Hiçbir
yalan, iftira ve dedikodu; boğazından tek bir haram lokma geçmemiş ve
iffetsizlik yapmamış Recep Tayyip Erdoğan’a yaraşamaz. İstanbul Belediye Başkanı olmadan önce dahi
vahyin yolunda olmadığından kıyasıya eleştirdiğim, bulunduğumuz ortamlarda tartıştığım
hatta kavga ettiğim Başbakan Erdoğan’ın tartışılmaz özelliliği kul hakkına olan
hassasiyeti; yolsuzluk, hırsızlık ve rüşvete karşı olan duyarlılığına her daim
şahit olmuş, asla toleransta bulunmamış olmasıdır.
Gerek kitaplarımda gerekse günlük yazılarımda İslami
bir siyaset gütmemesinden en ağır üslupta eleştirdiğim Erdoğan’ı dürüstlüğünden
ötürü hep takdir etmiş, rahmetli annesinden emdiği sütün helal olduğunu
vurgulamışımdır.
Takdir edilir ki, din ve namus düşmanlarının yegâne
argümanları; ya rejim düşmanlığı ya da yolsuzluk, hırsızlık ve rüşvet gibi kabul
edilemez yaftalarla Müslümanları gözden ve iktidardan düşürebilme çabalarıdır.
Milleti layık oldukları seviyeye ulaştıramayarak
güvenini kazanamayanların alışa geldikleri taktikleri bugünde yaşamakta, ya
darbelerle ya komplo ve isyanlarla ya da iftiralarla halkı kandırarak hükümet
olabildikleri herkesçe malumdur.
Özellikle CHP’nin; “Dini ve namusu olanlar kazanamazlar, fakir
kalmaya mahkûmdurlar. Böyle kimselerle memleketi zenginleştirmek mümkün
değildir. Onun için din ve namus telakkisini kaldırmalıyız. Partiyi bunu kabul
edenlerle kuvvetlendirmeli ve bunları çabuk zengin etmeliyiz” ilkesi gereği savaşlarda şehit
düşmüş ecdadımızın geriye bıraktıkları dul ve yetimlerinin haklarını gasp
ederek nasıl yolsuzluk ve hırsızlık yaparak CHP Diktatörlüğünü kurdukları
hatırlanmalıdır. Bu sebeple halen kapkara leke taşıyan, dul ve yetimlerin yanı
sıra tüyü bitmemiş neslimizin dahi hakkını yemiş CHP’nin Ak Parti’yi
suçlayabilmesi adil olabilir mi?
MHP’nin de DSP
ve ANAP ile yaptıkları koalisyon ortaklığındaki yolsuzlukları, hırsızlıkları ve
yağmaladıkları devlet kurumlarının perişan halleri hala hafızalardadır. Ayrıca
Alpaslan Türkeş’in rahmetli olmasıyla beraber İngiliz bankalarında ortaya çıkan
milyonlarca sterlini, eş ve çocuklarının miras paylaşımıyla ilgili kavgaları
unutulmamalıdır.
Şöyle bir
düşünün; CHP ve MHP’nin yolsuzluk ve hırsızlık gerekçesiyle Başbakan Erdoğan’ı
suçlayabilmeleri trajikomiktir. Ayrıca madem çok dürüstler ve kendilerini hak
ve adalete adayarak millet için varlar; neden millet onlara güvenmeyip iktidara
getirmiyor veya kısa dönemli getirdiğine bin pişman oluyor? Çünkü milleti aptal
sanarak taktıkları maskelerle aldatabileceklerini düşünürler ama milletimiz
onların ne olduklarını çok iyi bilmelerinden geleceklerini asla ellerine bırakmamaktadırlar.
Lakin onlar, geçmişi bilmeyen yeni nesli kandırarak yıkılmayacak ölçekte destek
almalarından böbürlenebilmektedirler.
Eğer Başbakan
Erdoğan iddia edildiği bir ahlaksızlık içinde olsaydı, ülkeye devasa yatırımlar
yapmaz, CHP ve MHP gibi hazineyi yakınlarına peşkeş çekerdi. Demek ki hiçbir
yolsuzluk, hırsızlık ve rüşvete bulaşmamış ki, millet tarafından 3 dönem tek
başına iktidara taşınmış, muhalefet partileri gibi iktidardan uzaklaştırılmamıştır.
Gerek CHP
gerekse MHP’nin şansları, çok uzun zamandır iktidara gelmemelerinden dolayı kimilerinin
yaptıklarını unutmaları, kimilerinin ideolojik bağlılıkları, kimilerinin de yeni
nesil olmalarından şerleri, acaba kabilinden denemek heveslerindendir. Yoksa
Başbakan Erdoğan’ın çığır açan başarıları ortadayken, nasıl bir akıl yahut kalp
onlara imkân tanıyabilir? Ki, onların yolu bilinmeyen değil binbir belanın
fokurdadığı bilinen harami bir yoldur!
Nasıl ki hiç para görmemiş bir adama
namuslu yahut kadın görmemiş bir adama iffetli denemeyeceği gibi, iktidar
gücünü ele geçirmemiş bir adama da dürüst denemez!
Evet, herkesin
aklını karıştıran ve hislerini paçavraya çeviren bir yolsuzluk iddiasıyla karşı
karşıyayız. Bilgi ve kanıt kirliliğinin en dorukta yaşandığı bir karmaşada
sağlıklı bir kanaat ve yargı mümkün değildir. Lehte ve aleyhte her kesim,
kendilerini doğrulaştıracak deliller ve yorumlarla zihin ve duyguları iğfal etmekte,
neyin doğru yahut yanlış olduğu kestirilememektedir.
Bu durumda ölçü
alınması ve güvenilmesi gereken iktidarın başıdır. Eğer başbakan dürüst ise
adaletin yerini bulacağından şüphe edilmemeli ve kirliliğin aklanacağı gün
sabırsızlıkla beklenilmelidir. Dürüst olduğu da ne benim ya da başkalarını sözleriyle
değil, 12 yıldır sürdürdüğü iktidarıyla kanıtlıdır. Düşünün ki, benim gibi
Başbakan Erdoğan’a radikal bir muhalif, dürüstlüğünden dolayı Erdoğan’ı
savunabiliyor! Nefsi değil adil şahitlik, Allah’ın sevdiği ve kıymet verdiği
bir özelliktir.
Hiçbir şeyin
göründüğü yahut işitildiği gibi olmadığı, tecrübelerin ortaya koyduğu bir
gerçektir. Nefis öyle bir zehirdir ki; adil olunmasına düşman, önyargısız
yargıya gidilmesine karşı, arzulanan sonuca ulaşılmasında hırslı, haksızlık ve
adaletsizlikte celalli, peşin hükümde ısrarcı, karalamada sınırsız, yalan ve
iftirada bayraktar, gözbağında mahir, ihanette sinsidir. Bu sebeple Allah, yeryüzünde bulunanların çoğuna inanılmamasını ve uyulmasını
emrederek, söze değil öze odaklanılmasını buyurmaktadır. Dolayısıyla ortaya konan kanıtlar bile
yüzeysel değil derinsi bir araştırma ve irdeleme akabinde adalet sağlanır.
Allah’ın sebatkâr kılmadığı hiçbir insan
yoktur ki, nefsi tutkularının esiri olmasın! Örneğin bir kadın ve erkeğin
birbirleriyle konuşmaları, yürümeleri yahut bir arada oturmaları öyle bir fitne
ve fesadı tetikler ki, daha eve varmadan çekilen fotoğraflar yahut üzerine
katılan dedikodular eşlerine yahut yakınlarına ulaştırılır da, ya tartaklanır
ya iffetsizlikle suçlanır ya da öldürülürler. Oysa görünenin ve sanılanın aksine
hiçbir ilişkileri bulunmayan taraflar, birbirlerinin ya dertlerini dinlemiş, ya
sorunlarına yardımcı olmak istemiş, ya kardeşçe sohbet etmiş, ya da ticari bir
görüşme yapmış olabilirler! Young Deneyinde dahi yarım bardak bir suya sokulan bir
kalem nasıl kırık görüntüsü veriyor ise, delil olarak sanılan görüntüler ve
duyumlar da aynı yanlışa sebebiyet verebilir.
Gerek
kanıtlar gerek tartışmalardan dolayı herkes gibi ben de etki altında kalmış,
dürüstlüğünden asla şüphe duymadığım Başbakan Erdoğan’ın sessizliğine ve
hakkında iddialarda bulunulan bakanları görevden almamasına şaşırmış, atılı
suçların üzerine sıçrayacak olmasının doğuracağı riskten ülkenin zarar
görebileceğini düşünmüştüm. Ancak sağlıklı bir düşünce sonrası takındığı sabır,
kati bir dayanağın ve iddiaların kesinleşmesini beklediğini ortaya koymuştur.
Her ne olursa olsun dürüst ve adaletten
asla taviz vermez bir başbakanın var oluşundan, herkesin ulumalara kulaklarını
tıkayıp gerçeğin açığa çıkmasını beklemesi hem dinen hem hukuken hem siyaseten farzdır.
“Ey
iman edenler! Allah için hakkı ayakta tutan, adaletle şahitlik eden kimseler
olun. Bir topluluğa duyduğunuz kin, sizi adil davranmamaya itmesin. Adaletli
olun; bu, Allah korkusuna daha çok yakışan (bir
davranış) tır. Allah'a isyandan sakının.
Allah yaptıklarınızı hakkıyle bilmektedir.” Maide 8
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder