Allah’ın iradesine kayıtsız-şartsız bağlılık
olan İslam, yaratıcı Allah’ın dışında hiçbir güçten korkmamayı ve mücadeleden
sakınmamayı emreder.
Birçok ayette; “Eğer iman etmiş kimseler iseniz şeytan ve
dostlarından korkmayın” hükmüyle imanın temel şartı ortaya konmuş, dolayısıyla
iman ölçüsünün herhangi bir beşeri güçten korkulmayarak Allah’a ortak
koşulmaması zapta alınmıştır.
İslam’ı dünya menfaatleriyle
özdeşleştirerek materyalistleştiren ve hümanistleştiren din bilginleri, Allah
ayetlerine fiyat etiketi koymak suretiyle mal ve candan üstün tutarak barış ve
kardeşlik gibi vahiy karşıtı bir düşünceyle kökten devşirmişlerdir. Barış ve
kardeşliği İslam’ın kriterlerine göre değil de hümanite anlayışıyla inşa
etmelerinden İslam, egemen bir rejim ve siyasi düzen olmaktan çıkarılmış,
kültürel ve teolojisel bir ibadete dönüştürülmüştür.
Kuralları Allah ve Resulü yerine
tefsircilerin koyması vahiy dışı fetvaları doğurmuş, böylece yeryüzünde bir
fitne kalmayıncaya ve din tamamen Allah’ın oluncaya kadar her Müslüman’ın
yapması zaruri olan mücadelenin önüne geçilmiştir.
Müslümanların yüce kitaplarını açıp
okuyarak Allah’ın ayetlerini öğrenmekten üşenmeleri gaflet batağında
boğulmalarına ve İslam adına ahkâm kesen oportünistlerin avları olmalarına
sebebiyet vermiştir. Zulüm ve küfür karşısında hiçbir şey yapmayıp ağızlarından
mırıldandıkları dualarla üzerlerindeki zilleti kaldırabilecekleri hezeyanları,
neden süründüklerine kanıttır. Oysa Allah, onlardan korkulmayıp savaşılmasını, böylece
Müslümanların elleriyle cezalandıracağını, rezil edeceğini, galip kılacağını ve
kalplerin ferahlatılacağını buyurmuş ama sözde Müslümanlar, sanki kendileri
tanrı, Allah’ta kullarıymış gibi kıpırdamadan yardım emrinde bulunabilmektedirler.
Cihad yahut savaşın İslam’la bağdaşmadığı,
zulme ve batıla karşı cengin insanlığa ve barışa karşı işlenmiş bir suç olduğu kanaatiyle
dinlerinden dönen şöhretli fasıklar, Allah yolunda savaşan müminleri kınayarak
teröristlikle yaftalamışlar ve Müslümanların nezdinde aşağılatmışlardır. Oysa
İslam karşıtı azgınların karşısına onurlu ve zorlu bir Müslüman toplumunun
çıkmasını önlemelerinden günümüze değin ezilen, sömürülen, horlanan ve
hakirliğe mahkûm kılınan yaklaşık 2 milyarlık bir toplum olmamızın sorumlusu
Allah değil, vahyin emrettiği doğrultuda iman etmememizdir.
Sadece namaz kılmak, oruç tutmak, zekât
vermek ve hacca gitmekle Allah rızasının kazanılacağını vaaz etmelerinden,
inananları müşriklerin boyundurukları altına tutsak etmişlerdir.
“Kendilerine, ellerinizi savaştan çekin,
namazı kılın ve zekâtı verin, denilen kimseleri görmedin mi? Sonra onlara savaş
farz kılınınca, içlerinden bir gurup hemen Allah'tan korkar gibi, hatta daha
fazla bir korku ile insanlardan korkmaya başladılar da "Rabbimiz! Savaşı
bize niçin yazdın! Bizi yakın bir süreye kadar ertelesen (daha bir müddet savaşı farz kılmasan)
olmaz mıydı?" dediler. Onlara de ki: "Dünya menfaati önemsizdir,
Allah'tan korkanlar için ahiret daha hayırlıdır ve size kıl payı kadar
haksızlık edilmez." Nisa 77
Bir taraftan cennetin ebedi saadetinden
bahsederler, diğer taraftan ölmemek için nasıl kaçıp saklanacaklarını hesap
ederler. Madem cennet eşsiz bir hayat, neden geçici bir dünya menfaati için ahirete
kavuşmaktan sakınıyorlar?
İman etmiş bir Müslüman, Allah ve Resulüne
savaş açmış azgınlara karşı sert davranmalıdır. Ülkesine, anasına, babasına,
eşine, çocuğuna ve kardeşine hasım bir kimseye hoşgörüyle davranmayıp her türlü
bedeli ödemeye göze alarak mücadele edilebiliyor ise, Allah, Resulü ve İslam
daha az sevgilimidir ki umursanmıyor?
“De ki: Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz,
hısım akrabanız kazandığınız mallar, kesada uğramasından korktuğunuz ticaret,
hoşlandığınız meskenler size Allah'tan, Resulünden ve Allah yolunda cihad
etmekten daha sevgili ise, artık Allah emrini getirinceye kadar bekleyin. Allah
fasıklar topluluğunu hidayete erdirmez.” Tevbe
24
İslami kimliğinden ötürü emperyalist düşmanların
taşeronu Mısır Firavun Ordusu’nun Mursi iktidarına darbe gerçekleştirmesini
meşru karşılayabilen Ezher Şeyhi Ahmed Et-Tayyib
adlı hain, İslami kimliğine karşın Hıristiyan ve Yahudilerin safında yer
alabiliyor ise, Allah ve Resulünün dışında kimsenin rehber edinilemeyeceği
kanıtlanmaktadır.
Ölümden, işkenceden, hapsedilmekten ve
makamını yitirebileceği korkularından Allah’ın ayetlerini az bir bedel
karşılığı satan Ezher Şeyhi gibi münafıklar, özlerinde iman etmemiş müşrikler
olmalarından, aslında tıpkı ateistler gibi tekrar dirilecekleri güne, ahirete
ve cennete inanmamaktadırlar. Eğer inansalardı, ölümden yahut Allah’a rağmen
bir beşerden korkarlar mıydı?
Allah’ın yüce dinini yeryüzünde egemen
kılabilmek için yüzbinlerce şehid vermiş Müslüman milletimizin peygamberine
saldırarak hakaretlerini özgürlük mazeretiyle meşrulaştıran “ekşi sözlük” adlı
bir siteyi CHP adlı ana muhalefet partisi destekliyor ve genel başkanı
Kılıçdaroğlu aracılığıyla Peygamber Efendimize hakaretlerinden ötürü ödüllendirebiliyor
ise, o millet lanetlenmiştir. Neden? İçlerinde barındırıp hak ettikleri karşılığı
vermemelerinden!
Aynı Kılıçdaroğlu, Kutlu Doğum Haftası
dolaysıyla katıldığı törenlerde Peygamber Efendimize övgüler dizebiliyor. Ki,
milletimiz lanete çarptırılmamış olsaydı, böylesi maskeli bir Peygamber
düşmanını aralarına katarak politik şova fırsat tanımazlardı.
Eğer ölümden ve savaştan korkuyorsanız; Allah’a, Resulüne, Kur’an’ı
Kerim’e, ahirete ve tekrar dirileceğiniz güne iman eden bir Müslüman
olmadığınız aşikârdır. Ancak dünya hayatını ahret hayatına tercih edenler savaştan
ve ölümden korkanlardır!
“(Resulüm!) De ki: Eğer ölümden veya öldürülmekten kaçıyorsanız, kaçmanın size
asla faydası olmaz! (Eceliniz gelmemiş ise) o takdirde de, yaşatılacağınız süre çok değildir.” Ahzab 16
“O halde, dünya hayatını ahiret karşılığında
satanlar, Allah yolunda savaşsınlar. Kim Allah yolunda savaşır da öldürülür
veya galip gelirse biz ona yakında büyük bir mükâfat vereceğiz.” Nisa 74
“Onlarla savaşın ki, Allah sizin ellerinizle onları cezalandırsın;
onları rezil etsin; sizi onlara galip kılsın ve mümin toplumun kalplerini
ferahlatsın.” Tevbe 14
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder