Ziyad ve
nice Allah erleri gibi savaşmaya cesaretiniz var mı ki, haçlı-siyonistlerin
hüküm sürdüğü BM’de söz sahibi olabilesiniz? Daha onlarca yıldır İsrail’in Müslüman
Filistin halkına yaptığı zulmü ve katliamları durdurabilecek bir yaptırımda
bulunamamış, medeniyetin ve insanlığın mabedi gördüğünüz Batılı dostlarınızı
ikna edip İsrail’i mahkûm kılmaya razı edemediniz ama BM Güvenlik Konseyinin
daimi üyesi olmaya kalkışıyorsunuz? İsrail’in mezalimine ABD arka çıkıyor ama
siz, İslam Devleti’nin hak mücadelesine düşman oluyorsunuz. Başka söze gerek
var mı?
“Kendilerine,
ellerinizi savaştan çekin, namazı kılın ve zekatı verin, denilen kimseleri
görmedin mi? Sonra onlara savaş farz kılınınca, içlerinden bir gurup hemen
Allah'tan korkar gibi, hatta daha fazla bir korku ile insanlardan korkmaya
başladılar da "Rabbimiz! Savaşı bize niçin yazdın! Bizi yakın bir süreye
kadar ertelesen (daha bir müddet savaşı farz kılmasan) olmaz mıydı?" dediler. Onlara de ki: "Dünya menfaati
önemsizdir, Allah'tan korkanlar için ahiret daha hayırlıdır ve size kıl payı
kadar haksızlık edilmez." Nisa 77
“Sen ne
kadar üstüne düşsen de insanların çoğu iman edecek değillerdir.” Yusuf 103