Basılmakla kalmaz; kahvehaneye de,
tiyatroya da, meyhaneye de, kerhaneye de spor sahalarına da dönüştürülür!
CHP’nin kurulduğundan bugüne değin ezan ve
cami düşmanlığı hiç eksilmemiş, yakaladıkları fırsatları manipüle ederek Müslümanlara
saldırılarını ve cami işgallerini sürdürmüştür.
Kod adı Gezi Parkı ve amacı Müslümanları
sindirmek olan isyanlarını Bezm-i Âlem camisine taşıyarak meydan okuyan CHP,
gerekçesi ve affı mümkün olmayacak bir savaşı başlatmış ise de, ülkemizde Müslümanlıkla
şereflenmiş bir topluluk bulunmamasından olmalı ki, izlemekle ve buğzla
yetinilmiştir.
Laik ve Atatürkçü rejimin diyanete bağlı namaz
kıldırma ve ezan okuma memurlarının sorumlu olduğu camilerin savunulamamasının
nedeni, iman etmemiş memurlara camilerin teslim edilmiş olmasındandır.
CHP’li çapulcuların işgal ederek meyhaneye
ve kerhaneye çevirdikleri Bezm-i Âlem Camisinden sorumlu müezzin Fuat Yıldırım
adlı münafık, ifadesinde; “Gruplar çok kalabalık olduğu için
başarılı olamadık. Can güvenliğimizin olmadığını düşünerek geri çekilmek
zorunda bırakıldım. Müdahale etmek istedim linç edilmekten korktum” açıklaması;
imansızlığının, korkaklığının ve ihanetinin açık bir itirafıydı.
Allah’ın ayetlerine karşılık az bir değeri
olan dünya malı, canı ve nefsanî istekleri satın alanların Allah yolunda olabilmeleri
ve hakkı müdafaa edebilmeleri mümkün değildir.
Allah, mescidlerin yahut camilerin ancak
Allah’a ve ahret gününe iman eden, namazı dosdoğru kılan, zekat veren ve
Allah’tan başkasından korkmayan müminlerin imar etmesini hükme bağlanmışken;
imam ve müezzin gibi görevlilerin lanetli çapulcu linçinden korkarak camileri
savunmaktan ürküp meyhaneci ve kerhanecilere teslimi, onların Müslüman değil
münafık olduklarını, dolayısıyla arkalarında namaz kılınamayacağını ortaya
çıkarmıştır. Ki, bu münafıklar herhangi bir cephede savaşan olsalardı,
kokularından vatanı da teslim etmekten kaçınmazlardı!
Şüphesiz Allah, kalben iman etmemiş bir kuluna o eşsiz şahadeti
nasip etmez.
Batıl düşünceye ayak uydurabilmek için
kendini yontan Diyanet İşleri Başkanlığı kadrosundan Müslüman’ca bir duruş ve
direniş beklemek imkânsızdır. Onlar küfür ile iman arasında gidip gelir,
böylece inkârlarını iyice arttırarak neye dönüştüklerini dahi kestiremezler.
Vahyin buyruklarına değil Allah’a olan inanç ve imanı reddedip aklın üstünlüğü
kabul eden laik rejimin kurallarına göre varlık sürdüren taşeron bir kurumdur.
Batıl rejim aleyhine siyaset yapmaz ama lehine ayetleri dahi peşkeş çekerler.
Diyanet ancak laik ve Atatürkçü rejimin
müsaade ettiği konularda fetva verir, Allah’ın diğer hükümlerini yok
sayarcasına ya örtbas eder ya sessizliğe bürünür ya hurafelerle değiştirmeye
kalkışır yahut Kur’an’a aykırı sözde hadislerle Peygamber Efendimize iftira
düzerler.
CHP Diktatörlüğünce kurulan Diyanet,
kurulduğundan bugüne değin İslami rejimi savunmamış; Allah’ın ilke ve
kanunlarının bağlayıcı mutlakıyetinden söz etmemiş; Peygamber Efendimizin
siyasi kişiliğine ve devlet başkanlığındaki şeriatına yer vermemiş; Kur’an’ı
Kerim’in bir anayasa olduğu itirafında bulunmamış; beşeri düşünce ve düzenlerin
haram ve Allah’a bir başkaldırı olduğunu vurgulamamış; tek düzenin ve egemen
gücün İslam olacağı yönetiminden bahsetmemiş; Allah’ın haram kıldığına helal ve
helal kıldığına haram diyen bir rejimin gayrimeşru olduğuyla ilgili fetva
vermemiş; ruh ile beden misali yaşam için zaruri olan bütünlüğü İslam’ı
siyasetten ayırarak cinayet işlemiş; laik ve Atatürkçü ilkelerin muhafazasını
savunmuş; 700’e yakın ayette emredilen cihadı barbarlıkla özdeşleştirmiş; kardeşi
düşman düşmanı kardeş yapmış; İslam dışı görüşlerle ittifaka kalkışmış; Allah’ın
kılınmasını yasakladığı kâfir ve münafık cenaze namazlarını onaylamış; bir
Müslüman’ın Atatürk ilke ve inkılâpları üzerine ant içerek Müslüman toplumu
yönetemeyeceğini bildirmemiş; yetiştirdiği kadroları vahyin emri doğrultusunda
değil harmanladığı batıl-İslam gibi ucube bir inançla örgütlemiş; İslam’ı
kulaklardan aştırıp kalbe nüfuz edecek bir itikatla duyurmadığından İslam’ı,
inandıklarını söyleyenler tarafından dahi korkulan bir rejime
dönüştürmüştür.
İslam’ı hümanist bir düşünceye çevirerek mutlak
otoritesini yok eden diyanet, Allah’ın apaçık sınıflandırıp düşman saydığı
insanları, barış ve kardeşlik çatısı altında bütünleştirmek suretiyle ayetlere ihanet
etmiştir. Dolayısıyla dinleri sözde İslam’ın hoşgörüsü adına tüm küfür ve
saldıranlara yüreklerini açmış, Allah’ın hükmettiği mücadeleye engel olmuştur.
Vahyi siyasetten ayırarak İslam’ı mezarlık
dinine dönüştürmelerinden gelişen siyasi, ekonomik, sosyal ve askeri olaylarla
ilgili tek bir fetva yayınlamamış, vitrin mankenlerinden farksız dolgusal
varlıklarıyla dini tiyatrolarını sürdürmüştür.
Türkiye’de Müslümanlara yapılan tacize
dünyanın hiçbir yerinde şahit olabilmek mümkün değildir. Diyanet, Müslümanların
hak ve hukukunu savunmak yerine siyasete müdahale olur gerekçesiyle izlemekle
yetinmiş, böylece Müslüman Halkın itilip kakılarak azgınların mezeleri olmasını
devam ettirmiştir.
Diyanet kesinlikle İslam’ı temsil etmediği
gibi Müslümanların kamudan dışlanmalarına da yegâne sebeptir. İslami şöhretiyle
namaz kıldırma ve ezan okuma memurlukları, batıl rejimin izin verdiği konulardaki
vaazları, yardım adına para toplama misyonları ve Kur’an okuma gösterileriyle
kazandığı imaj, tıpkı ünlü İngiliz casusu Lawrence’in Kâbe’deki takvasal âlimliği,
hafızlığı, ibadeti ve görüntüsünden farksızdır. Belki çok ağır bir kıyas
yaptığım düşünülecek ama ondan da daha tehlikeli oldukları, vahyi idrak edenler
tarafından kabul edilecektir
.
Ayetleri eğip bükerek ve hükümleri
saklamakla kalmayıp müminleri Allah yolundan da alıkoyan; bilerek hak ile
batılı karıştırmak suretiyle hakkı gizleyen; Allah’tan değil beşerden korkan; yorumlarıyla
ayetleri tahrif eden Diyanet İşleri Başkanlığı İslam değil, İslam maskeli
batıldırlar.
Bu sebeple Kur’an’ı Kerim ve ona dayalı
hadislerden başka hiçbir kaynağa başvurmaz iseniz, hem Allah’ı tanır hem
Resulünü öğrenir hem katkısız hükümleri bilir hem de İslam’la şereflenerek
vahyin emri doğrultusunda bir Müslüman olursunuz. Aksi takdirde vay halinize!
İslam
devletinin olmadığı bir yerde kurulan İslam müesseseleri, ancak ölünün kırık
kolunu tedavi etmekten başka bir şey yapmazlar.
Her kim İslam’ı,
devletten, siyasetten ve bilimden ayırırsa; o Allah ve Resulü’nün lanetine
uğramış müşriktir. Dolayısıyla Diyanet İşleri Başkanlığı vahiy karşıtı olup, tartışılmaz
küfrü bir kurumdur. Bu sebeple hiçbir Müslüman onlara uymamalı, söz ve
fetvalarına itibar etmemelidir. Bugüne kadar diyanetten herhangi
bir yetkilinin şeriatı savunduğuna şahit olunabildi mi?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder