Taciz ve tecavüzde bulunan fertsel
sapıklardan çok daha berbat ve tehlikeli olan küresel sapıkların demokrasi argümanları
sapıklığı meşrulaştıran öyle temel bir nedendir ki, kulluk yerine özgürlüğe;
Allah yerine insana hâkimiyet kıldırma teorisini verse de pratikte kulu,
seçilmiş kula mahkûm ettirmektedir.
Nefislerin arzu ve isteklerini yerine
getirmede ve yaratıcıya karşı üstünlük gütmede sınır tanımayan insani şeytan, insanoğlunu
şımartıp azdırmak suretiyle iradelerini hâkim kılabilme manipülasyonuyla
ALLAH’a karşı asiliği demokrasi üzerinden yürütmüşlerdir.
Din dışı seküler düşüncelerin siyasi
terminolojilerinden biri olan demokrasi, her ne kadar “halkın, halk tarafından, halk için idaresi” gibi masumane
tanımlamalarla iknayı kolaylaştırmış ise de, egemensel iradenin
kayıtsız-şartsız beşerde olduğunu savunmasından tamamen insanı tanrılaştıran
örtülü bir ateizmdir.
Demokrasinin asıl düşmanı dindir; vahiydir
ve Allah’tır! Eski Yunan’da da öyleydi bugün de aynıdır. Totalitarizmden
maksat, dini otoriteyi ortadan kaldırmak, geçiş sürecini halkın özgürlüğü ve
kendi kendini yönetme hürriyeti olarak tanıtmalarından ikna da zorluk
çekilmeyip, Komünist rejimler de dahi itibar görebilmişti. Ki, Komünistler yani sosyalistler hem halka söz hakkı tanımaz, hem de kendi
idarelerinin asıl halk idaresi, yani demokrasi olduğunu iddia ederler. Oysa
demokrasi anlayışının en büyük düşmanı Komünistlik olması gerekirken;
Komünizmin ateist-seküler-laik ilkesi gereği demokrasinin felsefi özüyle bütünleşmesinden
tek düşmanın Allah otoritesi olduğu zamanla açığa çıkmıştır.
“Demokrasi bir devlet biçimidir, devletin özel türlerinden biridir. Bu nedenle, her devlet gibi, insanlara karşı,
örgütlü, sistemli bir zor uygulamasıdır. Bu işin bir yanı! Ama demokrasi, öte
yandan yurttaşlar arasındaki eşitliğin, herkesin anayasayı yapma ve devleti
yönetme hakkının eşit olduğunun biçimsel olarak kabulü anlamına gelir.” Lenin
Aslında semavi olan hiçbir din, özellikle
İslam, demokrasiyi asla kabul etmez! Hele İslam, Allah iradesi ve hükümleri
dışında toplumun kendi arzu ve istekleri doğrultusundaki bir talebi küfür
addeder. Allah’ın kuralları koyan ve düzeni belirleyen tek hükümran olmasından
dolayı tüm alternatifleri şirk sayar.
“Allah ve Resulü bir işe hüküm
verdiği zaman, inanmış bir erkek ve kadına o işi kendi isteklerine göre seçme
hakkı yoktur. Her kim Allah ve Resulüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa
düşmüş olur.” Ahzab 36
Önceki zamanlara kadar uzanan demokrasi, eski
Yunan çağında başlamış; totaliter rejimlere karşı diktatörlüğe son verebilmek
maksadıyla halkların kendi kendilerini idaresi ve özgürlük iddiası kuramından
asla öteye geçmemiş; hatta Sokrat gibi nice demokrasi bayraktarları, iktidara
gelen demokrat hükümetler tarafından idam edilebilmişlerdir. Son yüzyılda seçim
kazanan İslami liderler gibi!
2000
yıl gibi uzun bir süreç içinde tarihe karışan demokrasinin 20. Yüzyılda tekrar
ortaya çıkarılmasının yegâne amacı dini otoriteyi, diğer bir ifadeyle Allah’a
kulluğu yıkmaktı. Demokrasi tanımının hala çözüme kavuşturulmayıp, her kesimce
tartışmanın sürdürülerek her yere çekilebilme gizemi, sinsiliğini de
kanıtlamaktadır. Canisi de, hümanisti de, faşisti de, şovenisti de, sosyalisti
de, kapitalisti de, teröristi de, liberali de, komünisti de, sokaktaki de,
devletteki de, hıristiyanı da, yahudisi de, Müslüman’ı da, ateisti de
demokrasiyle yanıp tutuşmaktadırlar. Demokrasinin amaç ve hedefi doğrudan Allah
otoritesini yıkmak ise, deist yahut teistin Allah’a olan imanına gerek nedir?
Yeter
ki, otorite Allah da değil insanda olsun! Lakin her birinin düşüncesi,
ideolojisi, amacı ve hedefi farklı hatta birbirilerini yok etmeye hazır bir
tetikte bulunmalarına rağmen birleştikleri tek çatının demokrasi olabilmesi
nefsin ya da şeytanın zaferi değil de nedir? Ancak demokrasi kavramını özünden
soyutlayıp ilkeleri doğrultusunda mana vermeye kalkışan taraflar hangi hileye başvursalar
da Allah otoritesine karşı batıl bir düşünce olduğu gerçeğini asla
saklayamazlar.
“’Demokrasi’ ve
‘demokratik devlet’ kavramlarının kullanımı konusunda büyük bir eksiklik
vardır. Bu kelimeler açıkça tanımlanmadıkça ve anlamları üzerinde
uzlaşılmadıkça insanlar bu anlam karmaşası üzerinde yaşamaya devam edeceklerdir
ve bu tartışmalar demagoji yapanların ve despotların işine yarayacaktır.” Alexis de Tocqueville
Demokrasinin ne özgürlükle ne barışla ne
insan haklarıyla ne sosyal adaletle ne bağımsızlıkla ne fırsat eşitliğiyle ne
hak ve adaletle bir ilişiği vardır. Demokrasi, hüküm süren ateist köklü
seküler-laik düşüncenin koruyucu bir kalkanıdır. Dolayısıyla ne halk ne de
halkın siyasi temsilci olarak seçtiği özellikle İslam kimlikli parti yahut
vekiller, her ne kadar demokrasiyi farklı tanımlamalarla delmeye kalkışsalar da
demokrasi, din dışı seküler anayasanın dışına çıkılmasına fırsat tanımayan
özgürlük maskesiyle donatılmış şirksel bir kapandır.
Ki, en radikal demokrat ve demokrasinin
teorisyenlerinden Jean Jacques Rousseau dahi, “Kelimenin tam anlamıyla gerçek bir
demokrasi hiçbir zaman var olmadı ve var olmayacaktır” açıklamasıyla
Mutlak İrade’nin üstünlüğünü vurgulamıştı.
Neden İslam, cumhuriyetle yönetimi kabul
ediyor da demokrasiyi reddediyor? Çünkü demokrasi de üstün ve kanun yapıcı olan
insan iradesidir; dolayısıyla insan iradesinden ve kararından başka hiçbir
gücün, diğer bir ifadeyle Allah’ın iradesini ve hükümlerini asla kabul etmez! Çünkü
demokrasideki amaç din dışılık, ateizm yahut sekülerizm’dir.
Hâlbuki Allah’ın indirdiği hükümlere
alternatif seküler düşünceler hükümler getirmiş; Allah’ı ya inkâr ya da
zorbalıkla itham ederek insana özgürlük verme vaadinde bulunmuştur. Yani Allah’ın
yarattığı insana vermediği iyiliği, bir kaşık suda birbirini boğazlayan
hilkatteki eşi verecekmiş!
Aslında Aristo’nun ifade ettiği gibi; ”Demokrasi, despotizmin
en ileri şeklidir.” Çünkü Mutlak İrade sahibi yaratıcı Allah’ın dışlanıp
yaratık insana hâkimiyet kazandıran bir düşünce ve düzende doğru-yanlış;
iyi-kötü; hak-adalet doğrudan nefislerin eline terk edilmiş olmasından düzlüğe
yani hayra çıkılamamaktadır.
Demokrasinin dilenilen hâkimiyeti pratikte sağlayamaması
karşısında ‘daha fazla demokrasi’ zorlamasıyla neye hâkim olunabileceği düşünülebilinmektedir?
Yaratıcı Allah’ı yok edebilmeyi; Mutlak İrade’yi yenmeyi; tahta oturmayı;
kaderi değiştirmeyi; ‘o kitap’ı yeniden yazmayı; kötülük ve musibetleri ortadan
kaldırmayı; şer saydıkları İslam’dan kurtulmayı; yeniden yaratmayı; dualiteye
son verip tek tip sistem tasarlamayı; kâinat otoritesini elde etmeyi;
ayrılıklara son vermeyi; geleceği belirlemeyi; tedbirle takdirin önüne
geçebilmeyi ya da takdiri yaratıcı Allah’ın iradesinden alıp yaratık insana
geçirebileceklerini mi sanmaktadırlar?
Dolayısıyla demokrasi, insana özgürlük
değil, bilakis korumacılığını üstlendiği seküler-laik düşüncelerin mastürbasyonsu
despotluğunu üstlenir. Diğer bir bakışla; "Herkes fikrini söyler, kararı ben veririm.
Burada demokrasi var.”
Kısacası demokrasi, yaratıcı Allah’ın
güdümünü reddeder; yaratık insanca güdülmeye onay verir.
“Andolsun, biz cinler
ve insanlardan birçoğunu cehennem için yaratmışızdır. Onların kalpleri vardır,
onlarla kavramazlar; gözleri vardır, onlarla görmezler; kulakları vardır,
onlarla işitmezler. İşte onlar hayvanlar gibidir; hatta daha da şaşkındırlar.
İşte asıl gafiller onlardır. “
A’raf 179
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder