Gözyaşı, vicdandaki tepkimenin dışa yansımasıdır.
Bir yaratığın insan olduğuna en önemli kanıt, kalpten türeyen vicdanı hislerin çektiği
azap karşısında üzüntü olarak açığa çıkmasının fiziki göstergesi gözyaşıdır.
Tabiatı insan görünümünde olup ancak insani
değerlere haiz olmayan numuneler, bazı hayvanların fizyolojik olarak gözyaşı dökmelerini
dahi geçekleştiremezler. Fizyolojikte olsa gözyaşı kendilerine haram kılınmış,
kalpleri kan pompalayan aygıttan öte insani herhangi bir his oluşturmamaktadır.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğ’lu; “Ağlayan adam çaresiz
adamdır. Çare üretmeyen adamdır, biçaredir, zavallıdır o. Ancak zavallılığını
gözyaşlarıyla dindirmeye çalışıyor" sözleri, bir milleti yönetmeye aday siyasi
bir parti liderinin ‘insan’ olmadığını
kanıtlamış; acımaya, üzüntüye, merhamete, hoşgörüye, kaygıya, pişmanlığa,
vicdana, yardıma ve sevgiye nasıl amansız bir düşman olduğunu ortaya koymuştur.
Açıklamasıyla kendini bir kul yani insan
olarak kabul etmeyip tanrı sanan Kemal, hata ve yanlıştan münezzeh megalomanıyla
öyle bir büyüklük kuruntusuna sahipmiş ki, yaratılmışı insan yapan gözyaşını aşağılayıp
hor görmesiyle şeytansı tanrılığını deklare etmiştir.
Dolaylı olarak iktidarlığına aday vicdanlı milletimizi
Allah korkusu ve üzüntü karşısında ağlamalarından ötürü çaresiz, çare
üretemeyen, biçare ve zavallı olmakla küçümseyen Kemal, doğrudan kendini
kurtarıcı bir tanrı olarak ilan etmekte ve gözyaşı döken milletimizi
ezilmişlikle aşağılamaktadır. İktidarda olsalardı ‘Mısır’da darbe olmazdı’
iddiasında bulunan megalomanlar kendileri değil midir?
Drakula Kemal’in; haksızlık, adaletsizlik,
vicdansızlık ve insafsızlık karşısında sakin bir dilsiz şeytan olduğunu ifşa
eden eşinin; "Kemal,
benim hayatta tanıdığım en sakin insandır. Hatta sinir bozacak kadar
sakin bir adam. O kadar sakin ki; bu size de yansıyor. Ama olumsuz yönde!
Diyelim ki bir şeye sinirleniyorsunuz. Onun sakinliği yüzünden yeterince
bağırıp çağıramıyorsunuz. Deşarj olamıyorsunuz. Açıkçası bazen
Kemal'in sakinliğine tahammül edemiyorum" açıklamaları,
insandan değil ruhsuz bir bedenden bahsettiğini ispatlıyor. Ancak ölüler,
heykeller ve mumyalar sakindir!
Düşünebiliyor musunuz;
vatan topraklarının işgale uğraması, vatandaşın sıkıntıdan çıldırmak üzere olması,
afetlerle karşı karşıya kalması yahut malı ve canı gidecek olması gibi birçok
olumsuzu sakinlikle karşılayabilen biri, devlet yönetebilir mi? Ancak sakinliği
de yalan! Çünkü sakin kimseler ölüden farksız bulunmalarından zarar veremezler,
yeter ki kendilerine yüklenen bir sorumlulukları olmasın. İktidara gelebilmek
için millete ve hükümetine öyle saldırıyor, düşmanlarla ve teröristlerle işbirliği
yapıyor, halkı kışkırtıyor, devlete ve millete karşı provoke ediyor ve fitne
çıkarıyor ki, vatanın ve milletin lehine değil aleyhine olabilecek ne var ise,
işlemekten geri kalmıyor.
Öyleyse gerçekte Kemal kimdir? Benim kanaatim
tartışmasız bir Drakula olduğudur.
Haydi diyelim Kemal
ağlamaz, Kemal hissetmez, Kemal vicdan taşımaz, Kemal merhamet duymaz, Kemal
haksızlık karşısında susan bir dilsiz şeytandır; peki, CHP’liler de mi öyledir?
Bir sıkıntı ve üzüntü karşısında gözyaşlarını tutamayarak ağlayabilen CHP’liler
zavallı mıdırlar; çaresiz midirler; biçare midirler; acınacak kimseler midirler?
Bu durumda Kemal, sefiller topluluğunun mu genel başkanıdır?
Kemal’in ifadesiyle zavallı,
çaresiz ve biçare milletimiz, ‘bir de Kemal’i deneyip iktidara taşıyalım’
kararını verse, acaba ne olur?
15. Yüzyılın ünlü Drakula’sı
Vlad Tepeş’in halkına yaptığı zulümden bir başkasını mı yapar?
Kazıklı Voyvoda olarak da
anılan Vlad Tepeş’in en amansız ve en acımasız düşmanı Müslüman Türklerdi. Kazıklara vurulmuş ve
işkencelerle can vermekte olan Türklerden oluşan bir dairenin etrafında saray
halkıyla yemek yemekten haz duyardı. Eline Müslüman bir Türk esir geçtiğinde el
ve ayak derilerini yüzdürür ve meydana çıkan kırmızı etlerini tuzla ovuşturduktan
sonra, elem ve azabın daha da artması için keçilere yalatırdı. Ona gönderilen Osmanlı elçileri başları açık olarak kendilerini
tanıtmak istemeyince, sarıklarını başlarına çivi ile çaktırmıştı.
Biliyorsunuz Kemal’de
sarık ve başörtüsü düşmanı ve CHP’nin sarık taktıkları gerekçesiyle idam
ettirdiği Müslüman Türklerin sayısı halen meçhuldür. Biri çivi çaktırdı, biri
idam ettirdi!
Kemal
gibi gözyaşı dökmeyen, ağlamayı zavallılık sayan ve merhamete düşman olan Vlad
Tepeş, bir gün, ülkedeki tüm yoksulları ve dilencileri saraylarından birinde ziyafete
davet eder. Fakirler bu işe şaşırır ve aynı zamanda krallarının
cömertlikleriyle övünürler. Tabi Drakula, onları doyurduktan sonra sarayı ateşe
vererek hepsini yakar.
Sakın
ha, Kemal’e umut bağlayıp güvenenlerinde başına aynı şey gelmesin!
“Ağlayın, ağlayamazsanız, kendinizi zorlayın, hüzünlenin!
Kıyametteki azabın dehşetini bilseniz, ayakta duramayacak hâle gelinceye kadar
namaz kılar, sesiniz kısılıncaya kadar ağlarsınız.” Hz. Muhammed (s.a.v)
“Allah korkusu ile bir damla gözyaşı akıtmak, binlerce altın sadaka vermekten daha kıymetlidir.” Hz. Ömer (r.a)
“Bu fenada bir garipsin,
Gülme gülme ağla gönül, Derdin dahi çoktur senin, Gülme gülme ağla gönül” Yûnus Emre
“Kalp, yalnız gözyaşı ile yıkanır ve temizlenir.” İbnurrahmi
“Gözyaşı ile yıkanan yüzden, daha temiz yüz olmaz.” Williame Shakespeare
“Gözyaşları olanlara
ne mutlu!” Goethe
“Gözyaşları,
insan ruhuna yağan yaz yağmurlarıdır.“ Alfred Austin
“Gözyaşları, acının
sessiz sözleridir. “ Voltaire
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder