İngilizlerin
I. Dünya Savaşında Araplara; “Türklerin karnında sizin altınlarınız var”
kışkırtmaları sonucu Arapları isyana kalkıştırarak karınlarımızı deştirmeleri
ve Ortadoğu’daki iktidarımızı kaybettirip İsrail’e devlet kurdurmaları misali
bugünde, iktidar yolsuzluk yaparak tüyü bitmemiş yetimin haklarını
kursaklarından geçiriyor ve kul hakkına giriyorlar fitneleriyle filmi
tekrarlatarak Türkiye’yi artığa muhtaç hale getirmeye çalışıyorlar.
Zaten Müslüman milletimizi ya Anadolu’da
yok etmeye ya da Asya steplerine sürmeye ant içmiş ezeli ve ebedi düşmanımız
haçlılar, içerimizdeki hainleri saflarına çekemeselerdi, ne dün ne de bugün
başarıya ulaşabilmeleri mümkün değildi. Onun için münafık kâfirden yetmiş kez
daha kahpe, tehlikeli ve acımasızdır.
Unutulmamalıdır ki, haçlılar için Müslüman
Türkler her zaman kâbus olmuş, güçlenip kuvvetlenme düşüncesi dahi kıyameti
çağrıştırmıştır. Ancak kendini bilmeyen, tanımayan ve geçmişini inkâr eden yığınlar,
batıya eğilmeyi ve rızasını aramayı ayrıcalık hisseder; şerefli Müslüman bir Türk
olmaktan ise, dinsiz ve namussuz bir batılı olmayı yeğlerler!
İran’a karşı ABD ve İsrail’in kin ve
nefreti, iktidarın İran’a konulan ambargoyu delerek ticaret yapmasıyla haçlıların
intikamına neden olmuş; dolayısıyla hem iktidarı hem Halk Bankasını hem de İran’ın
tahsildarı Reza Zarrab adlı iş adamını hedef
almışlardı. Ancak öçlerini alabilmeleri için devlete sızmış etkili bir taşerona
ihtiyaçları vardı!
Türkiye’nin ekonomik, siyasi ve askeri
gelişmelerinden fevkalade rahatsız olarak caydırıcı güce ulaşmasını tehdit
gören ABD ve İsrail, her ne kadar planları için CHP’yi taşeron olarak kullanmak
isteyip gerek Gezi gerekse ODTÜ olaylarıyla istedikleri sonuca kavuşamayınca,
yıllardır desteklediği ve joker olarak bugünlere hazırladığı F. Gülen’i öne
sürmüş ve devletin önemli kurumlarına sızan militanlarıyla “yolsuzluk ve
rüşvet” operasyonunu gerçekleştirmişlerdi. Çünkü CHP’nin devlet kurumlarında
hiçbir ekibi ve etkinliği bulunmamaktaydı.
Dershane, hatta destek verdiği Gezi olaylarından çok
önce ihanete hazır F. Gülen, aldığı emri yerine getirerek birbirleriyle hiçbir
ilişiği olmayan dosyaları gündeme aldırmak suretiyle CHP’den sonra milletimize
ihanet eden ikinci çete olmuştur.
Herkesin bildiği uluslararası silah kaçakçısı bir
Adnan Kaşıkçı vardı. Silah ambargosu konan ülkelere silah satan bu şahıs, ABD
adına ilişkilerini ve kaçakçılığını sürdürüyor, deşifre olmasıyla üstüne çizgi
çekilerek başka taşeronların yerine getirilmesiyle kimyasal silahlar dahi satılabilmiştir.
Esed, kimyasal silahlar kullanıp binlerce insanı katletmesine rağmen ABD’nin
savaştan vazgeçmesi, kendisinin deşifre olacağı çekincesindendi. Rusya’nın
dünya kamuoyuna açıklama tehdidi, ABD ve Avrupa’yı masaya oturtmasına,
dolayısıyla Esed’in dokunulmazlığına neden olmuştur. ABD, bir taraftan dilediği
ülkelere ambargo uygulatıp, diğer taraftan satışlar gerçekleştiren sinsi bir
devlet olarak gayrimeşru kazançlarla mafyalaşmış bir imparatorluktur.
Dünya ekonomik krizle boğuşurken, uluslararası
tüm riskleri göğüsleyerek milletine sıkıntı yaşatmamak amacıyla kendini feda
eden Başbakan Erdoğan’a minnet duyulup saygı besleneceğine, yolsuzluk ve
hırsızlıkla suçlanabilmesi alçaklığın, ihanetin ve nankörlüğün ta kendisidir.
Bu Türkiye’ye yapılmış öylesine bir ihanettir ki, bundan böyle güvenirliliği
yitirtilerek yatırımcıların cazibe merkezi olmaktan çıkarılmasıyla ekonomiye
korkunç bir darbe indirilmiş bir korkunçluktadır. Ancak uluslararası ticaret
döngüsünden bihaber CHP ve MHP’nin milleti nasıl bir yokluğa ve ülkeyi gerilemeye
götüreceği de politikalarıyla aşikârdır.
Peki, Başbakan Erdoğan ve hükümeti ne
yapmış? Ambargo altında olan komşumuz İran ile ticaret yaparak ülkeye milyarlarca
dolar kazandırmış! Bu ticaretin uluslararası zeminde resmiyet taşıyabilmesi mümkün
olamayacağından aracılar kullanmış. Tabii ki bu aracılardan biri de tıpkı Adnan
Kaşıkçı misali Reza Zarrab’dı. Ki, Reza Zarrab, İran’ın temsilcisi ve
tahsildarıydı. Bu sebeple söz konusu işadamının ticareti meşru olup, rüşvet
verme gibi hiçbir zorunluluğu bulunmamakta, İran’ın alacağına aracılık yapması
dışında hiçbir gayrimeşruluğu bulunmamaktadır. İran, Türkiye’den alacağı ile
ilgili kendisini temsilci kılmış, böylece alacağının % 5’ini komisyon olarak
vermesiyle tahsilâtını yürüttürüyordu. Ancak kendisi yardımsever bir işadamı
olmasından ki, İbrahim Tatlıses’in ifade ettiği üzere yoksul bir aileye anında
ev alabilecek kadar cömert birisi olması, operasyonda rüşvet almakla suçlanan
kişilerin istismarına uğradığını kanıtlamaktadır.
Ortada iddia edildiği gibi ne bir yolsuzluk
ne de bir rüşvet mevcuttur. Rüşvetin olabilmesi için devletten habersiz bir
kaçakçılığın olması gerekir. İran hem petrol ve gaz verecek hem de alacağı için
rüşvet mi?
Kanıt diye ortaya konulan dinlemeler, bakan
oğulları ve halkbank genel müdürünün evinden çıkan paraların iktidarı
kapsayacak bir yolsuzluk ve rüşvet olmadığı tartışmasız açıktır. Çünkü sebep
yoktur ve yapılan iş her iki ülke arasında meşrudur ve gayet anlaşılırdır.
Zaten yargı safhasında da süreç ortaya çıkacak ama hem ülke uğradığı zararlarla
hem iktidar ve zanlılar atılan iftiralarla kalacak; haçlılar ve taşeronları
vurdukları darbeyle sevineceklerdir.
Bir kadının mahrem yerinin görünmesi nasıl onu fahişe yapmaz ise,
birkaç kişinin paraya karşı olan tamahı iktidarı hırsız yapamaz!
Arkadaş! Bu ülke senin değil mi? Kazanılan
her kuruş senin lehine değil mi? Millet olarak güçlenmene ve dünyada söz sahibi
olmana karşı mısın? ABD ve İsrail’in artığına ve tutsaklığına mı tarafsın? Ak
Parti’ye karşı olabilirsin, Başbakan Erdoğan’dan da nefret edebilirsin ama
vatanına ve milletine ihanet edemez ve hiçbir gerekçeyle hainliğini aklayamazsın.
Türkiye’nin nasıl bir belayla karşı karşıya olduğunu anlayabilmen için illa belalarla
cebelleşmen veya ölmen mi gerekli?
Ne Ak Partiliyim ne de Başbakan Erdoğan’ı
eleştirmediğim tek bir gün vardır. “Neden oy Kullanmıyorum” adlı kitabımla
seküler rejimi meşrulaştırmamak için tüm partilere karşı olduğumu detaylarıyla
ortaya koymuş ve oy kullanmayı küfürle özdeşleştirmiştim. Ama geldiğimiz nokta
haçlıların kuşatma tehdidi taşıdığından Başbakan Erdoğan’ın yanında olmayı dinim,
namusum, vatanım ve milletim için kaçınılmaz bir yükümlülük addediyor, savaş
sathında bulunmamızdan ötürü ilk defa Başbakan Erdoğan’a oy kullanacağımı
açıklıyorum. Allah’ın izniyle felaketsi badireyi atlattıktan sonra gerek Ak Partinin
gerekse Başbakan Erdoğan’ın yakasına yapışmayı sürdüreceğim.
Ey Müslüman milletim! Şu ülkede haçlıların
ve hainlerin entrikalarından acı çekmemiş, kahrolmamış, haksızlık ve
adaletsizliğe uğramamış ve başı önde yaşamamış tek birimiz yoktur. Nefsi
davranarak ne kendimizi ne de çocuklarınızın geleceğini tehlikeye atmalıyız!
Haçlı kuşatması altında oluğumuz öyle bir kaypak ve kaygan bir zemindeyiz ki, hırslarından
Türkiye’nin çökecek olmasını dahi umursamayan muhalefet partileri ve Gülen’in
haçlı taşeronluğuna geçit vermemeliyiz. Artık zaman; parti tutma, öç alma,
hesap sorma, çıkar gözetme ya da nefse uyma zamanı değildir. İş işten geçtikten
sonra pişmanlıklarımız hiçbir şey ifade etmeyecek, yanlış tercihlerimiz ve
ihanetlerimizin bedelini çok ağır ödeyeceğiz. Rabbimden temennim o dur ki,
hepimize muhakeme edebilme yetisi kazandırarak uluyanların ulumalarına
kulaklarımızı tıkattırması ve ülkemizi haçlıların kuşatmasından korumasıdır.
Bir ülke dışarıdan
değil içeriden yıkılır! Halk için en büyük felaket, nefsine yenik düşmüş ahlâksız
hainlerdir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder