Eğri
kalpler hurdaya atılmadıkça; çözüm diye dayatılan sözde barışın güven ve aydınlık
getirebilmesi bir yana, devlete karşı dâhil intikam ve düşmanlığı derinden
körükleyecek, vicdanların fokurdamasıyla nefissel iknanın silkinip atılması
akabinde ülke mezbahaneye dönecektir.
Devlet, kendini meydana getiren ve
varlığının yegâne sebebi milletinin azılı düşmanıymış gibi iflah olmaz canileri
işledikleri yüzlerce katliama rağmen masumlarmış politikasıyla silahlarını
gömüp diledikleri yere göç ettirme toleransı, adalete dayanmayan kuvvetin nasıl
zalim olduğunu kanıtlamaktadır.
Kâinatın ruhu ve insan topluluğunun kutsi
bağı olan adaletin önemini kavrayamamış iktidar ve çıkar peşinde koşan hümanistler,
insanın daima muhtaç olduğu gıdasını elinden almakla hayatına değer verecek bir
şeyin kalmayacağını muhakeme edemiyorlar.
Olanları
geride bırakıp önümüze bakalım mantığı şeytani olup, insanlığın temelini tahrip
etmektedir. Çünkü bu mantık, kötülükleri tahrik edip azdıracak öyle bir
felakettir ki, şeytanın da yaptırmak istediğidir. İnsan, her şeyi görünüşten
ibaret sanmasından hilkatteki eşi ne kadar zalim olursa olsun insan belleyip
merhamet duyması, kötülüğün yaşatılmasına yegâne sebeptir.
Adaleti hiçe sayıp vicdani haykırışı hissetmeyen bir
devlet, ne kadar gösteri yaparak taklalarıyla beğeni toplasa ve doğru yolda
olduğu imajı sergilese de, adalet ve vicdanların sahibi Allah tarafından
tepetaklak edileceği mutlaktır.
Zalime karşı adil olmayan çözüme giderek halkının
geleceğini karartması kendi geleceğini de karartmakta, dolayısıyla lanetsi
karanlıktan aydınlık bir geleceğe çıkabilmesi mümkün olamayacaktır.
Barış adına müzakereye kalkışılan PKK’lı Kürtler,
yabancı bir düşman değil devletin vatandaşlarıdır. Dolayısıyla onları savaşan
taraftar değil ihanet eden acımasız asiler kategorisinde değerlendirerek
yaptırıma gidilmeli, adaletin gereği her vatandaşa uygulanan ceza onlara da
tatbik edilmelidir.
Unutmamalısınız ki Türkiye Cumhuriyetini kuran Atatürk
ve CHP’lilerde Osmanlı Devletinin vatandaşlarıydı. Onlar da devletlerine ihanet
ederek kökten yıkmak suretiyle diktatörlüklerini kurmuş ve aradan yaklaşık yüz
yıl geçmesine rağmen “Atatürk milliyetçiliği”
anayasaca teminat altına alınarak, karşı çıkanlar vatan hainliğiyle
yaftalanmışlardır.
Süreci tarafsızlıkla yorumladığımız da; o gün CHP ne
yapmışsa bugünde PKK aynısını yapmakta, nasıl Osmanlı Devletinin üzerine
Atatürk Devleti kurulmuş ise Türkiye Cumhuriyeti Devletini tamamen lağvetmeden
bağımsız bir Apo devleti kurmak istemektedirler. Eğer o doğru ise bu da doğrudur.
O yanlış ise bu da yanlıştır. Önyargıdan uzak bir serinkanlılıkla muhakeme
edildiğinde itiraz hakkı bulunmamalıdır. PKK’nın ki ihanet de CHP’nin ki
sadakat mi?
Hak ve adalet gereği her ikisi de yanlıştır; millet,
böylesi bağışlanamaz yanlışları sindirebildiği müddetçe huzur ve güvene
kavuşamayacak, çok daha beterlerine müstahak olacaktır.
Gerek CHP gerekse MHP’nin Atatürk milliyetçiliğini
savunarak geçmişteki yanlışa sahip çıkmak suretiyle PKK’lı Kürtlere karşı tavırları,
asla kabul edilebilir değildir. İnsanlık nezdin de hem CHP hem de MHP’nin ilke
ve düşünceleri PKK ile aynı olup, yanlışı ikrar etmeyenlerin bir başka yanlışı
eleştirebilmeleri ve karşı çıkmaları da adil değildir.
Eğer geçmişi
toz sanıp üflemekle temizlenseydi, gelecek var olmaz ve tarih tekerrür etmezdi.
Maalesef ektiğimizi biçmekte, nasıl ki CHP devlet
kuran ayrıcalığıyla meşruiyet kazanmış ise aynı yolu izleyen PKK neden olmasın?
Ancak her insanın kuvvetle karşı çıkması gereken PKK’lı
canilerin yargılanmamalarıdır. Geçmişteki CHP’li hainlere karşı diretilmemesi
ve yargılanmamaları sonucu gelişen olaylar nice olayları doğurmuş ve PKK’da ortaya
çıkarak harami yapıda gecekondu inşa etme hakkını kendinde görmek suretiyle
katledenin ve başkaldıranın yanına kar kaldığı anlayışına sarılarak meşrulaştırılmasını
talep etmiştir.
Geçmişteki adaletsizliklerden dolayı PKK’lı suçluları
hoş görüp geçiştirdiğimiz sürece, ülkemizin başı beladan kurtulmayacak ve Allah’ın
adı olan adalet, intikamını muhakkak alacaktır.
Her insan,
ortaya birçok gerekçe koyarak haklı olduğunu savunabilir ama o haklılığın adil
olup olmadığını aramaz. Nefsin insanları hükmetmesinden adalet biçilmiş, dolayısıyla
nefissel bir adalet türemiştir. Ki, o adalette şeytani olup, ancak haksızlığı
ve kötülüğü yayabilmek için varlığını sürdürür.
Evet, ben
de Müslüman olarak milliyetçiyim. Ancak ırkımın değil dinimin ve Hz. Muhammed
(S.A.V) milliyetçisiyim. Diğer bir tabirle ümmetçisiyim!
Ne olacak şimdi?
Biri Türk
milliyetçisi, biri Kürt milliyetçisi; ben de İslam ümmetçisiyim! Bu durumda hem
Türklerin hem de Kürtlerin hasmı mı oluyorum? Müslümanlığı kabul etmiş biri
olarak ırksal ve kültürel bir milliyetçiliği savunmam, dinime ihanet olmaz mı?
Bu durumda Türk veya Kürt milliyetçisi Müslüman olabilir mi?
Sonuç
olarak; PKK’lı katillerin yargılanmaksızın salıverilmeleri adaleti ve
vicdanları katletmek olup, bedeli hayal edemeyeceğinizden çok daha ağırdır.
PKK’lı Kürtler,
insanlıkta, barışta ve adalette samimi iseler; cani suçlularını derhal teslim
etmeliler ve işledikleri cinayetlerle ilgili yargı önünde durmamalıdırlar ki, hak
ve adaletten taraf oldukları kanıtlanmış olsun.
Eğer
iktidar, siyasetinin en mühim prensibini adalet yapsaydı, çözümle ilgili
olmazsa olmaz koşulu olarak suçluların gitmesini değil teslimini şart koşardı.
Adil
olmayan bir çözümü adilmiş gibi göstermek, ancak şeytanı bir yetenektir.
“Barış
zor savaş kolay” diyenler
bilmelidirler ki; onursuz, haksız, adaletsiz ve şerefsiz bir barış, insaniyet
adına gerçekten zordur. İnsanım diyen bir beşer, zilletsi bir barışı
hazmedemez. Şeytani bir yürek taşımak, gerçekten büyük bir cesaret ister. Çünkü
yaratıcı Allah, şeytani yürek taşıyanların en azılı düşmanıdır. Dolaysıyla kötü
ve adaletsiz bir barış, en şiddetli savaştan daha beterdir.
“Haksızlığa sapıp bütün insanların senin peşinden
gelmeleri yerine, adaletli davranıp tek başına kalman daha iyidir.” Mahatma Gandhi
“De
ki: Rabbim adaleti emretti. Her secde ettiğinizde yüzlerinizi O'na çevirin ve
dini yalnız Allah'a has kılarak O'na yalvarın. İlkin sizi yarattığı gibi (yine O'na) döneceksiniz.” Araf 29
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder