Hak
ve adaletten sapmayasın!
Herhangi bir kişiye, topluma, düşünceye
veya ırka karşı duyduğun sevgi ya da nefret, nefsi bir yargı yahut önyargı
taşırsa şeytanidir. İnsanı insan yaparak erdemliğe ve halifeliğe ulaşmasını
sağlayan peşin hükümlerden ve nefsi duygulardan uzak yargısıdır.
Nefis yani benliğin düzen içinde biçimlenip
dengelenebilmesi maksadıyla Allah kurallar indirmiş, böylece kötülüğün elçisi
şeytandan sakınılabilmesi adına bencil tutku ve arzulardan alıkonulmasını
sağlamıştır.
İnsanın heva ve hevesi, şeytanın kontrolü
altındaki nefsidir, bu sebeple insanın iyiliğini istemeyeceğinden Allah’a karşı
asileştirir. Ancak nefsinin isteklerini değil de Allah’ın hükümleri dikkate
aldığında, nefsin baş edilemeyecek azgınlığa ulaşması engellenir.
İnsan bir kul olduğunu bildiği halde nefsini okşayan övgülere karşı pek
acelecidir ve vahye aykırı düşünce ve davranışlarından dolayı yapılan eleştirilere
tahammülsüzdür. Özellikle lider konumundaki dini ve siyasilerin nefisleri öyle
galebe çalmıştır ki, sanki hatadan münezzeh tanrılarmışçasına yanlışlarını
kabule yanaşmaz, eleştiride bulunanları ya da daha nazik bir ifadeyle kusurlarını
hediye edenleri düşman belleyerek yanından uzaklaştırır.
Vahye ters düşünen, davranan veya siyaset yapan kimseleri nasıl şiddetle
eleştirdiğim ve tepki koyduğum malumunuzdur. Velev ki babam ve kardeşim dahi
olsa taviz vermeyip adil olmakla emrolunmuş bir Müslüman olarak, asla nefsi bir
yargıya gitmem, dün kıyasıya eleştirdiğim birinin vahye mutabık doğrusuna şahit
olduğumda da kıyasıya över ve önünde siper olurum. Yaratıcı Allah’ta öyle
buyurmuyor mu?
Örneğin; Başbakan Erdoğan’ı vahye aykırı siyaset gütmesinden o kadar çok
eleştirmeme ve ağır ithamlarda bulunmama rağmen dik durmaya başlamasıyla
destekleyip arkasında olmam, maalesef bazı arkadaşların tepkisini çekmiş; şeriata
düşman bir batıla nasıl sahip çıkabildiğimi sorgulayanların yanında neredeyse
beni menfaat sağlamakla dahi suçlayanlar olabilmiştir. Doğru! Aslında beni safa
çekmek, yanına almak, peşinden sürüklemek, savundurmak çok kolaydır ve
bedelsizdir. Yeter ki Kur’an’ın emrettiği yolda olunsun ve azgına karşı dik
durulsun!
Eğer insan, dünkü yanlışını ertesi gün doğruya çevirmişse, asla nefsi bir
önyargıda bulunmayıp yanında biterim. Dolayısıyla bugün itibariyle küfür safına
karşı batıl etkileri taşısa da Başbakan Erdoğan’a destek olmak, her Müslüman ve
insanın vesvesesiz yükümlülüğüdür. Özü sağlam olanın söz ve davranışlarındaki
aykırılıkları baz alarak kendisini harcamak, kesinlikle doğru değil ve dinen de
yasaktır. Önemli olan onu yalpalandığı hakkın yoluna getirebilmektir. Ama özü
bozuk olanın söz ve davranışlarındaki doğruları da asla yanıltmamalıdır. Onun
için geçerli olan özdür! Boyaları dökülen veya bir kısım tadilat gerektiren bir
binayı temelden yıkar mısınız, yoksa onarır mısınız? Ancak sağlam değil ise
tadilatınız bir işe yarar mı?
Evet, “Kur’an Müslümanlığı sapıklıktır” diyebilecek kadar vahye savaş
açmış F.Gülen ile ne gibi nefsi ve çıkar çatışmam olabilir ki sert bir mücadeleye
girmiş olayım? Birçok Müslüman’ın zihin ve kalbini iğfal ederek İslam’dan
uzaklaştırıp batılla harmanladığı bir inanca götüren Gülen’i görmemezlikten
gelerek aleyhime Allah nezdinde delil mi vermeliyim? Aman ‘hocaefendidir’
toleransıyla küfrüne ortak mı olayım? Onunla ne için mücadele ediyorum; “Müslümansan
Allah’ın emrettiği gibi Kur’an’a tabi ol, değil isen Müslüman maskesi takarak
müminleri baştan çıkarma” diye! Çünkü Müslümanlar çok çeşitli
Lawrence’lere güvenmelerinin bedelini vatanlarıyla ödemişlerdir.
Ne zaman ki F. Gülen “Kur’an Müslümanı” olur,
işte o zaman tıpkı Başbakan Erdoğan’ın yanında yer almamın ötesinde önünde
kendimi siper ederim. Her kim Allah’ın hükümlerine kayıtsız-şartsız itaat
ediyor, ya da en azından ayetleri nefsine peşkeş çekerek yorumlara kalkışmıyor
ise, safında yer almak Allah’ın hükmüdür. Bir saniye sonrası için hayatta kalma
garantim yok ise, dünya nimetlerine karşı imanıma etiket koyabilmem mümkün
olabilir mi? Şu yazıyı bitirip dikkatinize sunmaya dahi yaşam teminatım yok ama
dünyadan sınırsız beklentilerim olabilmesi; insan olamayacağım gibi zırdeli bir
mahlûk olduğuma da açık bir kanıttır.
Nefis, nasıl ki şeytanı cennetten kovdurtup ebedi cehenneme mahkûm etmiş
ise, hiçbir konu ve ilişkinizde nefsi davranmayınız. Dolayısıyla ne sevginiz ne
nefretiniz ne muhalefetiniz ne de desteğiniz nefsi olmasın! Şeytanın insanlar
için bir biçim olduğu idrakiyle düşünce ve tavırlarınızı gözden geçiriniz ki,
akıbetiyle karşı karşı kalmayınız. Çünkü Allah için sevmek ve nefret etmek, imanın
ta kendisidir.
Hz. Ebu Zer (r.a) şöyle anlatıyor:
Bir gün Allah’ın Resulü (s.a.v) yanımıza çıkageldi ve topluluk halinde
oturan bize; “Allah’ın en çok sevdiği ameller
hangileridir, biliyor musun?” sordu.
Bir sahabi, ‘Namaz ve zekâttır’ dedi; diğer bir sahabi ise ‘Cihaddır’
cevabını verdi. Bunun üzerine Allah’ın Resulü şöyle buyurdu: “Allah’ın en çok sevdiği ameller, Allah için sevmek ve
Allah için nefret duymaktır.”
Kaynak: Ebû Davud Sünne 3, Müsned 5/146