CHP’nin 90 yıl öncesinde ‘din ve namusa’ karşı başlattığı mücadelenin
oluşturduğu tahribatı kısa zaman içinde ortadan kaldırmak her ne kadar mümkün
değilse de, halkımızın ezici bir çoğunluğunun din ve namustan taviz vermemesi, iktidarın
atacağı adımları azmettirmekte ve güçlendirmektedir.
Ahlâkı,
bütün sivil yasaların amacı ve hedefi haline getirmeyen bir iktidar, toplumu
havasızlığa mahkûm etmekten farksız bir düşünce içindedir. Çünkü ahlâki
değerlendirmeler ne adalet ne de siyasi yönetimlerden ayrı tutulmalıdır.
Ahlâkın toplumu çöküntüden, yozlaşmaktan, terörden,
sapıklıktan ve bilumum suçlardan kurtaracak ve muhafazasını sağlayacak hayati bir
araç olduğu idrakine erişemeyenlerin ulumalarına kulaklarını tıkamayarak
ciddiye alan bir iktidar, tıpkı pire için yorgan yakan bir anlayışla insanını
ateşe atmaktadır.
Özgürlük ve demokrasiyi manipüle ederek başlatılan
‘özel hayat’ dokunulmazlığı, beraberinde hem sosyal suçları hem de siyasi terörü
doğurmuş, bu sebeple gözyaşı dökülmeyen, ağıt yakılmayan ve kahır okunmayan tek
bir hane kalmamıştır. Evrensel amaçlar doğrultusunda değil de özel amaç için
güdülen düşünce ve davranışlar nefsi tetiklemesinden gayri-ahlâki ve
şeytanidir. Dokunulamaz yahut ilişilemez bir özel yaşam anlayışı sinsi bir
zehirdir!
Ahlâkın temelde krizle karşı karşıya olduğu
seküler dünyada, ülkemizde payına düşeni almış; çağdaşlaşma adına etkinleştirilen
özgürlüklerle iffet, şeref ve utanma duyguları harap edilmiştir. Toplumu erdem
ve ahlâk kurallarıyla değil de seküler yasalarla yöneten devletler, nefisleri cüretkârlaştıran
bağımsızlıklarla ‘özel hayat’ gibi egemenliklerin kurulmalarına imkân tanımış, böylece
özel hayatlarda yaşanılanların dışarıya yansıması, toplumu tehdit eder hale gelmiştir.
Yasalarla teminat altına alınan 18 yaşını aşan
kimselerin dilediğini yapabilme özel yaşmaları ancak başkalarına yahut topluma
zarar vermediği müddetçe meşrudur. Lakin özel yaşamda yapılanlar başta
ebeveynler olmak üzere toplumu dehşete düşürecek boyutlara ulaşıyor ve
yayılmalarına neden oluyor ise, devletin tedbir alma ve müdahale yapma yükümlülüğü
yok sayılamaz. Sonunda gayrimeşru bir çocuğun doğmasıyla işlenen cinayet ve
vahşetler, uyuşturucu alışkanlıkları, seks partileri, terör faaliyetleri, fuhuş
pazarlıkları, cinsel hastalıklar, çarpık fanteziler ve akla gelebilecek her
türlü cürümün içinde yer alabilen öğrencilerden dolaylıda olsa devlet sorumlu tutulacağından,
“sana ne yahut bana ne” diyebilme vurdumduymazlığı mümkün değildir.
Ne var ki iman etmiş bir insan için beşer değil yaratıcı
Allah’ın görüp işitmesi ehemmiyet taşıdığından hiçbir tehdit ve tehlike
olmamaktadır. Çünkü o, “kimse olmasa bile Allah var” itikadından sürekli temkinlidir.
Dolayısıyla insanı insan yapan edebidir yani ahlâkıdır. Unutulmamalıdır ki,
teröristler de özel hayatlardaki yeşermelerinin akabinde çınarlaşıp tehlike saçmaktadırlar.
Siyaseti, eğitimi ve
ahlâkı farklı ele alanlar, hiçbirini anlayamamış moronlar olarak gelecek
nesilleri dahi etkileyecek derin bir felaketin bayraktarlıklarını yapmaktadırlar.
Ahlâksız bir
toplum hukuksuz bir devlete benzer ki, insanlar kendilerini bir çıkmaz içinde
bulurlar. Böylece hem ahlâki değer yargılarını hem de hukuka olan saygılarını
yitirirler.
İnsan psikolojisi
öylesine hassas, değişken ve kırılgandır ki, en basit bir etkileşimde kişiyi
tepetaklak yapıp tanınmaz hale sokar. Buna fırsat verecek tehlikelere karşı
ebeveyn, toplum ve devlete ciddi sorumluluklar düşmekte, artık “gelişti, büyüdü
veya üstesinden gelir” babında gösterilecek bir başıboşluk fevkalade vahim
sonuçlara neden olmaktadır. Çünkü ne şeytan ne de dostları biran durmakta, nefislere
nüfuz edebilmek için açık kollamaktadırlar.
Başbakan Erdoğan’ın geç kalmış olsa da, ülkesinin
geleceği adına gerek kız gerekse erkek öğrencilerin aleyhlerine olabilecek vukuatlara
sessiz kalmayıp tedbire başvurması milletçe desteklenmeli, bir bütünlük içinde
kötülere ve fitneye karşı mücadele edilerek gençlerimizin ve dolayısıyla
toplumun huzur ve güveni teminat altına alınmalıdır. Öyle ki, bir dedikodunun
dahi nasıl hayatları kararttığı ve yıkımlara sebep olduğu unutulmamalıdır!
Ahlâklı bir toplumun inşası için Başbakan Erdoğan’ın
başlattığı seferberliğe erdemli ve namuslu olanlar yer almalı, olası yıkımın
önüne geçilmelidir. Muhalefetteki CHP ve BDP’nin karşı çıkmaları, düşünce ve
amaçlarından dolayı gayet normal de MHP’ye ne oluyor? Yoksa MHP, ahlâklı ve
iffetli bir nesilden yana değil midir? Ya da terör yuvalarının dağıtılmasına
karşı mıdır?
Devletin terör bekçiliği yapıp da daha kötüsü
olan ahlâk bekçiliği yapmaması, o toplum için bir kıyamettir. Zaten terörü
üreten ahlâksızlık değil midir? Ahlâk, doğruyu ve iyiyi yapmaya götürür; yanlışa
ve kötüye bariyer olur!
Din ve namus karşıtı ahlâksız ebeveynlerin
kendileri gibi yetiştirmeye çalıştıkları gençleri ne devlet ne de toplum
bırakmamalıdır! Sonuçta o gençler bu toplum arasında yaşayacaklarından tehdit
olmaktan çıkarılmalıdırlar. Aksi takdirde bedelini en ağır şekilde ödeyecek ve
halen ödemekte olan devlet ve toplumdur. Nasıl ki yaratıcı Allah, yarattığı
hiçbir kulunu başıboş bırakmayıp denetimini sürdürüyor ise, devlet de otoritesini
kullanarak kendini meydana getiren halkının üzerinde etkin olmak zorundadır.
"Çünkü sen onları
bırakırsan kullarını saptırırlar; yalnız ahlaksız, nankör (insanlar) doğururlar (yetiştirirler)." Nuh 27
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder