Hak ve adaletin
egemenliği için yaptırım vazgeçilemez ise, kararsızlık ve korkaklığın maksadı beladan
korunmak mıdır?
Benliği
galebe çalmış bir insan, ruhuna ve kalbine fiyat etiketi koymuş öyle bir
şerefsizdir ki, nefsini hapsederek doğruya, gerçeğe, hakka ve erdemliğe yönelebilmesi
mümkün değildir.
Şayet
mümkün olmuş olsaydı; Allah, kötüye karşı savaş, şiddet ve cezayı şart
koşmazdı. Allah, yarattığı insanın düşmanı olamayacağına göre; istediği sadece
adaletin hükmetmesidir.
İyi
ile kötü yoldaki insan, seküler insan hakları çerçevesinde müsavileştirilerek
öyle bir hümanist düşünce manipüle edilmiş ki, Allah’a değil nefse yani şeytana odaklanılmış
bir hayır ve şerle insanoğlu zehirlenmiştir.
Şeytan,
hümanizm adına nefisleri azdırarak bilumum kötülükleri temsil ederek icra
ettiriyorsa; şüphesiz insanlığa faydalı olabilmesi imkânsızdır.
Aklın; doğruyu yanlıştan, iyiyi kötüden ayıran bağımsız
bir güç olduğu teorisiyle sözde insanı egemenleştiren özgür irade savı; neden
iyi de değil de kötüde yarışıp şeytanlıkta sınır tanımamaktadır? Temel, iyi ile
kötü esası üzerine atılmış olduğundan, iyi de kötüde gereğini yapmakla
mükelleftirler. Ancak kötüler, yaptıkları canavarlık, haksızlık ve
adaletsizlikleri nefsi mazeretleri doğrultusunda iyi ve dosdoğru telakki etmelerinden
neyin iyi, neyin kötü olduğu karmaşası, nefislerin gücü nispetinde meşruiyet
kazanmaktadır.
Bir
düzende kötü ile yanlış, iyi ile doğru nefislerin eline terk edilmiş ise; o
düzende hakkın ve adaletin sağlanabilmesi mümkün olmadığı gibi vicdandan da söz
edebilmek imkânsızdır.
Kötüye ve suça karşı verilen her taviz, sadece o toplumu
değil, tüm insaniyetin sonunu getirecek tetiklemeyi yapar. Gerekçesi ne olursa
olsun şiddete karşı şiddet, suça karşı ceza uygulamayan hükümetler, şeytanın
batağından ve şeytan dostlarının esaretinden kurtulamamaktadırlar.
Savaştan ve ceza uygulamaktan sakınan devletler,
milletine ve insanlık âlemine güç ve izzet kazandıramaz; huzur ve güveni
sağlayamazlar. Savaşa hayır diyenler; şeytanın yani kötülüğün ardına düşmüş
korkak, hain ve nankör yaratıklardır.
Nefislerin hüküm sürdüğü bir dünyada kendilerini hakka ve
adalete adamayarak mücadele etmeyenlere ‘iyi’ diyebilmek söz konusu değildir.
İnsanlığın var olma
amacı; kötüye karşı mücadele ve iyiliği egemen kılmak değil de nedir? Ama nefsin güdümündeki iyi ya da kötülük
değil, Allah’ın buyurduğu iyilik ve kötülük!
Toplumları tutsak kılan kararsızlık ve korkaklıktır.
Umutlarını barbar güçlere bağlamış toplumlar, içinde bulundukları esaretten ve düşmanlıklardan
cesaretleriyle değil, mağlubiyetin ta kendisi olan nefislerinin güdümündeki mantıklarıyla
kurtulmaya çalışırlar. Tıpkı eceli gelenin ölümden kaçıp kurtulmak istemesi
gibi! Oysa cesaretin
mantıktan çok daha etkin olduğu aleniyken, başa gelebilecek bela korkusuyla
şerefsizliğe razı olanlar, imansızlıklarını da kanıtlarlar.
Dünyaya hükmetmiş Müslüman bir millet olarak
zaferlerimizi cesaretle Allah’a dayanarak elde ettiğimizi hatırlayabilirsek; ne
ABD ne Rusya ne AB ne de NATO’ya ihtiyaç duymayıp her türlü müşkülatın altından
kalkabileceğimiz tarihsel ve imansal bir delildir. Hak ve adalet uğruna
girişilen savaş kayıp değil, bilakis ekonomik açıdan da bir kazançtır. Çünkü
nefsi bir çıkar gütmeksizin Allah adına yapılan savaşlar, o toplumu ihya eder.
Eğer rızkın, zenginliğin ve musibetlerin Allah tarafından verildiğine
inanılıyorsa! Geçmişteki referansımızdan dolayı ayakta kaldığımız ve haçlı-siyonist
saldırılarından korunduğumuz unutulmamalıdır. Bu kadar teslimiyetçi ve ayakçı
politikalarımıza rağmen silinememiş olmamızın nedeni, atalarımızın bıraktığı algısal
mirastandır.
Milletimiz her ne kadar imansal cesaretlerini koruyor ise
de, vekil olarak seçtiğimiz politikacıların korkaklıklarından bedel ödemekte,
tarihimizdeki şahlanışımızı gerçekleştiremeyerek bir kere ölmektense cehennem
misali bin kere ölmekteyiz.
Sesleri gür çıkan insan müsveddesi korkak yığınların
ulumalarına kulak verildiğinden, batıl güçlerden ve artıklarından medet uman
pespaye politikacı ve gazeteciler, cesaretiyle namlı Müslüman Türk milletini dünyada
rezil rüsva etmişlerdir. Köpekler misali havlamaktan dahi çekinen
politikacıların idare ettiği bir toplumun başı dik olabilir mi?
Barış, adalet ve
insanlık adına kötüye karşı yapılacak savaşı felaket görenden daha alçak ve
şerefsiz kim olabilir?
“Cesurun
ayakları dayanmak, korkakların ayakları kaçmak için yaratılmıştır.” Hz. Ali
Şeytanı takip eden kötüler kadar, iyilik ve adaletin taraftarları
da aynı cesaret ve kararlılıkta hakkın yanında yer almış olsalardı, kötülüğün
nebze kadar zararı hissedilmezdi. Ama savaş ve öldürülmekten kaçınanlar, dilsiz
şeytanların ta kendileridirler.
“Bilmediğimiz şeyler bizi felakete
sürüklemez. Bizi felakete sürükleyen şeyler, gayet iyi bildiğimizi sandığımız,
fakat öyle olmayan şeylerdir.” Samuel Johnson
İnsanlar,
yaşadıkları onca tecrübeye karşın akılları olduğu halde muhakemeden yoksun
olmaları ve duyguları bulunduğu halde vicdan taşımamaları sapıklıklarının ta
kendisidir. Sürekli barıştan ve mutluluktan söz eder ama bedelini ödemeye
yanaşmazlar. Savaşsız bir barış, sıkıntısız bir mutluluk elde edilebilir mi?
Savaşı bir ölüm ve
felaket görürler ancak binlerce musibetin etraflarını çevirip çok daha betere
uğrayacakları fecaatleri hiç hesaba katmazlar. Sanki ölüm ve felaket, sadece
savaşla sahipleniliyor! Güçleri yetiyorsa ölümü ve felaket getiren diğer musibetleri
de engellesinler de, korkaklıkları değer kazansın!
Oysa musibetin, hilkatteki
insanın insan olabilmesi için hakiki bir mihenk taşı olduğunu idrak edebilseler
isyan değil sabreder, hatta beterin daha beteri olduğu muhakemesiyle
şükrederler.
Kötüyle savaşmayacak, suçluya
ceza vermeyeceksin; sonra da barış, iyilik ve adaletten yana olduğunu iddia
edeceksin. Bedeli ödenmeden elde edilen kazanç gayrimeşru olduğuna göre; gayrimeşru
bir barışın, iyiliğin ve adaletin mukim kılınabilmesi mümkün değildir.
Mal kaybeden bir şey
kaybetmiştir;
Şerefini kaybeden birçok
şey kaybetmiştir;
Cesaretini kaybeden de
her şeyini kaybetmiştir… Goethe
“Ey iman
edenler! Adaleti titizlikle ayakta tutan, kendiniz, ana-babanız ve akrabanız
aleyhinde de olsa Allah için şahitlik eden kimseler olun. (Haklarında şahitlik
ettikleriniz) zengin olsunlar, fakir
olsunlar Allah onlara (sizden) daha
yakındır. Hislerinize uyup adaletten sapmayın, (şahitliği) eğer, büker (doğru şahitlik etmez), yahut şâhidlik etmekten kaçınırsanız (biliniz ki) Allah yaptıklarınızdan haberdardır. “
Nisa 135
“Yeryüzünde
vuku bulan ve sizin başınıza gelen herhangi bir musibet yoktur ki, biz onu yaratmadan önce,
bir kitapta yazılmış olmasın. Şüphesiz bu, Allah'a göre kolaydır.”
Hadid 22
“Allah, kendi
yolunda kenetlenmiş bir yapı gibi saf bağlayarak savaşanları sever.”
Saff 4