Kendini
dahi bilmeyen bir insanın bir başkası tarafından bilinebilmesi mümkün değildir.
Çünkü kalpte taşınan gizlilikler bilinmemektedir!
Yaratıcı Allah’tan başkasının bir insanı
hatta herhangi bir canlıyı tanıyamaması, yaratıcı olmamasındandır. Her ne kadar
tanınabilineceği bir bilgi birikime sahip olunsa da faraziyeden öteye
gidilemeyeceği tartışılmaz bir gerçektir. Yönetip yönlendiren ve kaderi elinde
bulunduran Allah, zatından başkasına bir inisiyatif hakkı tanımamış; melekler
ve peygamberler dahil olmak üzere dileğinin dışında bir hürriyet
vermemiştir.
İnsanların hatta dünyanın kendisini nasıl
gördüğüne çok meraklı olan insan, beşerin beğeni ve övgüsünü kazanabilmek için
didinir durur ama asıl kendisini beğenmesi ve övmesi gereken yaratıcısı Allah’ı
hiç mi hiç umursamaz.
Oysa bir kimse, Allah yanında makbul ve bütün
insanlar ondan yüz çevirseler bile ona hiçbir zarar gelmez. Allah yanında
makbul olmayan bir kimseye bütün insanların hürmet ve tazimi kendisine hiçbir
fayda temin etmez.
Dolayısıyla insanın diriyken hiçbir şey
bilmediğinin kanıtı, ölüp musalla taşına konduğu zaman ki sualle ortadadır.
Cenaze namazını kıldıran hocanın cemaate yönelttiği ‘nasıl bilirdiniz’ sorusu,
hayattayken Allah ile arasındaki yaşam muhasebesini yapmamış ölünün, başkaları
tarafından muhasebesi yapılarak karar merciine oturtulmalarıyla yargıya
gidilmesi apaçık bir akılsızlıktır.
Dünyada iken beşere yani nefse göre iyi ya da
kötü olana; öldükten sonra da beşere sorularak takdirini almaya kalkışmak,
nasıl bir aklın doğrusu sayılabilir?
Kime ve neye göre doğru ve iyi; kime ve neye göre yanlış ve kötü?
Bilinmeyen birçok şey olup önlerinde dururken,
haksızlık ve adaletsizlikler kalpleri sarıp yanlışlar meşrulaşmışken; insan
kendini nerede görüyor?
Bayraktarlığını şeytanın yaptığı
hümanist düşünceyle insanlar ALLAH’tan öyle koparılmış ki, yaratılan insanı
hatta hayvanı sevme daha üstün tutulup yaratıcı takınılmaz olmuştur. Böylece hümanizm
tuzağına düşmüş her insan, iyi ile kötüyü, doğru ile yanlışı, şer ile hayrı,
küfür ile imanı hatta insan ile Allah’ı harmanlayarak edindiği hümanizm
açısıyla insanı hata ve kusurdan münezzeh kılarcasına tabulaştırmıştır.
Hümanizm öyle bir manipülasyondur ki,
sosyal ve siyasi düzeni Allah’ın otoritesinden alıp insanlara veren din dışı
seküler-laik bir düşünce sistemidir. Diğer bir ifadeyle, Allahsız bir ‘insan
sevgisi’, Allahsız bir ‘barış’ ve Allahsız bir ‘kardeşlik’ gibi şeytani
argümanlarla insanı, yaratıcı Allah’tan, peygamberlerden ve vahiyden yüz
çevirmeye, sadece kendi varlığı ve benliği ile ilgilenmeye çağırarak, insanları
yegâne amaç ve odak noktası haline getirmiştir.
Hümanizmin İngilizcedeki sözlük anlamı;
en iyi değerler, karakterler ve davranışların doğaüstü bir otoritede yani
Allah’ta değil de yaratık yani kul olan insanlarda olduğuna inanan bir
düşüncedir. Dolayısıyla en hümanist ve seküler insan hakları savunucusu şeytan
ise, uyan insanlar da satanisttirler. Tıpkı seküler- laik düşüncedekiler gibi!
Hümanizm, tüm gerçekliğin bizzat
doğanın ya da insanın kendisinden ibaret olduğuna inanır, evrenin temel
materyali, zihin değil madde-enerjidir. Hümanizme göre; doğaüstü varlıklar yani
Allah ya da ruh gerçek değildir; yani insanlar ölümsüz ruhlara sahip değildirler
ve tüm kâinatsal düzeyde, evrenin doğaüstü ve sonsuz bir yaratıcısı yani Allah’ı
yoktur. Dolayısıyla yaratıcı Allah’ı, Peygamberleri ve vahyi reddeden hümanizm;
doğrudan doğruya ateizme dayanmaktadır.
Allah'ın kâinat ve insan üzerindeki
hâkimiyetini reddeden hümanizm, Allah ve peygamber inancı taşıyan toplumlarında
zaman içinde terk etmeleri gerektiğini I. Hümanist Manifesto'sun altıncı
maddesiyle vurgulamış; böylece Allah ve Resul’üne olan inanç sözden öte
fiiliyata geçerilmeyerek amaca ulaşılmıştır.
Zaten küresel seküler-laik düzenin hedefi hümanizm değil midir? Öyleyse
bir insanı bilebilmek mümkün müdür?
“Allah'a karşı verdikleri sözü ve yeminlerini az bir bedelle
değiştirenlere gelince, işte bunların ahirette bir payı yoktur. Kıyamet günü
Allah onlarla konuşmayacak, onlara bakmayacak ve onları temize çıkarmayacaktır. Onlar için acı
bir azap vardır.” Al-i İmran 77
“Ey iman edenler! Şeytanın
adımlarını takip etmeyin. Kim şeytanın adımlarını takip ederse, muhakkak ki o,
edepsizliği (yüz kızartıcı suçları) ve
kötülüğü emreder. Eğer üstünüzde Allah'ın lütuf ve merhameti olmasaydı,
içinizden hiçbir kimse asla temize
çıkamazdı. Fakat Allah dilediğini arındırır. Allah işitir ve bilir.” Nisa 21
“Kendilerini temize
çıkaranlara ne dersin! Hayır, Allah dilediğini temize çıkarır ve hiç kimse kıl payı
kadar haksızlık görmez.” Nisa 49
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder