Hiç ‘Gülen müslümanı’ olur mu deyip şaşırdınız
değil mi? “Kur’an Müslümanları sapıktır” diyen rehberinizin amacı İncil, Tevrat
ve Kur’an’ın harmanlandığı ve seküler düzenin razı olacağı bir “Gülen Müslümanlığı” oluşturmak değil ise, Allah
nezdinde tek ve hak kitap olan Kur’an’a savaş açmasının nedeni ne olabilir?
Yaratıcı Allah, Araf Suresi 3. Ayetindeki; “Rabbinizden size
indirilene (Kur'an'a) uyun. O'nu bırakıp da başka dostların peşlerinden
gitmeyin. Ne kadar da az öğüt alıyorsunuz!” hükmü apaçık ortadayken,
dünyadaki Müslümanlar da, sizlerin Gülen’i dost edinip peşine düşmesi misali
başkalarının ardına takılarak dolaylı yollardan Allah’a ortak koşmaları sonucu
acı, dehşet ve esaret altında yaşamaktan kurtulamamaktadırlar.
Şüphe yok ki Gülen’in sözlerini tevile
kalkışarak, Kur’an Müslümanları dediği insanların hadisi ve sünneti kabul
etmeyen, ben Kur’an’a bakarım diyerek mezhep imamlarının yorumlarını beğenmemek
suretiyle kendi nefsi doğrultusunda yorumlamaya çalışanlar için söylediğini
savunacaksınız.
Ancak Kur’an’ın bir vahiy olduğu imanı ile
ayetlerin Peygamber Efendimizin aracılığıyla insanoğluna duyurulduğu temel
alınırsa, gerek ayet gerekse hadisin birbirinden asla ayrılığı mümkün değildir.
Allah Resulü, fiziki ibadetlerin ve fiziki sünnetlerin dışında ayetlerle ile
ilgili hiçbir yorumda bulunmamış, ne ilave ne de eksilme gibi nefsi bir açılıma
kalkışacak hiçbir söz söylememiştir. Zaten ayetlerin dışında herhangi bir şey
söylemesine yetki verilmediğinden Allah, kendisiyle birlikte Resulüne de itaati
emretmiş ve Allah ile Peygamberleri birbirinden ayırarak bir kısmına inanırız
bir kısmına inanmayız diyenler, asıl kâfirler olarak lanetlenmiştir.
Peygamberin görevi, Allah’tan indirileni açıkça
tebliğdir. Yoksa ayetlerin terk edilip yüzlerce kimsenin hadis adı altında rivayetlere
dayalı sözlere itaat edilmesi değildir. Her ne kadar Kur’an’ı Kerim, İncil ve
Tevrat gibi tahrif edilememişse de, rivayete dayalı yorumlarla İncil ve Tevrat’tan
daha beter hale sokulmuştur.
“(Benim yaptığım) ancak Allah
katından olanı, O'nun gönderdiklerini tebliğdir. Artık kim Allah ve Resulüne
karşı gelirse, bilsin ki ona, (kendi gibilerle birlikte) içinde ebedi kalacakları cehennem ateşi
vardır.“ Cin 23
"Bizim vazifemiz, açık bir şekilde Allah'ın buyruklarını size tebliğ
etmekten başka bir şey değildir" dediler.” Yasin
17
Unutulmamalıdır ki, ne yeryüzü ne gökyüzü
ne ay ne güneş ne gezegenler ne de evren hadis iddiasıyla haklarındaki düzene
karşı gelmeyip Allah’ın emri doğrultusunda görevlerini ifa ediyorlar. Peki,
insanlar, Allah’tan çok mu daha iyi biliyorlar da buyruklarına boyun eğmemekle
kalmayıp peygambere de iftira atmak suretiyle kendi istek ve düşüncelerine göre
İslam’ı nefislerine peşkeş çekebiliyorlar? Eğer nefislerinin hoşlanacağı bir
dine inanmak istiyorlar ise, neden adına İslam ve hadis diyerek Allah’ın yüce
dinini kirletiyorlar?
“De ki: Allah'a itaat edin; Peygamber'e de itaat edin. Eğer yüz
çevirirseniz şunu bilin ki, Peygamber'in sorumluluğu kendisine yüklenen (tebliğ
görevini yapmak), sizin sorumluluğunuz
da size yüklenen (görevleri yerine getirmeniz)dir. Eğer ona itaat ederseniz, doğru yolu bulmuş olursunuz. Peygamber'e
düşen, sadece açık-seçik duyurmaktır.“ Nur
54
Seyyid Kutub idam sehpasına
götürülürken ona kelime-i şehadet getirtmesi için Ezher’li bir müftü getirilir.
O, "Ey Seyyid Kutub! 'Eşhedu en La
ilahe Illallah ve eşhedu enne Muhammeden Rasulullah' de" der. Seyyid
Kutub "Sen de
mi? Komediyi tamamlamak için mi geldin? Şüphesiz biz "La ilahe
illallah" dediğimiz için idam ediliyoruz. Siz ise karşılığında ekmek yemek
için "La ilaheillallah" diyorsunuz" diye cevap verir.
Evet, uluslar arası devasa çıkar
bir imparatorluğun üyesi, gönül sevdalısı veya müridi olabilirsiniz. Gerek eğitim
gerek iş gerekse konumunuza göre her türlü desteği alabilir ve beşeri itibara
da sahip olabilirsiniz. Fakat geçici dünyada hangi nimetlere, makamlara ve
izzete haiz olsanız da Allah’ın verecekleri yanında hiçtirler.
Ne olur, sırf menfaatleriniz ve
çıkarlarınız adına; yani Şehid Seyyid Kutub’un ifadesiyle "La ilaheillallah" demeyiniz. Önderiniz
Gülen, nefsi hata ve yanlışları olan bir insandır. Allah’a ortak koşarcasına
her açıklamasını sorgulamadan ve eleştirmeden kabul ediyor, karşı çıkanları,
adına savunuyorsunuz. Bunu yaparken, kanıt olarak önünüze konan ayetlere dahi
aldırış etmiyor, hoca efendi ne dediyse doğrudur, sen ayetten anlamazsın,
ayetlere en iyi yorumu o verir diyerek, putperestçe davranış sergiliyorsunuz. Onu
hidayet, fayda ve zarar verici öyle bir konuma getirdiniz ki, sanki insan değil
tanrı! Unutmamalısınız ki Peygamber Efendimiz de bir insandı, ne hidayet verme
ne fayda verme ne de zarar verme gücüne sahipti. Belki farkında değilsiniz ama
Gülen’e olan bağlılığınız, hoca efendilikten ve gönül sevdalılığınızdan çok öte
tanrısal bir aşk ve tazim içermektedir. Vallahi, ahirette size hiçbir yardımda
bulunamayacağı gibi kendisini görmemeniz için saklanacak yer arayacaktır.
Herkesin birbirinden kaçacağı o gün, öyle bir gündür ki, o günde hiç kimse
başkası namına bir şey ödeyemez, kimseden fidye kabul edilmez, hiç kimseye
şefaat fayda vermez, orada hiçbir yardım göremeyeceksiniz. Gerçekten hoca
efendiniz Gülen’e düşkün ve bağlıysanız; onu imana, Kur’an’a davet edin. Allah
ve Resulüne tumturaklı teslim olamamasından zihni ve kalbi karışmış bir
ziyanlıkta doğru yolu yitirmiş durumdadır. Allah ve Resulünün hükümlerine değil,
batıl düzenin istek ve düşüncelerine göre fetvalar vermekte; kanıt içinde
hurafeleri hadis diye dayatmaktadır. Herkesten gerek maddi gerek siyasi gerekse
sosyal yönden nemalanabilme hırsı, nasıl bir bataklığa saplandığını idrak ettirememektedir.
Hoca efendinizin her sözünün mutabakatını Kur’an’da arayınız. Kur’an’a muvafık olmayan
hadislere kesinlikle itibar etmeyiniz. Peygamber Efendimiz de, “Bana nispet
olan hadisi kitabullah ile karşılaştırınız. Kur’an’a muvafık ise ben söylemişimdir,
benimdir” diye buyurmadı mı? Yüce
kitabınız Kur’an’ı Kerim’i ve Allah nezdinde kabul edilen tek din İslam’ı, İncil
ve Tevrat ile özdeşleştirmesinin ve diyaloga sokmasının ardında bedelini onlara
benzemekle ödedi. Gelin, Allah’a yakararak hoca efendinizin kurtulması için dua
ediniz. Allah, affını sağlayıp vahyin emrettiği bir Müslümanlığa kavuşursa, sadece
ben değil, tüm müminler ona sevgi ve saygıda kusur etmezler.
“O gün her ümmetin içinden
kendilerine birer şahit göndereceğiz. Seni de hepsinin üzerine şahit olarak
getireceğiz. Ayrıca bu Kitab'ı da sana, her şey için bir açıklama, bir hidayet
ve rahmet kaynağı ve müslümanlar için bir müjde olarak indirdik.” Nahl 89
“O azabın sebebi, Allah'ın, kitabı hak olarak indirmiş olmasıdır.
(Buna rağmen farklı yorum yapıp) kitapta ayrılığa düşenler, elbette derin bir
anlaşmazlığın içine düşmüşlerdir.” Bakara
176
Allah ve Resulü farklı hükümler
veremeyeceğine, vahiy ile peygamber efendimizin hadisleri de (ki zaten vahiyden
sonra peygamberimizin duyurusuyla hadise dönüşen ayetler) aynı olduğuna göre; neden
ayet ve hadis diye ayırarak, yazılı ve Allah’ın korumasında olan Kur’an’ı Kerim
yerine rivayetlere itibar ediliyor? Demek ki amaç, Kur’an’daki ayetler değiştirilip
reforma uğratılamadığından peygamberimize iftira edilerek hadis adı altındaki
sözlerle seküler düzene peşkeş çekiliyor. Bu durumda, nefislerin azgınlaşıp
etiketlendiği bir dünyada; rivayete mi iman edelim, yoksa Kur’an’ı Kerime mi?
“Allah ve Resulü bir işe hüküm
verdiği zaman, inanmış bir erkek ve kadına o işi kendi isteklerine göre seçme
hakkı yoktur. Her kim Allah ve Resulüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa
düşmüş olur.” Ahzab 36
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder