Savaştan
kaçmak, ölümden yani ahirete göç etmekten kaçmak istemektir ki, apaçık bir
küfür yani şirktir. Oysa kimi ölüm, savaştan öyle bin beterdir ki, kıyasları
dahi mümkün değildir. Lakin savaştan kaçan insan, dinledikleri veya
öğrendiklerini gerçeğin eleğinden geçirmemesinden dolayı hayatı nefsi hezeyanlarıyla
izlemekte; kaçamadığı ölümü hesap
edememesinden ötürü fani dünya uğruna şerefsizlikle yaftalanabilmektedir.
Allah’ın iradesine kayıtsız-şartsız bağlılık
olan İslam, yaratıcı Allah’ın dışında hiçbir güçten korkmamayı ve mücadeleden
sakınmamayı emreder.
Al-i İmran 175 ayetinde; “Eğer iman etmiş kimseler iseniz şeytan ve dostlarından
korkmayın” hükmüyle imanın temel şartı ortaya konmuş, dolayısıyla
iman ölçüsünün herhangi bir beşeri güçten korkulmayarak Allah’a ortak
koşulmaması zapt altına alınmıştır.
İslam’ı, dünya menfaatleriyle özdeşleştirerek
materyalistleştiren ve hümanistleştiren din bilginleri, Allah ayetlerine fiyat
etiketi koymak suretiyle mal ve candan üstün tutarak, nefsi bir ‘barış ve
kardeşlik’ gibi vahiy karşıtı bir düşünceyle devşirmişlerdir. Barış ve
kardeşliği İslam’ın kriterlerine göre değil de seküler odaklı hümanite
anlayışıyla inşa etmelerinden İslam, egemen bir rejim ve siyasi düzen olmaktan
çıkarılmış, kültürel ve teolojisel bir ibadete dönüştürülmüştür.
Müslümanlıkla şereflenilmemenin asıl sorunu;
beşere ruhen değil bedenen kucak açılmış olmasındandır. Bundan dolayı
Müslümanlar bedeller ödemekte ve ödemeye devam ederek tıpkı ateşin çeliği
eritmesi misali lav olup haçlı-siyonist tezgâhlarında dövülmektedirler. Dolayısıyla
kendine karşı derin bir inanç taşımayan sözde Müslüman, yaratıcısı Allah’a
karşıda taşımadığından nefsine mağlup olmanın zilletine mahkûm olmaktadır.
Kuralları Allah ve Resulü yerine beşeri
güçlerin koyması vahiy dışı fetvaları doğurmuş, böylece yeryüzünde bir fitne
kalmayıncaya ve din tamamen Allah’ın oluncaya kadar her Müslüman’ın yapması
zaruri olan mücadelenin önüne geçilmiştir.
Müslümanların yüce kitaplarını açıp okuyarak
Allah’ın ayetlerini öğrenmekten üşenmeleri gaflet batağında boğulmalarına ve
İslam adına ahkâm kesen oportünistlerin avları olmalarına sebebiyet vermiştir.
Zulüm ve küfür karşısında korkularından veya nefsi çıkarlarından hiçbir şey
yapmayıp ağızlarından mırıldandıkları dualarla üzerlerindeki zilleti
kaldırabilecekleri hezeyanları, neden süründüklerine kanıttır. Oysa Allah,
onlardan korkulmayıp savaşılmasını, böylece Müslümanların elleriyle cezalandırılmalarını,
rezil edilmelerini ve galip kılınarak kalplerin ferahlatılacağını buyurmuş ama
sözde Müslümanlar, sanki kendileri tanrı, Allah’ta kullarıymış gibi ölüm ve
felaket korkusuyla mücadeleden kaçınmışlar; böylece yardıma kavuşabileceklerini
düşünmüşlerdir.
Cihad yahut savaşın İslam’la bağdaşmadığı,
zulme ve batıla karşı cengin insanlığa ve barışa karşı işlenmiş bir suç olduğu kanaatiyle
Allah yolunda savaşan müminleri kınayarak teröristlikle yaftalamışlar ve Müslümanların
nezdinde aşağılatmışlardır.
“Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse (bilsin ki)
Allah, sevdiği ve kendisini seven
müminlere karşı alçak gönüllü (şefkatli), kâfirlere karşı onurlu ve zorlu bir toplum getirecektir. (Bunlar) Allah yolunda cihad ederler ve hiçbir
kınayanın kınamasından korkmazlar (hiçbir kimsenin kınamasına
aldırmazlar). Bu, Allah'ın, dilediğine
verdiği lütfudur. Allah'ın lütfu ve ilmi geniştir.” Maide 54
Hâlbuki İslam karşıtı azgınların karşısına
onurlu ve zorlu bir Müslüman toplumunun çıkmasını önlemelerinden günümüze değin
ezilen, sömürülen, horlanan ve hakirliğe mahkûm kılınan yaklaşık 2 milyarlık
bir toplumun sorumlusu Allah değil, vahyin emrettiği doğrultuda iman edilmemesindendir.
Sadece namaz kılmak, oruç tutmak, zekât
vermek ve hacca gitmekle Allah rızasının kazanılacağının vaaz edilmesinden
inananlar, müşriklerin boyundurukları altına tutsak edilmiştir.
“Kendilerine, ellerinizi
savaştan çekin, namazı kılın ve zekâtı verin, denilen kimseleri görmedin mi?
Sonra onlara savaş farz kılınınca, içlerinden bir gurup hemen Allah'tan korkar
gibi, hatta daha fazla bir korku ile insanlardan korkmaya başladılar da "Rabbimiz!
Savaşı bize niçin yazdın! Bizi yakın bir süreye kadar ertelesen (daha bir müddet savaşı farz kılmasan) olmaz mıydı?" dediler. Onlara de ki:
"Dünya menfaati önemsizdir, Allah'tan korkanlar için ahiret daha
hayırlıdır ve size kıl payı kadar haksızlık edilmez." Nisa 77
Bir taraftan cennetin ebedi saadetinden
bahsederler, diğer taraftan ölmemek için nasıl kaçıp saklanacaklarını hesap
ederler. Madem cennet eşsiz bir hayat, neden geçici bir dünya menfaati için ahirete
kavuşmaktan sakınılıyor?
İman etmiş bir Müslüman, Allah ve Resulüne
savaş açmış azgınlara karşı sert davranmalıdır. Ülkesine, anasına, babasına,
eşine, çocuğuna ve kardeşine hasım bir kimseye hoşgörüyle davranmayıp her türlü
bedeli ödemeye göze alarak mücadele edilebiliyor ama Allah, Resulü ve İslam
daha az sevgili bulunup umursanmıyor.
“De ki: Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz,
hısım akrabanız kazandığınız mallar, kesada uğramasından korktuğunuz ticaret,
hoşlandığınız meskenler size Allah'tan, Resulünden ve Allah yolunda cihad
etmekten daha sevgili ise, artık Allah emrini getirinceye kadar bekleyin. Allah
fasıklar topluluğunu hidayete erdirmez.” Tevbe
24
Ölümden, işkenceden, hapsedilmekten ve
makamını yitirebilecekleri korkularından Allah’ın ayetlerini az bir bedel
karşılığı satanlar, özlerinde iman etmemiş fasıklar olmalarından, aslında tıpkı
ateistler gibi tekrar dirilecekleri güne yani ahirete iman etmemiş şüpheci agnostiklerdir.
Eğer inandıklarını imanlarıyla kanıtlamış olsalardı; ölümden veya savaştan
yahut Allah’a rağmen herhangi bir beşerden korkarlar mıydı?
Eğer ölümden ve savaştan korkuyorsanız; Allah’a, Resulüne,
Kur’an’ı Kerim’e, ahirete ve tekrar dirileceğiniz güne iman eden bir Müslüman
olmadığınız aşikârdır. Ancak dünya hayatını ahiret hayatına tercih edenler
savaştan ve ölümden korkanlardır!
“(Resulüm!) De ki: Eğer ölümden veya öldürülmekten kaçıyorsanız, kaçmanın size
asla faydası olmaz! (Eceliniz gelmemiş ise) o takdirde de, yaşatılacağınız süre çok değildir.” Ahzab 16
“O halde, dünya hayatını
ahiret karşılığında satanlar, Allah yolunda savaşsınlar. Kim Allah yolunda
savaşır da öldürülür veya galip gelirse biz ona yakında büyük bir mükâfat
vereceğiz.” Nisa 74
“Onlarla savaşın ki, Allah sizin ellerinizle onları cezalandırsın;
onları rezil etsin; sizi onlara galip kılsın ve mümin toplumun kalplerini
ferahlatsın.” Tevbe 14
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder