Aman Yarabbi; bu nasıl bir iddia, bu nasıl bir
güven, bu nasıl bir irade, bu nasıl bir benlik, bu nasıl bir tanrısallık, bu
nasıl bir meydan okuma, bu nasıl bir mutlaklık, bu nasıl bir nefis!
“Ben bir tanrı değil
insanım; mutlak bir başarı için kulluğumu aşabilme iradem yok; Allah
dilemedikten sonra nasıl başarılı olabilirim; insanoğlunu etkileyebilecek
mutlak bir güce sahip değilim; Allah’ın takdiri olmadan yaprak dahi yere
düşmüyorsa ben ne yapabilirim; nasıl olur da Allah iradesini savuşturabilirim; yoldan
çıkmışı hangi güçle iflah edebilirim; Peygamberlerin başaramadığını ben nasıl
başarabilirim; karşımdakiler kulum olmadığına göre üzerlerinde bir yaptırımım
olabilir mi; bu tamamen nefsi üstün kılabilecek bir taleptir” gibi mazeretler Ak
Partice kabul görmeyecek, böylece teşkilatını tanrısallıkla kutsayıp başarıyı
yakalamayı tartışılmaz ve kaçınılmaz addetmektedir.
Kendini 10 yılı aşkın bir süredir iktidarda
bulunduran Ak Parti, savunduğu laikliğin çarkına girerek “tanrı akıldır”
felsefesini sindirebilmiş ki, başarı için hiçbir mazerete yer vermemektedir.
Başbakan Erdoğan, Allah’ın kendisine
lütfettiği iktidarlığının getirdiği böbürlenmeyle tıpkı Atatürk misali kendini
mağlup edilemez kabul ederek dilediğini yapabilecek bir kudrete sahip
düşüncesinden başarı için hiçbir mazereti onamaması, ya Allah’ın bir ortağı
olduğunu ya da akıl ve iradesiyle tüm kötülükleri ortadan kaldırabileceği
zannetmektedir.
Oysa
hiçbir nefis, kötülükleri istemeyeceği gibi barışa da karşı olmaz. Her nefis,
huzur ve güvende yaşayabilmek ve tehdit altındaki tüm tehlikelerden kaçıp
kurtulmak ister. Ancak her nefsin kendi doğruları için bir mücadelesi vardır. O
mücadele kimi zaman kanlı kimi zamanda kansız bir akış içinde hak, adalet ve barışa
odaklıdır. Lakin neyin barış neyin adalet getireceği seçimi nefislere terk
edildiğinden tartışmalar ve çatışmalar asla son bulmaz.
İyiliğin
temsilcileri nasıl Allah’ın elçileri peygamber ise, kötülüğünde temsilcisi de
yine Allah’ın elçisi şeytandır. Dolayısıyla iyi ile kötünün savaşı kıyamete
kadar sürecek bir yazgıyla tamamlanmıştır. Şüphesiz şeytanın bayraktarı olduğu
kötülüklere karşı peygamber taraftarları da iyiliğin hâkim kılınabilmesi için
insanlığın muhafazası adına mücadele etmekte ve kötülüğün nasıl engelleneceği
ile ilgili Yaratıcı’nın buyruklarını rehber edinmektedirler.
“İman
edenler Allah yolunda savaşırlar, inanmayanlar ise tağut (batıl davalar ve şeytan) yolunda
savaşırlar. O halde şeytanın dostlarına karşı savaşın; şüphe yok ki şeytanın
kurduğu düzen zayıftır.” Nisa 76
Ne var
ki laik rejimin iktidarı ‘analar ağlamasın, gençler ölmesin, kötülükler son
bulsun, barış gelsin ve ekonomi güçlensin’ gerekçeleriyle diyor ki; “(Hâşâ) Allah kim
ve ne bilir ki? Aklın tanrı olduğunu kabul eden laik ve hümanist düşünceye
itibar etmek varken neden Allah’ın meşakkatli buyruklarını önemseyelim?
Manasını anlamasan da oku Kur’an’ı, kazan cenneti! Hem Kur’an’ı laik siyasete
müdahale ettirerek çağdışı, yobaz ve irticacı gibi ithamlarla yaftalanmak
gururunuzu aşağılatmaz ve haçlılara dostluğumuzu bozmaz mı? Ayrıca iktidarı
kaybetmemi, zenginleştirdiğim ve dünya gündemine oturtturduğum ülkenin
yoksullaştırılmasını, itibarsızlaştırılmasını ve düşmanlarınızın başa gelmesini
mi istiyorsunuz? Din başka siyaset başkadır. Bana inanıp güvenin şeytan dostu
PKK’yı ıslah edip silahlarını bıraktırmak suretiyle kötülüklere son verecek ve
yarının güzel günlerini yaşatacağım.”
Madem ikna
yoluyla kötülükleri ortadan kaldırabilecek böylesi tanrısal bir etki ve güce
sahipler; Başbakan Erdoğan’a ve Ak Parti’ye tüm insanlığı kötülüklerden
kurtarıp sadece iyiliği egemen kılabilecekleri bir önerim var. Ak Partinin zihniyetine göre Allah’ın
teşvik ettiği savaş şeytanidir(!).
PKK
gibi lanetli bir zalim güruhunu kötülükten vazgeçirip Türkiye’yi huzur ve
güvene taşıdığını iddia eden; neden şeytanla da uzlaşarak dünyadaki kötülüklerine
son vermesin? Başarı için hiçbir mazereti kabul etmeyen bir iktidara, bu kolay
olsa gerek!
Malumunuz
üzere Hac ibadetinin bir yükümlülüğü olan Mina’daki şeytan taşlamada
milyonlarca hacı, her yıl şeytan taşlar ama hiçbiri şeytanla diyalog sürecine
girerek kötülüklerinden vazgeçmesi için barışa kalkışmaz.
Oysa şeytan dostlarıyla
barışı sağlayıp kötülüklerinden vazgeçiren Ak Parti, Başbakan Erdoğan’ın
önderliğinde topluca hacca giderek Mina’daki taşlama töreninde diyaloga geçmek
suretiyle işlettiği kötülüklerden vazgeçirecek süreci başlatsa, aynı sonucu
alamaz mı? Şeytan dostlarını ikna edebildiğine göre; neden şeytanı da ikna
etmesinler ki?
Haydi,
Başbakan Erdoğan ve Ak Parti! Gelin insanlık adına böylesi üstün ve yüce bir
görevi başarabilme iradesini insanoğlundan esirgemeyin. Her ne kadar ruhla
bedeni ayıran pozitivizm etkisinde kalarak din ile siyaseti ayırıştasınız da, bu
talebe siyasi çerçeveden bakarak laiklikle ters düşmeyin.
Bir de
yeni bir anayasa yapıyorlar. Millet Müslüman, Hıristiyan yahut Yahudi ama rejim
laik (dinsiz) ve putperest. Peki, o anayasa da Allah var mı, vahiy var mı, İslam
var mı, ayet var mı, Yaratıcı ve egemen olan Mutlak İrade var mı, Peygamber var
mı, YOK!
Ne
var? Laik ve putperest temelli anayasanın makyajla manipüle edilmiş hali!
Öyleyse Allah’a, Resulüne ve kitabına iman etmiş bir mümin, bu anayasayı onaylamasıyla
kâfir olmaz mı? Ama diyeceksiniz ki din ile siyaseti karıştırmayın, dinin
hükümleri siyasette bağlayıcı ve geçerli değildir, öyle olsa dahi akabinde
tövbe edersiniz; nasıl olsa Allah affedicidir.
“Ey
İnsanlar! Rabbinize karşı gelmekten sakının. Ne babanın evladı, ne evladın
babası namına bir şey ödeyemeyeceği günden çekinin. Bilin ki, Allah'ın verdiği
söz gerçektir. Sakın dünya hayatı sizi aldatmasın ve şeytan, Allah'ın affına
güvendirerek sizi kandırmasın.” Lokman 33
Müslümanların
anayasası Ku’an’ı Kerim’dir…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder