29 Mart 2015 Pazar

Mezhebi itikat, vahiy dışıdır!



Mezhep, gidilen yol demektir. Gidilecek yolu Allah’ın vahiyle açıkça bildirmediği heyezanı içindeki mücdehid âlimler, güya Allah’ın koyduğu deliller aşikâr değilmiş gibi hüküm çıkararak oluşturdukları mezhepler İslam dışıdır ve batıldırlar. 

“İndirdiğimiz açık delilleri ve kitapta insanlara apaçık gösterdiğimiz hidayet yolunu gizleyenlere hem Allah hem de bütün lanet ediciler lanet eder. “ Bakara 159

Dolayısıyla her âlim, İslam adına farklı hükümler çıkardığından ve her delil nefsi yorumlarla gizlenip yahut tarumar edildiğinden iman etmiş Müslümanlar ayrılığa düşmüşler ve İslam, tıpkı Hıristiyanlık ve Yahudilikte olduğu gibi fıkralara bölünmüştür.
 
 “Dikkat et, halis din yalnız Allah'ındır. O'nu bırakıp kendilerine bir takım dostlar edinenler: Onlara, bizi sadece Allah'a yaklaştırsınlar diye kulluk ediyoruz, derler. Doğrusu Allah, ayrılığa düştükleri şeylerde aralarında hüküm verecektir. Şüphesiz Allah, yalancı ve inkârcı kimseyi doğru yola iletmez.” Zümer 3

Dini tek bir kaynak vardır ve Kur’an’ı Kerimdir. Resulullah da Kur’an’ın dışına çıkmamış, söz söylememiş, fetva vermemiş, şartlara göre hüküm beyan etmemiş, hüküm üzerine hüküm koymamış, hayatını biçimlendirmemiş, nefsi arzu ve isteklere yenik düşmemiş, aile efradını ve yakınlarını kayırmamış, çıkar hesabı yaparak batıla boyun eğmemiş, ayetlerin dışında hiçbir arayışa yeltenmemiştir. Ki, yanına gelen yoksul bir âmâyı meclisine sokmayıp bekletmesi karşılığında bile vahiyle uyarı alabildiğine göre; Hz. Peygamberimiz (s.a.v)’nin apaçık inen Kur’an dışında bir hükmü olabilir mi?

Allah’ın hüküm verdiği konularda farklı görüşler savunan mezheplerin batıl değil hak oldukları iddia edilebilir mi?

Allah, rızasına kavuşmak isteyen insanların nasıl bir yol izleyeceklerini Kur’an’la bildirmiş ve sadece Kur’an’a uyulmasını, başka sözler, dostlar ve yollara uyulmamasını emretmiştir.

“Rabbinizden size indirilene (Kur'an'a) uyun. O'nu bırakıp da başka dostların peşlerinden gitmeyin. Ne kadar da az öğüt alıyorsunuz!” A’raf 3

Allah’ın elçi olarak bir bilgeyi değil de ümmi olan Hz. Muhammed (s.a.v)’yi özellikle seçmesi, Kur’an’ın iddia edildiği gibi anlaşılmaz değil, herkesin anlayabileceği açık ve seçik olmasındandır. Şayet Kur’an, yol gösterici bir kolaylıkta olmasaydı, öncelikle vahye muhatap peygamber ümmi değil âlim seçilirdi. Dolayısıyla mezheplerin, tarikatların, âlimlerin ve ilahiyatçıların öğrettiklerinin doğru yahut yanlış oldukları sağlaması, Kur’an’dır. Onun için Kur’an’da bildirilenden başka hiçbir doğru yoktur; peygamber efendimiz de Kur’an dışında hiçbir kelam etmemiştir. Yalnızca fiziki ibadetler istisna!
Yoksa Hıristiyanların Hz. İsa’yı rab edinmeleri ve havarilerine İncil yazdırma iftirası gibi gizli bir itikada mı inanılıyor ki, rivayet ettikleri hadisleri ayetlere muhalif yapmaya çalışarak batıl bir İslam oluşturma çabası içindedirler? Madem mezhep olmazsa olmaz bir itikat meselesi, ilk mezhebi kurması gereken Hz. Muhammed (s.a.v) değil miydi?  
  
Unutmamalıyız ki, bağlayıcı olan sadece Kur’an hükmüdür ve hiç kimse için başka başka anlayış olamaz! Bu sebeple tutulan mezheplerin, tarikatların ve âlimlerin yolu ile sorguya çekilmeyecek, doğrudan Kur’an’a uyulup uyulmadığı ile ilgili sorgu yapılacaktır.

Allah Resulü ne usul-i fıkıhı, ne hafiyi, ne mücmeli, ne sarihi, ne kinayeyi, ne mecazı, ne mutlak-mukayyedi ne has- amm gibi ilimleri bilirdi. Ancak Kur’an’ı anlayabilmek için bu tür ilimleri şart koşan âlim tayfasının asıl amacı nedir biliyor musunuz; Hıristiyanların İncil’i, Yahudilerin Tevrat’ı tahrip ederek vahiyden çıkartmaları misali uydurma hadislerle Kur’an’a rakip kıldıkları İslam’ı reform ederek, batılla nikâhlayabilmektir. Diyeceksiniz ki, zaten yapmadılar mı?

Hıristiyanlık ve Yahudilikte mezhepler ya da itikatsı yollar olabilir ama İslam’da asla! Çünkü Müslümanların elinde, Allah’ın koruması altında olan dokunulup tahrip edilmemiş bir Kur’an var. Dolayısıyla beşerin yazmadığı bir kitap ortada dururken, tıpkı Hıristiyan ve Yahudilerde olduğu gibi farklı anlayışlar, ahkâmlar ve mezhepler olamaz ve batıldırlar.
   
Kayıtsız-şartsız itaat edilmesi gereken apaçık Kur’an hükümlerini terk edip âlimlerin nefsi arzu ve isteklerine göre yapılaştırılmış bir din münhaldir. Dolaysıyla Allah’a iman edip kulluk yaptığını sanan Müslümanlar, aslında mezhep liderleri başta olmak üzere bağlı oldukları âlimlere kulluk içindedirler. Hatta kimileri Hz. Muhammed (s.a.v)’in elçi olduğunu unutarak öyle tapıyorlar ki, Hıristiyanların Hz. İsa’ya tapmalarından farkları yok gibi! Oysa Allah, elçisi olma hasebiyle Resulüne uyulmasını, sevilmesini, saygı duyulmasını, inanılmasını ve güvenilmesini emretti; Allah ile eşdeğere konularak kulluk yapılmasını değil!

 (Yahudiler) Allah'ı bırakıp bilginlerini (hahamlarını); (hıristiyanlar) da rahiplerini ve Meryem oğlu Mesih'i (İsa'yı) rabler edindiler. Halbuki onlara ancak tek ilaha kulluk etmeleri emrolundu. O'ndan başka tanrı yoktur. O, bunların ortak koştukları şeylerden uzaktır.” Tevbe 31

1 yorum:

Unknown dedi ki...

Selamunaleyküm Güzel ve isabetli yazınızdan dolayı teşekkürler.