“Onların çoğu, ancak ortak koşarak Allah'a iman ederler.” Yusuf 106
M.Ö.
400’lü yıllarda yaşayıp Sinop’ta dünyaya gelerek kalpazanlık yaptığı
gerekçesiyle Atina’ya sürülen ünlü filozof Diogenes’in dünyaya bakışı ve
yaşamı, ahirete iman etmiş Müslümanlarda olması gereken bir hayat felsefesidir.
Diogenes’e göre en üstün iyi; “erdem ve fazilettir.” Bilge, şan, şeref, makam
ve servet, hor görülmesi gereken uydurma “iyi” lerdir. Bilge, nefsini istek ve
arzulardan uzak tutmalı ve ihtiyaçlarını en aza indirmelidir. Makedonya Kralı İskender,
bir gün kendisine “Bir dileğin var mı?” diye sorunca, Diogenes,“Var, gölge etme başka ihsan istemem!” diyerek
dünyayı titreten İskender’i aşağılamak suretiyle yanından uzaklaştırmıştı. Daha sonra İskender, “İmparator
olmasaydım ‘Diyogenes' olmak isterdim” demiştir.
Malumunuz üzere peygamber Hz. Yusuf (a.s), çocukluğundan
itibaren atlattığı birçok ölümcül badirelerden sonra Mısır’da uğradığı iftiradan
dolayı da zindana atılmıştı. Her ne kadar atılan iftira kanıtlanmış ise de, iftirayı
atan kadının saygın ve itibarlı oluşundan kadın aleyhine ülkede yayılan dedikodulardan
ve Hz. Yusuf (a.s)’ın karşı konmaz güzelliğinden dolayı diğer kadınların da
nefsine meyletmeleri, Allah’tan zindana atılma niyazına sebep olmuştu.
“(Yusuf:) Rabbim!
Bana zindan, bunların benden istediklerinden daha iyidir! Eğer onların
hilelerini benden çevirmezsen, onlara meyleder ve cahillerden olurum! dedi.”
Yusuf 33
Hz. Yusuf (a.s) ile birlikte zindana kralın hizmetinde
bulunan iki delikanlı daha girdi. Detaya girmeyecek ve Yusuf Suresini defalarca
okuyarak idrak etmeye çalışmanızın asıl gerçekleri kavramanızda faydalı
olacağını biliniz.
Bir müddet sonra cezalarını çeken bu delikanlılardan
kurtulacağını bildiği kimseye Hz. Yusuf (a.s) dedi ki; “Beni
efendinin yanında an!” Şüphesiz Hz. Yusuf’un
bir anlık dalgınlığa düşerek Rabbi, vekili, destekçisi, yardımcısı ve
kurtarıcısı Allah’ın yanında bir beşerden medet umuşu, Allah’ın zoruna gitmiş
ve zindanda daha fazla kalmasına neden olmuştu.
“Onlardan, kurtulacağını
bildiği kimseye dedi ki: Beni efendinin yanında an, (umulur ki beni çıkarır). Fakat
şeytan ona, efendisine anmayı unutturdu. Dolayısıyla (Yusuf), birkaç sene daha zindanda kaldı.“ Yusuf 42
İşte imanın şifresi; Allah’tan gayri bir başkasından medet
ummamak ve yardım dilememektir. Allah’ı olan bir mümin’e herhangi bir beşerin “benden
bir dileğin var mı” sorusuna, “gölge etme başka ihsan istemem” demediği
müddetçe, iman etmiş sayılmaz. Maalesef tumturaklı iman edememiş olmamızdan
sürekli işlediğimiz bu ortak koşmadan dolayı dualarımıza yanıt alamıyor ve
beterin daha beteriyle karşılaşarak hem dünyamızı hem de ahiretimizi
yitiriyoruz.
Madem Allah’a dayanıp güvendiğini, vekil ve destek olarak Allah’a
iman ederek ‘Allah bize yeter’ diyorsun; neden sabretmeyip mutlak bir irade
sahibiymiş gibi beşere de yanaşıyorsun? Allah’ın zihin ve kalbin
derinliklerinde saklananı bilmediğini mi sanıyorsun? Allah’ın yanında beşeri de
kudret sahibi gördüğün halde ortak koşmadığını iddia etmen apaçık bir
yalancılık değil midir?
Geçmişteki ihlâslı Müslümanlar, hiçbir çıkar
gözetmediklerinden sırf Allah rızasını kazanabilmek için dünyanın bir ucunda zulme
uğrayan küçük bir toplulukta olsa yardıma koşar ve zalimlerle mücadele
ederlerdi. O gün İslam ordularını seferber eden Allah, neden bugün yardımı
nasip etmiyor? Neden Müslümanlar, özellikle dinlerine düşman olan emanetsi güçleri,
beşeri kudret sahibiymiş gibi yüceltip medet umabiliyorlar? Allah, müslüman
kimliklilerin destekçisi ve yardımcısı olabilir mi? Doğrudan inkâr eden ile
ortak koşanların (kâfir ile münafık) sürdürdüğü mücadele batıl olduğundan,
ancak Rabbine teslim olanların ortaya çıkmasıyla Allah’ın ışığı belirir.
Dikkat edin; Hz. Yusuf
(a.s) peygamber olmasına rağmen bir kereye mahsus beşerden yardım talep etmesi
zindanda daha fazla kalmasına neden olmuş ise, sıradan insanların vay
hallerine!
Nasıl bir akıl, inanç ve muhakemedir ki, ellerini açıp yaratıcın
Allah’a sığınarak yardım dileneceksin, ‘amin’ dedikten sonra da yakaladığın bir
beşerin yakasına yapışıp işini gördürmeye çalışacaksın. Vallahi bu apaçık bir riyakârlık
ve münafıklıktır.
İnsanoğlu sabırsızlıktan ve ikiyüzlülükten kaybetmekte,
yaratıcısı Allah’ı işini görmesi için vekil tayin ettikten sonra hilkatteki
eşine de vekâlet verip, akabinde Allah’a iman ettiğini ve kimseye ortak
koşmadığını söyleyebilmektedir.
Ayrıca Vekil nedir, bilir misiniz? Vekil, Allah’ın 99 yüce
adından biri olup, “kendisine tevekkül
edenlerin işlerini en iyi neticeye ulaştıran” demektir.
Sabret! Allah, öyle eşsiz bir Tanrı’dır ki, en güvendiğinize
ve yakınınıza aktardığınız sıkıntınızı yerine getirtmez, düşmanınızın eliyle
yaptırtır. O, ince ve sezilmez yollardan öyle sebepler yaratır ki, ‘bu nasıl oldu’ hayretiyle şaşırıp
kalırsınız. Eğer vekil ve destek olarak Allah’ı tayin etmişseniz, O’na ortak
koşarcasına bir başkasına yalvarmayınız. Aksi takdirde her ne kadar Müslüman’ım
deseniz de, satanistlerden bir farkınız kalmaz!
“(Resulüm!)
De ki: "Allah'ı bırakıp da ileri
sürdüklerinize yalvarın. Ne var ki onlar, sizin sıkıntınızı ne
uzaklaştırabilir, ne de değiştirebilirler." İsra 56
“Allah'ın insanlara açacağı herhangi bir
rahmeti tutup hapseden olamaz. O'nun tuttuğunu O'ndan sonra salıverecek de
yoktur. O, üstündür, hikmet sahibidir.” Fatır 2
“Onların hepsini biraraya toplayacağımız,
sonra da Allah'a ortak koşanlara: "Siz ve koştuğunuz ortaklar yerinizde
bekleyin" diyeceğimiz gün artık onların aralarını tamamen ayırmışızdır. Ve
onların ortakları, derler ki: "Siz, bize ibadet etmiyordunuz.” Yunus 28
“De
ki: Ortak koştuklarınızdan hakka iletecek olan var mı? De ki: "Hakka Allah
iletir." Öyle ise hakka ileten mi uyulmaya daha layıktır; yoksa hidayet
verilmedikçe kendi kendine doğru yolu bulamayan mı? Size ne oluyor? Nasıl (böyle yanlış) hükmediyorsunuz?“ Yunus 35 (Bu ayeti, tamamen idrak edene kadar hıfzedin ki, doğru yola kimin
götürdüğünü anlayınız.)
Allah'tan dileyim
odur ki, herhangi bir beşerden yardım dileyecek bir gaflete hatta ihanete
düşürmemesidir. Eğer böylesi bir delalete düşer isem, tövbe etmeyi
hatırlatmasıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder