Hem vuruyor hem de vurduğunu tasvip edercesine seyrediyor!
Ne devletler ne de o devletleri meydana getiren milletler ‘dur’ demiyorsa;
zorba ve zalim kimdir?
Vahşetler
karşısında gönülleri buram buram yanmayan; yüreklere kor düşmeyen; merhamet ve
vicdan ateşiyle erimeyen; feryatlarıyla kulakları sağır yaparcasına yeryüzünü
inletmeyen; parçalanan çocuk ve annelerin görüntüleri gözlere mil indirmiyor; haksızlık
ve adaletsizliklere karşı direnmeyerek başların konmasından kaçınılan; insanlığa
karşı küfrü galebe çaldıran; çıkarlar paha edinerek insanlığa fiyat etiketi
koyduran seküler-laik düzende devletler gibi halklar da zorba ve zalimdir.
Herkesin
çıkarı uğruna koştuğu dünyada hak ve adalet öyle nefsileşmiş ki,
bireyselleştirilen doğru ve yanlışlar ya da gerçek ve yalanlar demokrasi adına
meşrulaştırılmak suretiyle zalim halklar zorba devletleri türetmiştir. Böylece
kabul edilmiş yanlışlık, zehir olarak salgınlaşmıştır.
Dünyadaki
haksızlık ve adaletsizliğin sebebi nefistir. Doymak bilmez nefis öyle şükürsüz
ve sabırsız bir azgındır ki, bencillikle özdeşleşmesinden kendinden bir başkasını
keder edinmemekle kalmayıp ölüleri bile sömürebilen bir çıkar sendromuna
kapılmıştır. Ruhun gizemini çözemeyen ve bir benzerini yaratamayan insan,
acizliğini örtbas edebilmek için ruhu reddetmek suretiyle kendini bedenden
ibaret saymış; böylece hâkimiyeti yani kaderi eline geçirebileceği ütopyasıyla insandan
daha üstün bir ruhun olduğunu ya doğrudan ya da kısmen inkâr edebilmiş ama
düşündekini yahut teorisindekini pratiğe geçirememiştir.
Yaratıcı
Allah’ın ruhsal ve kendinin bedeni oluşu üstün olduğu kanısını doğurmuş, iddia
ettiği ütopik hakimiyetine halel gelmemesi adına ruhsal ne varsa reddetme yolunu
seçerek, fani çıkarı için zorbalık ve zalimlikte sınır tanımamıştır.
Artık
din dışı seküler-laik insanoğlu öyle maskelidir ki, vicdan manipülasyonuyla
gözlerinden dökülen yaşlar ve çıkardığı iniltiler tıpkı attıkları kahkahadan
farksızdır. Kahkaha atıldığında gözlerden nasıl yaş geldiği ve gök kubbe
düşercesine nasıl gürültü kopardığı unutulmamalıdır.
Her
insanın, ailenin, toplumun, milletin ve devletin bencillikle özdeşleştiği
seküler-laik düzende menfaat tartışılmaz bir ilke olmuş; eğitim dâhil resmi ya
da tüzel yapılar bu esas üzerine kurularak insanlık biçilmiştir. Dolayısıyla
insanlığın olmadığı bir âlemde insaniyet aramak ancak ölünün kırık kolunu ya da
başka bir organını tedavi etmek gibidir.
Kirli
bir ırmağın temizlenebilmesi için nasıl deniz gerekli ise; insanoğlunun da
temizlenebilmesi için İslam yani Kur’an mecburidir. Ancak Allah’ın vahiyle
gönderdiği hükümler lüzumsuz; kendimden sorumluyum; bana ne başkasından; Kur’an’i
buyrukların siyasetle yani devlet düzeniyle hiçbir ilişiği yoktur düşüncesini
sindirmek ne demektir bilir misiniz; tıpkı kirli ırmağın sadece çevresini değil
yaydığı pislikle salgınlara neden olması gibidir.
Heva
ve hevesini tanrı edinmiş insan; hırsının, benliğinin, korkusunun ve kibrinin
peşine öyle düşmüş ki, nefsi arzu ve isteklerinin dışında hiçbir şeyi elem ve
keder edinmemiştir. Ama hümanist kesilmiş ve savunduğu hümanizmi de kendinden
başkası için düşünmemiştir. Bu sebeple zorbalığı da zalimliği de hümanistlik
adına işlemiş; seküler-laik asiliğiyle özgürlük ve demokrasi çeşnisini de
masalara koymuştur.
Adaletsiz
bir ülke ancak mezbahadır. Dolayısıyla mezbahada masumiyet aranamayacağından devlet
ve milletlerden hiçbiri masum değildirler.
Ancak
yaratıcı, yarattığı kulları için kural koyma haddi, bilgisi, iradesi ve
yetkisine sahiptir. Kulun kula kural koyma aşırılığı apaçık bir cinayettir. Bu
sebeple yaratıcısına karşı cinayet işlemede hiçbir mahsur görmeyen insanın
hilkatteki eşi için vicdan duyabilmesi mümkün değildir.
Adaletsizlik,
nasıl adaletin hükmedilmesiyle yıkılır ise; zorbalık ve zalimlikte insanlıkla
yıkılır!
İnsan
olmanın kuralları açıkça yaratıcı Allah’ın indirdiği Kur’an’da belirtilmiş;
dolayısıyla beden sahibi olmakla insan olunamayacağının altı çizilmiştir.
“Andolsun,
biz cinler ve insanlardan birçoğunu cehennem için yaratmışızdır. Onların
kalpleri vardır, onlarla kavramazlar; gözleri vardır, onlarla görmezler;
kulakları vardır, onlarla işitmezler. İşte onlar hayvanlar gibidir; hatta daha
da şaşkındırlar. İşte asıl gafiller onlardır. “ A’raf 179
“Hevâ ve hevesini tanrı
edinen ve Allah'ın (kendi katındaki) bir bilgiye
göre saptırdığı, kulağını ve kalbini mühürlediği, gözünün üstüne de perde
çektiği kimseyi gördün mü? Şimdi onu Allah'tan başka kim doğru yola
eriştirebilir? Hâla ibret almayacak mısınız?” Casiye 13
“Yalan
sözlerle Allah'a iftira edenden veya O'nun âyetlerini yalanlayandan daha zalim kimdir! Şüphe yok ki, zalimler
kurtuluşa ermezler!” En’am 21
“O size
istediğiniz her şeyden verdi. Allah'ın nimetini sayacak olsanız sayamazsınız.
Doğrusu insan çok zalim, çok nankördür!” İbrahim 34
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder