Asıl kahredici olan, namının İslam İşbirliği Teşkilatı
olması!
Her türlü entrika, ihanet, hainlik, alçaklık,
gaddarlık, egoistlik, korkaklık, münafıklık, fırsatçılık, çıkarcılık ve
haksızlık gibi insanlığı ve adaleti doğrayan tüm erdemsizlikleri içinde
barındıran bu teşkilat doğrudan şeytana ve dostlarına hizmet etmekte; İslam
düşmanlarının Müslüman işgal ve katliamlarına arka çıkarak meşrulaştıran
hıyanet şebekesidir.
Her teşkilatın bir ilkesi, caydırıcılığı, yaptırımı,
saygınlığı, şerefi, tutarlılığı, temsil ettiği insanlara karşı yükümlülüğü vardır
ama bu teşkilat namertliği öyle rehber edinmiş ki, dünyada bir İslam ülkesi
olmadığını kanıtlamıştır. Çünkü hak, adalet ve vicdandan asla taviz vermeyip
sadece Allah’a kulluğu seçmiş bir devlet, böylesi habis bir teşkilatın üyesi
olamaz!
Müslüman ülkelerin aralarındaki
anlaşmazlığı, içlerindeki kargaşalıkları, iktidarların halklarına giriştikleri
zulümleri, uğradıkları saldırıları ve katliam gibi birçok olumsuzlukları bizzat
çözme dirayetini inat ve ısrar, cesaret ve kararlılıkla göstermeyerek; taşeronluğunu
yaptıkları batılı barbar güçlere havale etmek suretiyle Müslümanların
işgallerini, öldürülmelerini, yurtlarından çıkarılmalarını, kanlarına kadar
sömürülmelerini, horlanmalarını, en insafsız işkencelere uğratarak kadınlara
tecavüz ettirmelerini ve birbirlerine karşı düşmanlıkları daha da derinleştiren,
bu lanetli teşkilattır.
Dünyada işgale uğrayarak haçlıların ve Siyonistlerin
çizmeleri altında ezilen bir İslam ülkesi yoktur ki, sorumlusu bu teşkilat
olmasın!
Kalbinde bir nebze
iman olan Müslümanlar, bu teşkilatın Haçlılardan, Siyonistlerden, Masonlardan
ve Komünistlerden çok daha zararlı ve tehlikeli olduğunu bilmelidirler.
“Münafık, kâfirden yetmiş kat daha tehlikeli ve zararlıdır.”
Hz. Muhammed (s.a.v)
Ümmet bilinciyle yüzyıllardır İslam
toplumlarının halifeliğini yaparak burunları kanasa yardıma koşan Müslüman Türk
milletinin aziz, itibarlı, güçlü, vicdanlı, adaletli ve şerefli temsilcisi
Osmanlı Devleti’nin imanını ve cesaretini taşıdığı sanılan Ekmeleddin İhsanoğlu
adlı şahıs; köhnemiş, tükenmiş, pespayeleşmiş ve münafıklaşmış bu teşkilata,
genel sekreter olarak getirilmesiyle, Müslümanlara bir umut doğmuş ve haçlılara
karşı haklarının savunulacağı güvencesi gelmişti. Lakin bu münafık, diğerlerinden
de beter çıkmış, gerek Körfez Ülke krallarının gerekse Avrupa’daki kralların
masalarında ağırlanmak ve vakit geçirmekten öte mazlum Müslümanlar için tek bir
adım atmamıştır. Örneğin Mynamar’da Müslümanlar canlı canlı yakılırken, devlet
başkanı Thein Sein’in yakasına yapışıp “ne yapıyorsunuz” diye sormak yerine,
İsveç kralı gibi birçok kralla saraylarda nefsini tatmin etmiştir.
Nerede bir kıyım, karışıklık, zulüm, savaş
ve fitne var ise, neden sadece İslam ülkeleri? Müslümanların arkasında böylesine
işbirlikçi münafık bir teşkilat varolduğu müddetçe, başka bir toplumda olabilmesi
mümkün müdür?
İhsanoğlu, Suriye’ye yapılacak müdahale ile
ilgili; “Askeri müdahale çözüm değildir. Dışarıdan yapılacak askeri
müdahalenin problemi daha vahim bir hale getirir” açıklaması, açıkça katliamların
ve çatışmaların Suriye haritadan silininceye kadar devam etme ifşaatıdır. Bugüne
kadar bir kez olsun Suriye’ye giderek Esad ile görüşmüş mü? Esad’a destek çıkan
İran dini lideri Ali Hamaney ile görüşmüş mü? Peki, sözde İİT olarak Esad üzerinde
caydırıcı bir etki için çaba harcamış mı? Sorun çözülünceye kadar Suriye’de
kalmış mı? Müslüman kasapları ABD ve İngiltere yerine İİT olarak yapılması
gereken müdahale için çağrıda bulunmuş mu? Eğer askeri müdahale çözüm değil
ise; askerin, silahlı kuvvetlerin, askeri gereçlerin ve yatırımların gereği
nedir? Savaşsız çözüm olabiliyor ise, elindeki tanrısal şifre nedir ve neden
uygulamamıştır?
İhsanoğlu, Mısır’daki firavun darbesiyle
devrilen Mursi’yi teslim olması için ziyaret etmiş ve ret cevabı alınca Mursi’nin
demokrasi tecrübesinin olmadığını belirterek, "Ortaya çıkan yeni liderlerin bunu
düşünerek ortaya çıkmaları lazım. Başka milletlerin bir asırda yaptıklarını bir
senede yapamazsınız" açıklamasıyla,
İslam’dan ve tarihten de bihaber olduğunu kanıtlamıştır. Ayrıca İhsanoğlu,
darbeci firavun ordusunun başkomutanı Sisi’ye, ‘yaptığın haksızlık; halkını
katlediyorsun; meşru bir iktidarı devirdin; derhal geri çekil’ gibi bir uyarıda
mı bulundu, yoksa ‘az bile yapıyorsun; tek bir İhvan kalmayıncaya kadar
başlarını ez” mi önerisinde bulundu?
Düşüncesiyle ilgili ne örnekleri çoğaltacak
ne de uzaklara gideceğim. Yakın tarihimiz, sanırım münafık aklının idrakine
yetecektir. 600 yıl boyunca gece gündüz demeden Müslüman milletimizle savaşmış
haçlılar, malumunuz üzere Osmanlı Devletimizi yıkamamışlardı. Lakin CHP lideri
Atatürk, birkaç yılda bileğini bükemediği ve şanından ürktüğü Osmanlıyı yıkıp
namını sildiği gibi batılı devrimleriyle de hilafeti sonlandırmış ve
milletimizi bir halden başka bir hale dönüştürmemiş miydi? Ki, Atatürk, demokrasi yani millet seçimiyle
başa gelmediği gibi devrimlerini de millete danışarak onay almamıştı.
Ancak Mursi, demokrasiye olan güveni ve bir
Müslüman olarak insan hayatına ve halkına verdiği önemden dolayı yanlış
yapmıştı. Tıpkı Atatürk gibi devrimlerine karşı çıkan azgınların kellesini
alacak ve demokrasi havarilerinin gerçekte demokrasi düşmanı oldukları
gerçeğiyle başlarını ezecekti. Demokrasi bayraktarı Sokrates’i de demokratlar
idam etmemiş miydi?
Şimdi de Ortadoğu barış görüşmeleri adına
Filistin’in İsrail’e teslimine çalışıyor. Özde olmayıp sözde olan İslam âleminin
kriz odağı İİT’dir. Günümüz temsilcisi Ekmeleddin İhsanoğlu da Müslümanların
lehine değil aleyhine çalışan haçlı ajanı olmasından, asla sırlarınızı
paylaşmayın ve onunla birlikte bir müzakerede bulunmayınız ki, şeytanın
dehşetsi tuzağından kurtulabilesiniz. İİT ve Ekmeleddin İhsanoğlu, size sadece
beden vaat ediyor, oysa Müslümanlar bedene değil ruha iman etmişlerdir. Çünkü
ruhsuz bir beden ölüdür!
İhsanoğlu’nun BM genel sekreteri olması, tam
ona yakışacak bir görevdir. İİT genel sekreteri iken Suudi Arabistan’ın, BM
genel sekreteri olunca da ABD’nin kuklası olmak, başka kime yaraşır?
Ey iman edenler! Münafıklar, kâfirlerin İslam maskesi takmış riyakârlarıdır.
Kâfirden kaçma, sana zarar veremez ama münafıktan, yaban eşeğin aslandan ürküp
kaçması gibi uzaklaş ki, ne dünyan ne de ahiretin heba olsun. Onlar lafebesidir
ve gerekçeleri asla bitmez. Kabul ettikleri yanlışları öyle süsleyerek sizi
ikna ederler ki, nasıl yok edici bir zehir kazandığınızın farkında bile
olamazsınız. Onlar asla hakkın ve adaletin yanında olmaz, çıkarları için vicdan
taşımaz ve göz açıp kapayıncaya kadar hem dininizi, hem vatanınızı, hem şerefinizi,
hem namusunuzu, hem de canınızı satarlar. Şöhretlerine, makamlarına, kariyerlerine
ve kimliklerine aldanma! Yaratılmış canlıların içinde en acımasız ve en bedhah olanlardır.