Hem de
öyle bir ihanettir ki, halkı isyana götürecek bir felakettir. Eğer halk,
Mustafa Balbay gibilerle eşit hukuka sahip olmayıp adalet karşısında ayırıma
tabi tutuluyor ise, o halkın haykırışını hiçbir güç durduramaz ve
manipülasyonlarla ikna edemez!
Allah, yaklaşık 1500 yıl önce âlemşümul yasalar
indirmiş, yarattığı canlı ve cansız varlıkların özünde hiçbir değişime
gitmemesinden dolayı kıyamete kadar geçerli olacak yasalara itaat edilmesini
şart koşmuştur. İnsan ise, tıpkı şeytanın ’ben’ isyanı gibi yaratıcının yasalarına
baş kaldırarak, ‘ben daha iyi bilirim’
böbürlenmesiyle düzeni eline yüzüne bulaştırmış, çorap değiştirircesine çıkardığı
yasalarla toplumları ayakta tutan adaleti, kurumuş bir ot misali savurmuştur. Dolayısıyla
adalet kıtlığı çekenler iktidara meydan okuyarak haklı taleplerini dile
getirmekten vazgeçmemiş ve uğruna canlarını vermişlerdir.
Mustafa Balbay’ın düşüncesi, inancı ve yaptıklarından
ziyade sokaktaki bir vatandaşla eşit hukuka sahip olup olmaması, konumundan
dolayı hiçbir ayrıcalığa tabi tutulmaması önemlidir. Allah, “Ananın ve babanın
aleyhine dahi olsa adaletle şahitlik edilmesini” buyurmaktadır. Oysa
seküler yani batıl düşüncede ise, mevki, makam ve şöhrete göre adaletin
biçimlendirilmesi mukim kılınmaktadır. İşte bu anlayıştan ötürü sokaktakilerin
parya, geri kalan bir avuç insanın efendi muamelesiyle adaletin kevgire dönüştürülmesi
asla kabul edilemez.
Mustafa Balbay terör örgütü üyesi olmak
suçundan yargılanıyor, yargılama sonunda hakkında hüküm veriliyor, üstelik Yargıtay
onaylıyor; sonra yüksek mahkeme diye nitelendirilen Anayasa Mahkemesi yanlış
karar diyerek, 35 yıla mahkûm olmuş suçluyu, “tutukluğunun makul süreyi aşması
ve seçilme haklarının ihlal edilmiş” olması gerekçesiyle suçsuz olduğu görüşünü
ortaya koyuyor ve ceza veren mahkemede Anayasa Mahkemesinin kararına uyarak
tahliye diyor.
Peki, o mahkeme, suçunun ağırlığına göre
tutukluluğunu sürdürmüş ve 35 yıllık mahkûmiyet vermiş ise, tutukluğunun süresi
önem taşır mı? Şayet aldığı cezadan fazla bir süre tutuklu kalsaydı, AYM’nin
aldığı karar hakkaniyet taşırdı.
Allahaşkına; hangi vicdan böylesi bir
tiyatroyu sindirebilir? Madem bu adam suçsuz ve yasalara aykırı yargılandı, neden
5 yıldır tutuklu kalıp 35 yıla mahkûm ediliyor? Bugün tahliyesine karar veren
mahkeme, neden hapiste tutarak hayatını ve itibarını altüst etmekle kalmayıp eş
ve çocuklarından kopardı? Oysa sokaktaki milyonlarca insana; neden aynı yargı
çalışmıyor? Acaba halk, oylarıyla seçtiği insanlara dokunulmazlık sağlayarak
paryalıklarını mı kanıtlıyor? İşte neden oy kullanmadığımı kavrayabildiniz mi?
İktidarın Zafer Çağlayan adlı bakanı
Mustafa Balbay’ı ayakta alkışlıyor, Bülent Arınç’ı, Cemil Çiçek’i, Hayati
Yazıcı’sı, kimi milletvekilleri adaletsizlikten duydukları memnuniyeti dile
getiriyorlar.
Kusura bakmayın ama alınları secdeye
gelmelerinden ötürü kendimi zorlayarak savunmaya çalıştığım Ak Partililer
bilmelidirler ki, nefsi arzu ve kazanımlarının ardına düşerek gözlerini ve
kalplerini öyle perdelemişler ki, nefisleri azdırıcı ne varsa yasalaştırmaktan
ve kişiye özel kararlar çıkarmaktan geri durmamaktadırlar. Hatırlarsanız,
Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’a alçak bir CHP’li yumruk atmış ve mahkeme
saldırganı tutuklamayıp salıvermesinden dolayı günlerce tepki vermişlerdi. Oysa
mahkeme, çıkardıkları yasaya göre tutuklamamış, hemen akabinde yasayı
değiştirmeye kalkışmışlardı. Sonuç ne oldu bilmiyorum ama adalet karşısında kendini
75 milyon vatandaşından üstün tutan bir nefsi hazmedebilmek mümkün değildir.
Şöhret ve makama göre yargının işlediği bir ülke; ne
kadar adaletin bağımsızlığından, hukukun üstünlüğünden, özgürlük ve
demokrasiden bahsetse de, o ülkenin monarşi ve derebeylik yönetimlerinden bir
farkı olmayıp, hatta daha da beterdir. Neden mi? En azından o rejimlerdeki
iktidarlar, halkın isyanından endişe ederek memnun etme yolları arar ama
demokratik yönetimlerde karar verici milletin seçtiği vekiller olmasından
haksızlık ve adaletsizlikleri manipüle etmede rol oynarlar. Böylece milletin
değil egemen devletin lehine çalışır ve karşılığında da dokunulmazlıklara sahip
olurlar!
Suçlar artıyormuş ve ne yapılabilirmiş? Adaletin
olmadığı bir yerde suçların azalabilmesi ve herhangi bir tedbirin alınabilmesi
mümkün müdür?
Mustafa Balbay ile ilgili gerekçe ne olursa
olsun hiçbir vicdan o gerekçeleri kabul etmeyecek, artık cezaevlerinin
boşaltılarak her vatandaşa eşit hukukun sağlanması zaruri hale gelecektir!
Ne zaman ki gerek
bürokratlara gerek siyasilere gerekse şöhretlilere tanınan resmi yahut gayri resmi
imtiyazlar halka tanınmadığı müddetçe, kullanacağın oy babanı mezardan dahi
çıkaracak olsa o oyu kullanma ki, saygı, itibar ve eşit muamele görebilesin!
İslam’ın ve insanlığın gıdası adalettir. İnsan aç durabilir ama
adaletsizliğe asla tahammül edemez!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder