Mezhep, gidilen yol demektir. Gidilecek yolu Allah’ın vahiyle açıkça bildirmediği
heyezanı içindeki mücdehid âlimler, güya Allah’ın koyduğu deliller aşikâr
değilmiş gibi hüküm çıkararak oluşturdukları mezhepler İslam dışıdır ve
batıldırlar.
“İndirdiğimiz
açık delilleri ve kitapta insanlara apaçık gösterdiğimiz hidayet yolunu
gizleyenlere hem Allah hem de bütün lanet ediciler lanet eder. “ Bakara 159
Dolayısıyla her âlim, İslam adına farklı hükümler çıkardığından ve her
delil nefsi yorumlarla gizlenip yahut tarumar edildiğinden iman etmiş
Müslümanlar ayrılığa düşmüşler ve İslam, tıpkı Hıristiyanlık ve Yahudilikte olduğu
gibi fıkralara bölünmüştür.
“Dikkat et, halis din yalnız Allah'ındır. O'nu
bırakıp kendilerine bir takım dostlar edinenler: Onlara, bizi sadece Allah'a
yaklaştırsınlar diye kulluk ediyoruz, derler. Doğrusu Allah, ayrılığa
düştükleri şeylerde aralarında hüküm verecektir. Şüphesiz Allah, yalancı ve inkârcı
kimseyi doğru yola iletmez.” Zümer 3
Dini tek bir kaynak vardır ve Kur’an’ı
Kerimdir. Resulullah da Kur’an’ın dışına çıkmamış, söz söylememiş, fetva
vermemiş, şartlara göre hüküm beyan etmemiş, hüküm üzerine hüküm koymamış, hayatını
biçimlendirmemiş, nefsi arzu ve isteklere yenik düşmemiş, aile efradını ve
yakınlarını kayırmamış, çıkar hesabı yaparak batıla boyun eğmemiş, ayetlerin dışında
hiçbir arayışa yeltenmemiştir. Ki, yanına gelen yoksul bir âmâyı meclisine
sokmayıp bekletmesi karşılığında bile vahiyle uyarı alabildiğine göre; Hz.
Peygamberimiz (s.a.v)’nin apaçık inen Kur’an dışında bir hükmü olabilir mi?
Allah’ın
hüküm verdiği konularda farklı görüşler savunan mezheplerin batıl değil hak
oldukları iddia edilebilir mi?
Allah, rızasına kavuşmak isteyen insanların
nasıl bir yol izleyeceklerini Kur’an’la bildirmiş ve sadece Kur’an’a uyulmasını,
başka sözler, dostlar ve yollara uyulmamasını emretmiştir.
“Rabbinizden
size indirilene (Kur'an'a) uyun. O'nu bırakıp da başka dostların peşlerinden
gitmeyin. Ne kadar da az öğüt alıyorsunuz!” A’raf
3
Allah’ın elçi olarak bir bilgeyi değil de
ümmi olan Hz. Muhammed (s.a.v)’yi özellikle seçmesi, Kur’an’ın iddia edildiği
gibi anlaşılmaz değil, herkesin anlayabileceği açık ve seçik olmasındandır. Şayet
Kur’an, yol gösterici bir kolaylıkta olmasaydı, öncelikle vahye muhatap peygamber
ümmi değil âlim seçilirdi. Dolayısıyla mezheplerin, tarikatların, âlimlerin ve
ilahiyatçıların öğrettiklerinin doğru yahut yanlış oldukları sağlaması, Kur’an’dır.
Onun için Kur’an’da bildirilenden başka hiçbir doğru yoktur; peygamber
efendimiz de Kur’an dışında hiçbir kelam etmemiştir. Yalnızca fiziki ibadetler
istisna!
Yoksa Hıristiyanların Hz. İsa’yı rab
edinmeleri ve havarilerine İncil yazdırma iftirası gibi gizli bir itikada mı
inanılıyor ki, rivayet ettikleri hadisleri ayetlere muhalif yapmaya çalışarak batıl
bir İslam oluşturma çabası içindedirler? Madem mezhep olmazsa olmaz bir itikat
meselesi, ilk mezhebi kurması gereken Hz. Muhammed (s.a.v) değil miydi?
Unutmamalıyız ki, bağlayıcı olan sadece Kur’an
hükmüdür ve hiç kimse için başka başka anlayış olamaz! Bu sebeple tutulan
mezheplerin, tarikatların ve âlimlerin yolu ile sorguya çekilmeyecek, doğrudan
Kur’an’a uyulup uyulmadığı ile ilgili sorgu yapılacaktır.
Allah Resulü ne usul-i fıkıhı, ne hafiyi, ne
mücmeli, ne sarihi, ne kinayeyi, ne mecazı, ne mutlak-mukayyedi ne has- amm
gibi ilimleri bilirdi. Ancak Kur’an’ı anlayabilmek için bu tür ilimleri şart
koşan âlim tayfasının asıl amacı nedir biliyor musunuz; Hıristiyanların İncil’i,
Yahudilerin Tevrat’ı tahrip ederek vahiyden çıkartmaları misali uydurma
hadislerle Kur’an’a rakip kıldıkları İslam’ı reform ederek, batılla nikâhlayabilmektir.
Diyeceksiniz ki, zaten yapmadılar mı?
Hıristiyanlık ve Yahudilikte mezhepler ya
da itikatsı yollar olabilir ama İslam’da asla! Çünkü Müslümanların elinde, Allah’ın
koruması altında olan dokunulup tahrip edilmemiş bir Kur’an var. Dolayısıyla
beşerin yazmadığı bir kitap ortada dururken, tıpkı Hıristiyan ve Yahudilerde olduğu
gibi farklı anlayışlar, ahkâmlar ve mezhepler olamaz ve batıldırlar.
Kayıtsız-şartsız itaat edilmesi gereken
apaçık Kur’an hükümlerini terk edip âlimlerin nefsi arzu ve isteklerine göre
yapılaştırılmış bir din münhaldir. Dolaysıyla Allah’a iman edip kulluk
yaptığını sanan Müslümanlar, aslında mezhep liderleri başta olmak üzere bağlı
oldukları âlimlere kulluk içindedirler. Hatta kimileri Hz. Muhammed (s.a.v)’in
elçi olduğunu unutarak öyle tapıyorlar ki, Hıristiyanların Hz. İsa’ya
tapmalarından farkları yok gibi! Oysa Allah, elçisi olma hasebiyle Resulüne uyulmasını,
sevilmesini, saygı duyulmasını, inanılmasını ve güvenilmesini emretti; Allah
ile eşdeğere konularak kulluk yapılmasını değil!
“(Yahudiler) Allah'ı bırakıp bilginlerini (hahamlarını); (hıristiyanlar) da
rahiplerini ve Meryem oğlu Mesih'i (İsa'yı) rabler edindiler. Halbuki onlara ancak tek ilaha kulluk etmeleri
emrolundu. O'ndan başka tanrı yoktur. O, bunların ortak koştukları şeylerden
uzaktır.” Tevbe 31
1 yorum:
Selamunaleyküm Güzel ve isabetli yazınızdan dolayı teşekkürler.
Yorum Gönder