“Allah’ı da, Sultan’la birlikte tahtından indirdik” meydan okumasıyla övünen CHP, 72 yıldır sürdürdüğü
Atatürk etkisinin yitirilip halkın özüne dönmesi üzerine, acil bir Atatürk
arayışına girerek Mustafa Sarıgül’e iltihak etti. Neden Mustafa Sarıgül?
Sosyalist, Kapitalist ve Kemalist Mustafa
Sarıgül adlı binbir surat politikacının kendini Allah’a, Resulüne, İslam’a ve
Kur’an’a adamış bir şeriatçı misali ağzından i'lâ-yı
kelimetullah’ı düşürmemesi, kimliğini bilmeceleştirmiştir. Kemalist,
Budist, Hümanist, Müslüman, Musevi ve Hıristiyan gibi birçok maskeyle dolaşan
Sarıgül kimdir?
Mustafa Sarıgül kâfir mi, münafık mı, mümin midir? Mustafa
Sarıgül, Lawrence maskesiyle Müslüman milletimizi hançerleyecek ve geçmişi
tekerrür ettirecek gizli bir düşman mıdır? Eğer Mustafa Sarıgül,
sosyalistliğinden ve Kemalistliğinden vazgeçmiş bir tövbekâr ise, vahiy karşıtı
CHP’de ne işi vardır? CHP’nin Mustafa Sarıgül’ü sindirmesindeki amaç nedir?
Mustafa Kemal Paşa, 7 Şubat 1923 çarşamba günü Balıkesir Zağanos Paşa Camii'nde çıktığı hutbede şunları
söylemişti.
"Ey
Millet, Allah birdir. Şanı büyüktür. Allah'ın esenliği, sevgisi ve iyiliği
üzerinize olsun.
Peygamberimiz
efendimiz hazretleri, Cenabı Hak tarafından insanlara dini gerçekleri duyurmaya
memur ve elçi seçilmiştir. Temel kanunu, hepimizce bilinmektedir ki, yüce
Kuran’daki manası açık olan ayetlerdir.
İnsanlara
feyz ruhu vermiş olan dinimiz, son dindir. En mükemmel dindir.
Çünkü
dinimiz akla, mantığa, gerçeğe tamamen uyuyor ve uygun düşüyor. Eğer akla,
mantığa ve gerçeğe uymamış olsaydı, bununla diğer ilahi tabiat kanunları
arasında çelişki olması gerekirdi. Çünkü tüm evren kanunlarını yapan Cenabı
Hak'tır.
Arkadaşlar;
Cenabı
Peygamber çalışmasında iki yere, iki eve sahip bulunuyordu. Biri kendi evi,
diğeri Allah'ın evi idi.
Millet
işlerini Allah'ın evinde yapardı. Hazreti Peygamber'in mübarek yolunda
bulunduğumuz bu dakikada milletimize; milletimizin bugününe ve geleceğine ait
hususları görüşmek maksadıyla bu kutsal yerde Allah'ın huzurunda bulunuyoruz.
Beni buna eriştiren Balıkesir'in dindar ve kahraman insanlarıdır. Bundan dolayı
çok memnunum. Bu fırsat ile büyük bir sevap kazanacağımı ümit ediyorum.
Efendiler;
Camiler
birbirimizin yüzüne bakmaksızın yatıp kalkmak için yapılmamıştır. Camiler itaat
ve ibadet ile beraber din ve dünya için neler yapılmasının gerekli olduğunu
düşünmek yani konuşup tartışmak, danışmak için yapılmıştır.
Millet
işlerinde her kişinin zihnini ayrı ayrı faaliyette bulunması zorunludur. İşte
biz de burada din ve dünya için, geleceğimiz ve bağımsızlığımız için, özellikle
egemenliğimiz için neler düşündüğümüzü meydana koyalım. Ben yalnız kendi
düşüncemi söylemek istemiyorum. Hepinizin düşündüklerinizi anlamak istiyorum.
Milli amaçlar, milli irade yalnız bir kişinin düşünmesinden değil, milletin
bütün kişilerinin arzularının, emellerinin sonuçlarından ibarettir.
Bundan
dolayı benden ne öğrenmek, ne sormak istiyorsanız serbestçe sormanızı rica
ederim.
Hutbeler
hakkında sorulan sorudan anlıyorum ki, bugünkü hutbelerin şekli, milletimizin
duygusal fikirleri ve lisanı ile medeni ihtiyaçlarıyla uygun görülmektedir.
Efendiler, hutbe demek topluma hitap etmek, yani söz söylemek demektir.
Hutbenin
manası budur.
Hutbe
denildiği zaman bundan birtakım kavram ve manalar çıkarılmamalıdır. Hutbeyi
söyleyen hatiptir. Yani söz söyleyen demektir. Biliyoruz ki, Hazreti
Peygamber'in hayatta olduğu mutlu dönemlerde hutbeyi kendisi söylerdi.
Gerek Peygamber
Efendimiz ve gerek, dört halifenin hutbelerini okuyacak olursanız görürsünüz
ki, gerek Peygamberin, gerek dört halifenin söylediği şeyler o günün
sorunlarıdır, o günün askeri, idâri, mâli ve siyasi, sosyal konularıdır. İslam toplumunun çoğalması ve İslam ülkeleri gerilemeye
başlayınca, Cenabı Peygamber'in ve dört halifenin hutbeyi her yerde bizzat
kendilerinin söylemelerine imkân kalmadığından halka söylemek istedikleri
şeyleri bildirmeye birtakım kişileri memur etmişlerdir. Bunlar herhalde en
büyük ve ileri gelen kişiler idi. Onlar camilerde ve meydanlarda ortaya çıkar,
halkı aydınlatmak ve doğru yolu göstermek için bir şart lâzımdı. O da milletin
lideri olan kişinin halka doğruyu söylemesi, halkı dinlemesi ve halkı
aldatmaması! Halkı genel durumdan haberdar etmek son derece önemlidir. Çünkü,
her şey açık söylendiği zaman halkın beyni faaliyet halinde bulunacak iyi
şeyleri yapacak ve milletin zararına olan şeyleri reddederek şunun veya bunun
arkasından gitmeyecektir. Ancak millete ait olan işleri milletten gizli
yaptılar. Hutbelerin halkın anlayamayacağı bir lisanda olması ve onların da
bugünün gereklerine ve ihtiyaçlarımıza temas etmemesi, Halife ve Padişah
sıfatını taşıyan despotların arkasından köle gibi gitmeye mecbur etmek içindi.
Hutbeden
amaç halkın aydınlatılması ve ona yol gösterilmesidir, başka şey değildir. Yüz,
ikiyüz, hatta bin yıl önceki hutbeleri okumak, insanları cahillik ve çağın
gerisinde bırakmak demektir. Hatiplerin normal olarak halkın günlük kullandığı
dil ile konuşmaları gereklidir. Geçen yıl Millet Meclisi'nde söylediğim bir
nutukta demiştim ki "Minberler halkın akılları, vicdanları için bir ilim
irfan kaynağı, ışık kaynağı olmuştur. " Böyle olabilmek için minberlerde
söylenecek sözlerin bilinmesi ve anlaşılması, ilim ve fen gerçeklerine uygun
olması lazımdır. Hutbeyi verenlerin siyasi olayları, sosyal ve medeni olayları
her gün izlemeleri zorunludur.
Bunlar
bilinmediği takdirde halka yanlış aşılamalar yapılmış olur. Bu nedenle,
hutbeler tamamen Türkçe ve günün gereklerine uygun olmalıdır. Ve
olacaktır."
Cumhuriyet manipülasyonuyla CHP
Diktatörlüğünün kurulma sonrası Mustafa Kemal’in yerini Atatürk almış, Mustafa
Kemal’in tam aksi vahye, İslam’a ve Hz. Muhammed (s.a.v) düşman, Müslüman
Halkına gaddar bir Atatürk doğmuştu.
”Benim bir dinim yok ve bazen bütün dinlerin denizin dibini
boylamasını istiyorum.” Andrew Mango – Atatürk
“Dini ve namusu olanlar kazanamazlar, fakir
kalmaya mahkûmdurlar. Böyle kimselerle memleketi zenginleştirmek mümkün
değildir. Onun için din ve namus telakkisini kaldırmalıyız. Partiyi bunu kabul
edenlerle kuvvetlendirmeli ve bunları çabuk zengin etmeliyiz” Atatürk- Kazım Karabekir,
Paşaların kavgası s 159
“Evet Karabekir, Arap oğlunun yavelerini (saçmalıklarını)
Türk oğullarına
öğretmek
için Kur’ân’ı
Türkçeye çevirttireceğim. Ve
böylece de okutacağım. Ta ki budalalık edip de
aldanmakta devam etmesinler.” Atatürk
“Zaman hızla dönüyor,
milletlerin, toplumların, bireylerin mutluluk ve mutsuzluk anlayışları bile değişiyor. Böyle bir dünyada, asla değişmeyecek hükümler getirdiğini iddia etmek, aklın ve bilimin gelişimini inkâr etmek olur. Benim,
Türk milleti için yapmak istediklerim ve başarmaya çalıştıklarım
ortadadır.“ İsmet Giritli, Kemalist Devrim ve İdeolojisi
“Türkler
Arapların dinini kabul etmeden evvel de büyük millet idi. Arap dinini kabul
ettikten sonra bu din, ne Arapların, ne aynı dinde bulunan Acemlerin ve ne de
Mısırlıların ve sâirenin Türklerle birleşip bir millet teşkil
etmelerine hiçbir tesir etmedi. Bilakis, Türk milletinin milli rabıtalarını gevşetti;
milli hislerini,
milli heyecanlarını uyuşturdu. Bu pek tabii idi. Çünkü, Muhammed’in kurduğu
dinin gayesi, bütün milliyetlerin fevkinde şamil bir Arap milliyeti
siyasetine müncer oluyordu. Bu Arap fikri, Ümmet kelimesi ile ifade olundu.
Muhammed’in dinini kabul edenler,
kendilerini unutmağa, hayatlarını Allah kelimesinin, her yerde
yükseltilmesine hasretmeğe mecburdular. Bununla beraber, Allah’a kendi
milli lisanında değil, Allah’ın Arap kavmine gönderdiği
Arapça kitapla ibadet ve münacatta bunacaktı. Arapça öğrenmedikçe Allah’a ne dediğini
bilmeyecekti. Bu vaziyet karşısında Türk milleti birçok asırlar ne yaptığını,
ne yapacağını bilmeksizin adeta bir kelimesinin manasını
bilmediği halde Kur’ân’ı ezberlemekten beyni sulanmış
hafızlara döndüler.” Medeni Bilgiler (Yurttaşlık Bilgileri) - Gazi Mustafa Kemal Örgün
Yayınevi 2003 Sayfa 28- 29, El yazıları Sayfa: 298,299,300
"Muhammed
uzun bir devirdeki tefekkürlerin mahsulü olan ayetleri lüzum ve ihtiyaçlara
göre takrir ediyordu." Atatürk-1931
"Muhammed’in
din dediği şey, bilinmeyen inanç dizgelerine ve gizle karışık emellere kör
bağlılıktan başka bir şey değildir. Tarih bize öğretir ki, bütün dinler,
milletlerin cehaletlerinin yardımıyla, utanmaksızın tanrı tarafından
gönderildiğini söyleyen adamlar tarafından tesis olunmuştur. Tüm dönemlerde
toplumun kutsallaştırdığı boş düşüncelerden tehlikesizce sıyrılmak
imkânsızdır." Atatürk
"Muhammed’in
koyduğu esasların toplu olduğu kitaba Kuran denir. İslam ananesinde bu
ayetlerin Muhammed’e Cebrail adında bir melek vasıtasıyla Allah tarafından
vahiy, yani ilham edildiği kabul olunur. Muhammed birdenbire Allah’ın resulüyüm
diyerek ortaya çıkmamıştır. O, Arapların ahlak ve adetlerinin pek fena ve
iptidai ve ıslaha muhtaç olduğunu anlamış, bunları ıslah için tenha yerlere
çekilerek senelerce düşünmüş ve yıllarca tefekkürden sonra kendisinde vahiy ve
ilham fikri doğmuştur." Atatürk
"Arabistan'ın
muhtelif yerlerinde insan heykellerinden ve nebat resim ve suretlerinden ibaret
ağaçtan ve taştan putların muhafazasına mahsup yerler vardı. Muhammed'in neş'et
etmiş olduğu Mekke'de ki Kabe denilen mabet bu yerlerin en büyüklerinden idi.
İbrahim oğlu İsmail ile birlikte Kabe'yi bina etmişlerdi. Cebrail kendilerine o
zaman beyaz ve mücella olan Haceriesvedi getirmişti, bu taş sonradan
günahkarların ellerini sürmelerinden dolayı kararmıştı. Bunların hepsi, bittabi
sonradan uydurulmuş masallardır." Atatürk
"Prensiplerimiz,
gökten indiği sanılan kitapların dogmalarıyla asla bir tutulmamalıdır. Biz,
ilhamlarımızı, gökten ve gaipten değil, doğrudan doğruya hayattan almış
bulunuyoruz." Kaynak: Atatürk, Cumhuriyet Halk partisi Programı,
Söylev ve Demeçleri / cilt 1 / sf. 389
"Ben size
manevi miras olarak hiçbir ayet, hiçbir dogma, hiçbir donmuş ve kalıplaşmış
kural bırakmıyorum. Benim manevi mirasım bilim ve akıldır. Zaman süratle
ilerliyor, milletlerin, cemiyetlerin, fertlerin saadet ve bedbahtlık
telâkkileri bile değişiyor. Böyle bir dünyada, asla değişmeyecek hükümler
getirdiğini iddia etmek, aklın ve ilmin gelişimini inkâr etmek olur." Kaynak:
Atatürk, 1933, Milli Eğitim Bakanı Dr.Reşit Galip'e hitaben, İsmet Giritli,
Kemalist Devrim ve İdeolojisi
Bu
kadar açık ve tartışılmaz kanıtlar doğrultusunda Mustafa Kemal ile Atatürk aynı
şahıs olabilir mi? Atatürk, Mustafa Kemal Paşa’yı şehit edip yerine geçen bir
İngiliz ajanımıydı? Yoksa Mustafa Kemal, tıpkı
cennette yaşayan şeytanın ‘ben’ demesiyle lanetlenerek ebedi cehenneme gark olma
dönüşümü misali Atatürk olmasının akabinde dinden mi çıktı? Mustafa Kemal,
devleti kurana kadar Müslüman maskesi takıp sonradan mı İslam’a ve halka ihanet
etti?
Mustafa
Sarıgül’ün stratejisi olan riyakârsı bu taktiğin karşılık bulabilmesi, gerçeğe
ulaşma yolunda ciddi ilerlemeler kaydeden Müslüman milletimiz tarafından kabulü
bayağı zor görülmektedir. CHP, her ne kadar Mustafa Sarıgül’ü yeni bir Atatürk
yapmak istese de hakikatlerin her geçen gün deşifre olmasından dolayı ilerleme
kaydedebilmesi mümkün değildir.
Artık
CHP, özünde zehir olarak telakki edip Türkiye’den atabilmek için çağdaşlık, aydınlık,
özgürlük ve demokrasi maskesi altında savaştığı İslam ile girişeceği barış
inandırıcı olmayacağından inkârda kronikleşmiş seçmenleriyle yetinecektir. Dolayısıyla
değil Mustafa Sarıgül, Atatürk’ü dahi kabrinden kaldırma güçleri olsa yine de
umutlarına kavuşamayacaklardır.
Bilinmelidir ki, CHP asla
minnetle değil lanetle anılacaktır. Çünkü Allah, zatına, Resulüne ve kitabına savaş
açanlara ve iman etmiş müminlere zulmedenlere lanet yağdırır. Dolayısıyla
lanetlinin ardına takılanlarda paylarını alırlar!
“Allah ve Resulünü incitenlere Allah,
dünyada ve ahirette lanet etmiş ve onlar için horlayıcı bir azap hazırlamıştır.” Ahzab 57
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder