Müslüman
toplumların dinleri İslam’ı rejime dönmekten başka bir çareleri kaldı mı?
Neyin doğru neyin yanlış olduğunu
nefislerin arzusuna terk eden toplumlar, zillet içinde hor ve hakir kalmaya mahkûmdurlar.
Bir saniye sonrası meçhul hayatlarında sürekli korku ve tedirginlik yaşar, hiç
planlarında olmadıkları acı ve felaketlerin ortasında kalarak, “yandım” demekten
öte bir çare bulamaz, uğurlarına mücadele ettikleri ne çağdaşlık ne laiklik ne
de demokrasi yaralarına merhem olur.
Yaratıcı Allah, yarattığı iyi ve kötü
kulları için hükümler getiriyor, ancak koyduğu kurallara itaat edilirse hem
dünya hem de ahretteki saadeti vaat edip toplumsal asayişin sağlanabileceği; barış,
hak ve adaletin tesis edilebileceği teminatını veriyor.
İnsan ise, yaratıcısını ve tartışılmaz bir
kul olduğu gerçeğini inkâr edercesine din, bilim ve siyaset hakkında ahkâm
keserek, düşünce ve iradesiyle varlığını kusursuz sürdürebileceği ve toplumları
yönlendirip idare edebileceği zannıyla “ben
daha iyi bilirim” nefsi, kendi elleriyle inşa ettiği düzende boğulmalarına
neden oluyor.
Vahyin egemen olmaması için nefisleri
tatmin yolunda üretilen laik ve demokrasi düşünce, sözde insanlara özgürlük ve
iktidarlık yollarını açacağı hezeyanıyla umut doğurmuş, lakin böylesi bir
hayalin gerçekleşmeyecek olması, günümüzde Türkiye ve Mısır gibi İslam
ülkelerinde ortaya çıkan baskı ve tehditler, özellikle Müslüman kimlikleri
uyandıramamıştır. Diğer taraftan hiçbir batılı da dilediği bir özgürlüğe ve demokrasiye
ulaşamamıştır. Yaratıcı Allah’ı bulup yok etmeden ulaşabilmek mümkün müdür?
Zaten Müslümanlığı kabul etmiş bir insanın
farklı bir alternatifi seçme hakkı yoktur. Madem yeryüzü ile gökyüzünü ve
insanoğlunu yaratanın Allah olduğuna iman ediyorsun, başka bir rejime rıza
gösterebilmen mümkün değildir. Dolayısıyla yegâne yasa yapıcı Allah’tır ve
kuralları O koyar. Yok, yaratıcı insan ise, yasa yapma hakkı da onun inisiyatifindedir.
Sonuçta fiziği meydana getiren ruhsal bir gerçek var. Ruhsuz bir fizik
oluşamayacağına göre; nasıl insan hayatta kalabilecek, tabiat var olacak, düşünce
ve eylemler gerçekleştirilecek, yeryüzü ve gökyüzündeki ruhsal etkileşimler
denetim altında tutulabilecek?
Demokrasi, gerek Türkiye gerekse daha somut
bir şeffaflıkta Mısır’da kanıtlandığı üzere Müslümanlara hak, hukuk ve iktidar
gücü tanımamakta, hükümetliğine tahammül edememekte ve yaratıcı Allah’ı siyasette
söz sahibi ederek insanı yani kulu ikinci plana itecek olması, nefisleri
canavarlaştırmaktadır.
Demokrasi; küresel ahlaksızlığı, cinselliği,
sapıklığı, suçu, fitneyi özgürlük adına meşrulaştıran bir cehennem kapısıdır.
Dolayısıyla demokraside azan her nefsin söz hakkı bulunmasından insanlık, insanlığı
yiyip bitiren teşviklerle doludur.
Doymak bilmez nefisleri memnun edebilmenin
yolu demokrasiden geçer. Böylece yasalar gayri vahyi suçları hazırlar, suçluyu
da işlemesi için azmettirir. Dikkat edilirse suçluları teşvik eden demokratik
yasalar, insani yasaların yanında daha da çoktur. Dolayısıyla demokratik nefsi
yasalar, adaletsizliğin ve zulmün en berbat şeklidir.
“Neye göre iyi; neye
göre ahlaklı; neye göre doğru; neye göre yanlış; neye göre adil” kararını yaratıcı
Allah mı yoksa nefisler mi vermeli sorgusu, muhakeme edebilen her insan için
yeterli bir anahtardır.
Demokrasi gereği halkın çoğunluğunun oyunu
almakla iktidar olabileceği abesle iştigalden insanlığımızı ve değerlerimizi
yontarak ucube bir yaratığa dönüştük. Demokrasi gereği organını eline alan
sokaklara dökülerek ne düğü meçhul hak arayışına girdi. Daha fazla özgürlük,
daha fazla demokrasi! Bundan daha fazlası nedir?
Olası bir İslam hükümranlığının paniği; nefislerinin
kabul edemeyeceği bir ahlaksızlıklarına yasak getirilebilecek paranoyası; Allah’ı
sever ve inanırım ama kurallarına uymam; İslam düşünceli bir iktidarın seksüel ve
ayyaş bir çağdaş gelecek için tehlikeli olması…
“Allah yerine hümanite, şeriat yerine demokrasi” manipülasyonlarıyla
elde ne din ne iman ne insanlık ne barış ne ahlak ne de adalet kaldı.
İslam’da nefse göre seçme hakkı yok ise;
herhangi bir Müslüman’ın kendi istek ve düşüncelerine göre hiçbir seçimde
bulunamaz. Hiçbir Müslüman; İslam karşıtları, fahişeler, transseksüeller,
lezbiyenler, homoseksüeller, ayyaşlar ve bilumum teşhircilerin istediği bir özgürlüğü
ve demokrasiyi kabul edemez.
Demokrasi, ancak laik pozitivistlerin
egemen olduğu iktidarlarda Müslümanlara yaşam hakkı tanır. Nasıl bir yaşam?
Prangalara vurularak boyunduruk takılıp paryalığı kabul edenlere! Dolayısıyla
Allah’a, Resulüne, İslam’a ve Kur’an’ı Kerim’e iman ederek bütünleşen
Müslümanlara demokratik tüm haklar gayrimeşru ve ellerindeki iktidarı geri
almak da meşrudur.
“Allah ve Resulü bir işe hüküm verdiği
zaman, inanmış bir erkek ve kadına o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı
yoktur. Her kim Allah ve Resulüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş
olur.” Ahzab 36