7 Nisan 2013 Pazar

Nefse zor olandan kaçıyorlar…


Eğri kalpler hurdaya atılmadıkça; çözüm diye dayatılan sözde barışın güven ve aydınlık getirebilmesi bir yana, devlete karşı dâhil intikam ve düşmanlığı derinden körükleyecek, vicdanların fokurdamasıyla nefissel iknanın silkinip atılması akabinde ülke mezbahaneye dönecektir.

Devlet, kendini meydana getiren ve varlığının yegâne sebebi milletinin azılı düşmanıymış gibi iflah olmaz canileri işledikleri yüzlerce katliama rağmen masumlarmış politikasıyla silahlarını gömüp diledikleri yere göç ettirme toleransı, adalete dayanmayan kuvvetin nasıl zalim olduğunu kanıtlamaktadır.

Kâinatın ruhu ve insan topluluğunun kutsi bağı olan adaletin önemini kavrayamamış iktidar ve çıkar peşinde koşan hümanistler, insanın daima muhtaç olduğu gıdasını elinden almakla hayatına değer verecek bir şeyin kalmayacağını muhakeme edemiyorlar.

Olanları geride bırakıp önümüze bakalım mantığı şeytani olup, insanlığın temelini tahrip etmektedir. Çünkü bu mantık, kötülükleri tahrik edip azdıracak öyle bir felakettir ki, şeytanın da yaptırmak istediğidir. İnsan, her şeyi görünüşten ibaret sanmasından hilkatteki eşi ne kadar zalim olursa olsun insan belleyip merhamet duyması, kötülüğün yaşatılmasına yegâne sebeptir.

Adaleti hiçe sayıp vicdani haykırışı hissetmeyen bir devlet, ne kadar gösteri yaparak taklalarıyla beğeni toplasa ve doğru yolda olduğu imajı sergilese de, adalet ve vicdanların sahibi Allah tarafından tepetaklak edileceği mutlaktır.  

Zalime karşı adil olmayan çözüme giderek halkının geleceğini karartması kendi geleceğini de karartmakta, dolayısıyla lanetsi karanlıktan aydınlık bir geleceğe çıkabilmesi mümkün olamayacaktır.

Barış adına müzakereye kalkışılan PKK’lı Kürtler, yabancı bir düşman değil devletin vatandaşlarıdır. Dolayısıyla onları savaşan taraftar değil ihanet eden acımasız asiler kategorisinde değerlendirerek yaptırıma gidilmeli, adaletin gereği her vatandaşa uygulanan ceza onlara da tatbik edilmelidir.

Unutmamalısınız ki Türkiye Cumhuriyetini kuran Atatürk ve CHP’lilerde Osmanlı Devletinin vatandaşlarıydı. Onlar da devletlerine ihanet ederek kökten yıkmak suretiyle diktatörlüklerini kurmuş ve aradan yaklaşık yüz yıl geçmesine rağmen “Atatürk milliyetçiliği” anayasaca teminat altına alınarak, karşı çıkanlar vatan hainliğiyle yaftalanmışlardır.

Süreci tarafsızlıkla yorumladığımız da; o gün CHP ne yapmışsa bugünde PKK aynısını yapmakta, nasıl Osmanlı Devletinin üzerine Atatürk Devleti kurulmuş ise Türkiye Cumhuriyeti Devletini tamamen lağvetmeden bağımsız bir Apo devleti kurmak istemektedirler. Eğer o doğru ise bu da doğrudur. O yanlış ise bu da yanlıştır. Önyargıdan uzak bir serinkanlılıkla muhakeme edildiğinde itiraz hakkı bulunmamalıdır. PKK’nın ki ihanet de CHP’nin ki sadakat mi?

Hak ve adalet gereği her ikisi de yanlıştır; millet, böylesi bağışlanamaz yanlışları sindirebildiği müddetçe huzur ve güvene kavuşamayacak, çok daha beterlerine müstahak olacaktır.  

Gerek CHP gerekse MHP’nin Atatürk milliyetçiliğini savunarak geçmişteki yanlışa sahip çıkmak suretiyle PKK’lı Kürtlere karşı tavırları, asla kabul edilebilir değildir. İnsanlık nezdin de hem CHP hem de MHP’nin ilke ve düşünceleri PKK ile aynı olup, yanlışı ikrar etmeyenlerin bir başka yanlışı eleştirebilmeleri ve karşı çıkmaları da adil değildir.

Eğer geçmişi toz sanıp üflemekle temizlenseydi, gelecek var olmaz ve tarih tekerrür etmezdi.     

Maalesef ektiğimizi biçmekte, nasıl ki CHP devlet kuran ayrıcalığıyla meşruiyet kazanmış ise aynı yolu izleyen PKK neden olmasın?

Ancak her insanın kuvvetle karşı çıkması gereken PKK’lı canilerin yargılanmamalarıdır. Geçmişteki CHP’li hainlere karşı diretilmemesi ve yargılanmamaları sonucu gelişen olaylar nice olayları doğurmuş ve PKK’da ortaya çıkarak harami yapıda gecekondu inşa etme hakkını kendinde görmek suretiyle katledenin ve başkaldıranın yanına kar kaldığı anlayışına sarılarak meşrulaştırılmasını talep etmiştir.

Geçmişteki adaletsizliklerden dolayı PKK’lı suçluları hoş görüp geçiştirdiğimiz sürece, ülkemizin başı beladan kurtulmayacak ve Allah’ın adı olan adalet, intikamını muhakkak alacaktır.

Her insan, ortaya birçok gerekçe koyarak haklı olduğunu savunabilir ama o haklılığın adil olup olmadığını aramaz. Nefsin insanları hükmetmesinden adalet biçilmiş, dolayısıyla nefissel bir adalet türemiştir. Ki, o adalette şeytani olup, ancak haksızlığı ve kötülüğü yayabilmek için varlığını sürdürür.

Evet, ben de Müslüman olarak milliyetçiyim. Ancak ırkımın değil dinimin ve Hz. Muhammed (S.A.V) milliyetçisiyim. Diğer bir tabirle ümmetçisiyim!

Ne olacak şimdi?

Biri Türk milliyetçisi, biri Kürt milliyetçisi; ben de İslam ümmetçisiyim! Bu durumda hem Türklerin hem de Kürtlerin hasmı mı oluyorum? Müslümanlığı kabul etmiş biri olarak ırksal ve kültürel bir milliyetçiliği savunmam, dinime ihanet olmaz mı? Bu durumda Türk veya Kürt milliyetçisi Müslüman olabilir mi?

Sonuç olarak; PKK’lı katillerin yargılanmaksızın salıverilmeleri adaleti ve vicdanları katletmek olup, bedeli hayal edemeyeceğinizden çok daha ağırdır.

PKK’lı Kürtler, insanlıkta, barışta ve adalette samimi iseler; cani suçlularını derhal teslim etmeliler ve işledikleri cinayetlerle ilgili yargı önünde durmamalıdırlar ki, hak ve adaletten taraf oldukları kanıtlanmış olsun.

Eğer iktidar, siyasetinin en mühim prensibini adalet yapsaydı, çözümle ilgili olmazsa olmaz koşulu olarak suçluların gitmesini değil teslimini şart koşardı.

Adil olmayan bir çözümü adilmiş gibi göstermek, ancak şeytanı bir yetenektir.

“Barış zor savaş kolay” diyenler bilmelidirler ki; onursuz, haksız, adaletsiz ve şerefsiz bir barış, insaniyet adına gerçekten zordur. İnsanım diyen bir beşer, zilletsi bir barışı hazmedemez. Şeytani bir yürek taşımak, gerçekten büyük bir cesaret ister. Çünkü yaratıcı Allah, şeytani yürek taşıyanların en azılı düşmanıdır. Dolaysıyla kötü ve adaletsiz bir barış, en şiddetli savaştan daha beterdir.  

“Haksızlığa sapıp bütün insanların senin peşinden gelmeleri yerine, adaletli davranıp tek başına kalman daha iyidir.” Mahatma Gandhi

“De ki: Rabbim adaleti emretti. Her secde ettiğinizde yüzlerinizi O'na çevirin ve dini yalnız Allah'a has kılarak O'na yalvarın. İlkin sizi yarattığı gibi (yine O'na) döneceksiniz.” Araf 29

Hiç yorum yok: