Görünüşte insan olup tabiatları hayvan
hatta daha da aşağı olanların yüksek mevkilere gelerek bir millete hele de
Türkiye’ye siyasi ve askeri yön verebilme konumları, takdir edilir ki lanetten
başka bir şey değildir.
Ergenekon ve Balyoz terör örgüt
komutanlarının ihanetleri mahkemelerce kanıtlanmış, yargısı devam eden 28 Şubat
hainlerinin de ne kadar korkak, pespaye ve satılmış oldukları ifadeleriyle
ortaya çıkmaktadır. Sırf inançlarından dolayı milleti ve seçtiği hükümetlerin
üzerine milletin ordusuyla çökmeye çalışan rütbelilerin yargı karşısında
birbirlerini suçlayan ve yaptıklarını inkâra varan ifade ve davranışları,
insanlığın ve askerliğin onur ve şerefini doğramaktadır.
İnsan, hatadan münezzeh bir tanrı
olmadığından yanlış ve kusurda bulunarak nefsi kararlar alabilmesi normaldir.
Ancak insanı insan derecesine yükselten; ya cezada alacak olsa yaptığı yanlışı
kabullenmesi ya da yaptığının doğru olduğu kararının arkasında durarak şerefini
muhafaza etmesidir. Ancak bir kul olduğunu reddedip ‘ben’ diyenler namussuzluğu
ve hainliği meslek edindiklerinden ceza alacak ve unvanlarını yitirebilecek
kaygılarından aslanken sıçana dönüşebilmektedirler.
İşte 28 Şubat’ın hain generalleri, bir
zamanlar gölgeleri dahi koca bir milleti korkuturken, yargı safhasında
taşıdıkları rütbelerini dahi ayaklar altına alarak, asılları olan sefillerin en
sefilleri olduklarını açığa çıkarabilmektedirler.
Düşünün ki, şerefli, yılmaz ve yiğit bir
ordu olan Türk Silahlı Kuvvetlerinin genelkurmay başkanlığını yapmış İsmail
Hakkı Karadayı, ölümüne bir kulaç kala dahi yalan ve inkârdan kaçınmamakta, ihanet
içinde olduğu alt kademedeki işbirliğindeki komutanlar tarafından “yalancı ve küstah” olmakla suçlanabilmektedir.
Nasıl olurda genelkurmay başkanlığı yapmış Karadayı, böylesi alçak ve izzetsiz
bir davranışı sergileyebilir?
Açıklamalarından ve ifadelerinden anlaşıldığı
üzere; düne kadar genelkurmay başkanı olmak ve terfi edebilmek için aranan
koşul, “İslam düşmanlığı ve İsrail dostluğu”
idi. Ancak çoğu insanımızın dikkatinden kaçan ise, irtica gerekçesiyle dinin
siyasete alet edilmesi yani İslami şeriat adına bir milleti topyekûn yok etmeye
çalışırlar; diğer taraftan Yahudi şeriatıyla yönetilen İsrail’e emir kulu
olurlar. Sonra da irtica yaygarasıyla İslam’a ve Müslümanlara kin kusup toplumu
birbirine hasım edercesine bölerler.
Merhum Erbakan’ı “dini siyasete alet etmekle” suçlayan ve irticaya
karşı orduyu harekete geçiren Karadayı; 27 Şubat 1997’de Netanyahu ve Ammon ile
görüştükten sonra neden “Ağlama duvarı”’na gitmişti? Madem “din ayrı devlet
ayrı” ise, Türkiye’deyken bir kez olsun camiye gitmeyen hatta şehitlerin cenaze
namazlarına dahi iştirak etmeyerek avlunun dışında dikilen Karadayı,
Yahudilerin ibadet yeri Ağlama Duvarında ne işi vardı?
Genelkurmay Başkanımız Org. Necdet Özel’e
kadar gelmiş tüm genelkurmay başkanları ve üst düzey komutanlar İsrail adına
görev yapmış ve Müslümanları ezebilmek için acımasızlıklarını milletin ordusunu
arkalarına alarak kanıtlamışlardır. Şükürler olsun ki halkının inancıyla kavga
etmeyen ve ordu ile milleti bütünleştiren şerefli bir Genelkurmay Başkanı ve
ekibi ile TSK aslına rücu etmiştir. İnsanın daima muhtaç olduğu adaleti halkın gıdası
yapmayan düşünceler, er geç yıkılmaya mahkûmdurlar.
28 Şubat
darbesinin elebaşlısı ve Müslüman Türk düşmanı şerefsiz ve hain Çevik Bir, 2002 yılında, Middle East Quarterly adlı Amerikan dergisine
yazdığı makalede; postmodern darbenin aslında “irtica”ya karşı değil,
“İsrail’le dostluğun sürmesi” için yapıldığını itiraf etmişti. Dolayısıyla
“Refahyol Hükümeti’ne yönelik darbe”nin sadece ve sadece “İsrail’in çıkarları”
için yapıldığını itiraf eden bir genelkurmay, alçak ve hain değil de nedir?
Ne acıdır ki, Müslüman halkına haçlılardan daha azgın düşman bir
genelkurmayın TSK gibi gücü ve cesareti dünyaca kanıtlanmış bir ordunun komutasını
üstlenmiş olması, Allah’a şükürler olsun ki herhangi bir savaşın çıkmayıp
silinmemizin engellenmiş olmasıdır.
Kalkıştıkları isyanı milletin yararına ve demokrasi adına
savunanlar, neden hâkim karşısında yaptıklarının arkasında mertçe duramayarak
birbirlerini suçluyor, aşağılıyor ve inkâr ediyorlar? Çünkü hile, yalan ve
ihanet, güçsüz ve korkakların işidir!
Bu kadar gerçekler karşısında
yediden yetmişe herkesin sorması gereken; “BİZ BU PESPAYELERDEN Mİ KORKTUK? BİZ
ORDUMUZU BU HAİNLERE Mİ EMANET ETTİK? BİZİ BU SEFİLLER Mİ SİNDİRDİ? ORDUMUZUN
BAŞINA GEÇEN İSRAİL AJANLARINA MI SAYGI DUYUP İTİBAR ETTİK?
“Bilmeden yapılan hata yanlışlıktır, bilerek
yapılan hata ise ihanettir.” B.Brech
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder