TBMM Başkanı olan Müslüman bir
kimlik, "Ölen
'Allahuekber' diyor öldüren 'Allahuekber' diyor” açıklamasıyla
Allah’ın, bu inanç temelinin neresinde olduğunu sorguluyor.
Ne gariptir ki aynı kimlik, bir
taraftan Allah’a, Resulüne ve İslam’a iman ettiğini söylüyor, diğer taraftan
Allah’ın hükümlerine isyan üzerine kurulu seküler rejimin yasa yapıcı başkanlığını
sürdürüyor. Peki, Allah bunun neresinde?
Hem Müslüman’ım diyor hem de
Allah’a olan iman ve inancı reddedip aklın üstünlüğünü kabul eden laikliğe;
Atatürk gibi ölü bir beşerin ilke ve inkılâplarına bağlı kalacağına yemin
ediyor. Peki, Allah bunun neresinde?
Müslüman bir millet için yeni
bir anayasa yapabilmek uğruna TBMM başkanlığına geldiğinden beri özde birbirine
düşman partileri uzlaştırabilmek amacıyla atmadığı takla bırakmayan o kimlik,
düşündüğü anayasada Allah, Peygamber, İslam ve Kur’an’ın yer almasına gerek
görmeyip hiçbir girişimde bulunmamış olmasını “Allah bunun neresinde” diye sorgulamış
mıdır?
İnsanı yaratan ve yaşamasını yönetip
yönlendiren Allah’ın olduğuna inanıyor ise, anayasa yapıcı ve düzen kurucusunun da Allah
olduğu apaçık ortadadır. Öyleyse söz ve davranışındaki korkunç ikilemi “Allah
bunun neresinde” otokritiğini yaparak iman ile küfür arasındaki riyakârlığına
son verebiliyor mu?
Siyasetteyken Atatürk, camideyken Allah
diyen o kimlik; hangi vahye veya kitaba dayanarak kendine böylesi ikiyüzlü bir
yol edinebiliyor?
Siyasette binbir maskeyle dolaşılabileceği
ve Allah’ın mutlak olan ilkelerinin özel ya da devlette eğrilip çevirebileceği
ile ilgili bir hüküm mü vardır?
Beşerin vereceği tepkiden endişe duyup da
Allah’tan korkmayarak hakka karşı batılda ısrar eden o kimliğin ‘pardon’ diyerek
yaptığı geri dönüşümler, hakikatin örtülüp yalanın meşrulaştırılması değil
miydi?
O kimlikte Allah diyor, şehadete koşan da
Allah diyor! O kimlikte Müslüman’ım diyor, Allah’ın dinini egemen kılabilmek
için dünyayı ahiret karşılığı satan mücahit de! Peki, Allah bunun nesrinde?
Müslümanların Allah yasalarına göre devletleşmesi
dinen zaruri bir buyrukken, o kimliğin politik hayatı Kemalist bir devlet için
geçmiş ise; Allah o hayatın neresindedir?
Her ne kadar kalplerde saklı olanı sadece
Allah bilse de, tumturaklı bir imanın söz ile davranışında kesinlikle paradoksa
rastlanmaz. Çünkü o, kalpsiz bir akılla asla hareket etmez. Ancak o kimlik gibi
hak ile batıl birarada idare edilmeye çalışılırsa, Allah bunun neresindedir?
Ömrünü Atatürk ilke ve inkılâplarının
bekasına adayıp güttüğü seküler politikayla İslam’ı yozlaştıran o kimlik, mastürbasyon
misali günde beş vakit sözde namaz, yılda bir ay oruç ve getirdiği kelime-i şahadet
ile günahlarından kurtulup pirüpak olacağını ve Allah rızasının kazanılacağını düşünmesi,
Kur’an’ın neresinde yer almaktadır? Söz ile davranış yahut akıl ile kalbin, ruh
ile beden misali bir bütün olduğunu kestiremiyor mu?
Zannımca özel hayatında Allah’ın gücüne,
yardımına ve desteğine ihtiyaç duyan o kimlik, neden siyasette beşerden medet
umuyor ve ilkelerine Allah’ı karıştırmıyor? Eğer Allah’a imanı özel ve devlet
diye ayırmışsa, sözdeki inancında Allah rızası olabilir mi?
Müslümanların anayasası Kur’an’ı Kerim ve
Allah’ın ilkelerimidir yoksa laiklik ve Atatürk’ün ilkelerimidir? Eğer Kur’an
ve Allah’ın ilkeleri diyorsa, bugüne kadarki siyasi hayatında Kur’an ve Allah’ın
ilkelerini devlette egemen kılabilmek için mertçe ne yapmış ve hangi zorluğu
göğüslemiştir?
Allah’ın kayıtsız-şartsız itaati mecburi
olan hükümlerini değil de bir beşerin ilkelerini rehber edinmiş o kimlik, “Allah
bunun neresindedir” sorgulamasında bulunabilmiş midir?
Bir meclis başkanı olarak kürsüden Allah’ın
selamı olan “Essselamu Aleykum” demeye dahi cüret edememiş o kimlik, bir
başkasının Müslümanlığını sorgulayarak, “Allah bunun neresindedir” deme hakkına
sahip midir?
Allah’ın, “seni din konusunda bir şeriat sahibi
kıldık. Sen ona uy; bilmeyenlerin isteklerine uyma” emri aşikârken, o kimliğin batılı takip etmesi Allah’ın bir izni midir?
Meclis ve devlette Atatürk, cami ve evde Allah diyen o kimlik,
Müslüman mı yoksa münafık mıdır?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder