Nefis nezdinde değil
ancak Allah katında yapılacak bir yargıyla mümkündür!
Allah,
insanoğlunun halifeliği adına hayvanlara her ne kadar akıl vermemiş ise de,
insan hilkatindeki iki ayaklı mahlûklara akıl verebilmiş olması tamamen şeytani
misyonlarının bir gereğidir.
İnsan, hayvan mıdır;
hayvandan ayıran halifeliği midir; hayvanlaşması daha aşağı bir mahlûk olmasına
mı neden olmuştur?
Görünüşleri insan ancak fıtratları
hayvan hatta daha da beter olan bu mahlûklar, yaratıcılarına sadakatle boyun
eğmek yerine kibirlenmelerinden dolayı başkaldırmışlar, böylece aşağılık
maymunlara dönüştürülmelerinden düşüncelerini yitirmişlerdir.
Hakk’a, diğer bir ifadeyle iyilik
çağrısına kulak vermeyen bu hayvanların durumu, tıpkı çobanın bağırıp çağırmasını işiten sürülerin durumu
gibidir. Onlar sağırlar, dilsizler ve körler olup, insanlar gibi düşünerek
muhakeme edemezler.
Sapkınlıklarından ötürü sürekli boş
kuruntularla cebelleşir ve batıl olan her sese koşmalarından gerçeklerden öyle
kopukturlar ki, bizzat yaşadıkları hayat dahi kendilerine bir ipucu olmayabilmektedir.
Dolayısıyla Allah yolundan çıkmış
olmalarının bedelini sadece kendileri değil, hümanistlik gerekçesiyle toplumlara
dayattıkları yalanlarla da ödemek ve ödetmektedirler.
Yaratıcılarının helal kıldığını
haram, haram saydığını helal edinerek alenice böbürlenebilmelerinin herhangi
bir mantığı olmaması, idrak edebilen insan değil hayvandan da aşağı olduklarına
apaçık bir kanıttır. Yoksa kendilerini yaratan bir Allah’a karşı gelebilenin
insani bir akıl taşıyabilmesi mümkün değildir.
Kendileri
gibi yeryüzünde yürüyen ya da sürünen hayvanlar ile gökyüzünde iki kanadıyla
uçan kuşlardan daha şaşkın oldukları, düşünce ve davranışlarıyla ortadadır.
Unutulmamalıdır
ki göklerde ve yerde olanlar, güneş, ay, yıldızlar, dağlar, ağaçlar, hayvanlar
ve insanlar Allah’a secde eder ve tumturaklı teslim olurlarken; onlar
isyanlarında doruğa çıkmakta, dolayısıyla hor ve hakir kılınmayı hak
etmektedirler. Bu sebeple insan görünümündeki hayvanlara insan seviyesinde
değer vermekten dolayı belalardan kurtulunamamakta, fitne ve bozgunculuklar
sona ermemektedir.
İlişkilerindeki
sevgi, düşmanlık, hizmet, barış ve savaşlarını yaratıcıları Allah için değil de
nefisleri adına yapmaları, onların insan olmadığına başka bir delildir.
Her
ne kadar kadersel bir hüküm gereği saptırılmışlar ise de, benliklerini tanrılaştıran
heva ve heveslerini bilim ya da özgürlük adına seküler düşüncelere dayatma
sebeplerini de etkileyici kanıt olarak alınmalıdır. Vahşi hayvanları özgürlük
gerekçesiyle kafeslerinden çıkarıp salıverilmeleri nasıl ürkütücü bir tehdit
ise, insan kisvesindeki hayvanlarında başıboş bırakılmaları çok daha korkunç bir
süreci doğurmaktadır.
Vahiysel din psikolojisinde; bir insan, yaşamı boyunca
elde ettiği olumlu veya olumsuz her türlü oluşumun yaratıcıdan geldiğine
inanarak ya şükreder ya da sabreder. İnancı gereği Allah’ın izni ve iradesi
olmaksızın herhangi bir musibete uğraması, bir şeyi başarma veya kaybetmesine olanak
olmadığı imana sabittir. Çünkü her iş O’nun dilemesiyle gerçekleşir.
Seküler psikolojide ise; bilim, üstün ve özgür aklın zekâ
seviyesine göre eğitsel, içgüdüsel, kalıtsal, rastgelesel, yani tesadüfen
kendiliğinden oluşan bilgileri işleyip sözde muhakeme ederek iradesiyle ortaya
çıkardığı bağımsız yargılar olarak kabul edilir.
Aklı, doğruyu yanlıştan, iyiyi kötüden ayıran bağımsız
bir güç olmasıyla insanın egemenleşmesine neden olan özgür irade; dilenileni yapabilen,
kaderini yazabilen, olumsuzlukları engelleyebilen ve seçme hakkı olabilen
mutlak bir güç olarak tanımlarlar. Ancak hayatta baş gösteren yığınla
olumsuzlukların nasıl engellenemediği konusunda hiçbir açıklama yapamazlar!
Hani nerede demokrasi, özgürlük, adalet, barış, sosyalleşme,
merhamet, insan hakları, ifade ve davranış hürriyeti, hümanizm, çağdaşlık,
paylaşım! Oysa her ırk, din, inanç, düşünce ve kültür sahiplerinin eşit bir
adaletin mukim kılınabilmesi adına işbirliği ve mücadeleden yana tavır almaları
gerekmez mi? Ancak galebe çalan benlikleri peşinde koşarak çıkarlarına
odaklanmalarından ötürü insaniyetin yok edilip hayvanlaşmanın meşrulaşmasına
neden olunmaktadır.
Nefsi üstün tutan bir düşüncenin başkaları hakkında iyi
niyet taşıyabilmesi ve adil davranabilmesi asla mümkün değildir. Dolayısıyla yarattığı
ve rızıklandırdığı kulları arasında ırk ve güç ayırımı yapmaksızın adaletle
hükmeden yaratıcı Allah’ın sözünden başkası muteber alınamaz!
İnsan olmayanı zorla
insan statüsünde değerlendirerek merhamet güden anlayışların hakkı ve adaleti
egemen kılabilmeleri olası değildir.
İnsanlıkla şereflendirilmiş hiçbir mahlûk, girdikleri
çatılardaki hayvanların emrine uymamalı, vaatlerine kanmamalı, destekleriyle
cesaretlenmemelidirler. O hayvanların vicdansızlıklarını her daim kalplerinde
hissetmelidirler.
Kimi hayvanların evcilleştirilmeleri, insan görünümündeki
o hayvanlarında evcilleşebilecekleri yanılgısını doğurmakta ise de, fıtraten
mümkün olmadığı felaketlerden sonra ortaya çıkmaktadır.
İnsanı hayvandan ayıran
endamı ya da görüntüsü değil, yaratıcısı Allah’a olan kulluğudur. Dolayısıyla kulluğunu
inkâr eden her insan HAYVANDIR hatta hayvandan daha aşağı SAPKIN’dır!
“Yoksa sen,
onların çoğunun gerçekten (söz) dinleyeceğini yahut
düşüneceğini mi sanıyorsun? Hayır, onlar hayvanlar gibidir, hatta onlar yolca
daha da sapıktırlar.”
Furkan 44
“Andolsun, biz
cinler ve insanlardan birçoğunu cehennem için yaratmışızdır. Onların kalpleri
vardır, onlarla kavramazlar; gözleri vardır, onlarla görmezler; kulakları
vardır, onlarla işitmezler. İşte onlar hayvanlar gibidir; hatta daha da
şaşkındırlar. İşte asıl gafiller onlardır.” A’raf 179
“Allah katında hayvanların en kötüsü, düşünmeyen sağırlar ve
dilsizlerdir.“ Enfal
22
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder