Allah ve Resulünün hükümlerini yapmamayı
günahkârlık, inkâr etmeyi ise kâfirlik olarak yorumlayan din adamları, hükmü
yerine getirmemenin münafıklık olduğunu vurgulamaktan kaçınırlar. Sonuçta
günahın affedilebileceği umudu vermelerinden günah işlemeyi dolaylı olarak
meşrulaştırırlar.
Oysa iman ettiğini ileri sürdüğü bir hükmü
yapmamakla inkâr etmek arasında bir fark yoktur. Nasıl ki münafıklık ile
kâfirlik arasında bir fark yok ise, iman ettiği şeyi yapmamakla inkâr etmenin
de bir farkı yoktur. Dolayısıyla inandığı halde yapmayanla inanmadığı halde inkâr
edenin farklı değerlendirilebilmesi mümkün değildir. Biri hain diğeri düşman!
Adamın biri zamanın zatına; ”Namaz kılmayan
kâfir olur mu” diye sormuş, o da, ”Kâfirlerde namaz kılmıyor” diye yanıtlamış.
“Allah erkek münafıklara da kadın
münafıklara da kâfirlere de içinde ebedi kalacakları cehennem ateşini vadetti.
O, onlara yeter. Allah onlara lanet etmiştir! Onlar için devamlı bir azap
vardır.” Tevbe 68
İnsan, her ne
işle iştigal ediyorsa da vahyin ortaya koyduğu kriterlere göre karakterleşmekte,
nefis veya Rahman doğrultusunda özleşmektedir.
Anadilde eğitim
gerekçesiyle tarihteki barbarları aratacak canavarlıkta milletimizi katleden ve
diri diri yakabilecek kadar gaddar bir PKK ile uzlaşı hem Allah nezdinde hem de
insaniyet adına haram ve affedilmez bir suçtur. Zaten güya Kürt kökenli toplum
adına giriştikleri hunharlıktaki mazeretlerinin anadilde eğitim hakkı olması,
taleplerinin nasıl nefsi olduğunu, böylece nefisleri gereği önlerine gelen her canlıyı
doğramakta sakınca görmeyen sapıklar, insan mı ki müzakereye kalkışılabilmekte
ve muhatap alınabilmektedirler?
Ki, kendini
Müslüman sayan bir Kürt, eğer anadilde eğitim hakkı adına PKK zulmünü meşru
sayabiliyor ve canilerin arkasında durabiliyor ise, vallahi billahi o Müslüman
değil münafığın ta kendisidir. Hatta vicdan ve muhakeme taşımayan vahşi bir yaratıktır!
Dilin Allah
nezdinde bir önemi ve yaptırımı varda ben mi bilmiyorum? Dil de ırk gibi Allah’ın
yaratma kudretini ortaya koyan ve tıpkı bitkiler misali renkten öte ne niteliği
ve bağlayıcılığı vardır? Allah, Peygamber Efendimizin dili olan Arapçayı dahi
şart koşmayıp farklı diller ve ırklar yaratarak zenginliğini insanlık hizmetine
sunmuşken; Kürtler şeytan mı ki, dil için insan öldürüyor ve isyan
çıkarıyorlar? Aynı yaklaşımım Türkler ve diğer milletler için de geçerlidir.
Her ne kadar
CHP Diktatörlüğü tarafından asimilasyona tabi tutulmuş isek de, uluslar arası arenada
Türk ve Türk bayrağı doğrudan İslam’ı sembolize ettiğinden terörist PKK istedi
diye vazgeçilebilmesi mümkün değildir. Ben bir Müslüman olarak nasıl Atatürk
milliyetçiliğini reddediyorsam, Müslüman Kürtlerde Apo milliyetçiliğini reddetmelidirler.
Adı çözüm
süreci olan şeytan yolu, “analar ağlamasın, gençler ölmesin, kardeş kardeşi
vurmasın” gibi manipülasyonlarla idamlık suçluların aklanması, ne Allah’ın ne
de hiçbir vicdanın kabul edemeyeceği bir iblis tezgâhıdır.
Oysa başta Sahabi
olmak üzere nice Müslümanlar küfrün karşısında Allah ve vatan adına genç
yaşlarda ölmemişler miydi, anaları ağlamamış mıydı? Peygamberimizin başkomutanlık
yaptığı savaşlarda baba-oğluna, oğlu-babaya, kardeş-kardeşe karşı savaşarak
birbirlerini öldürmemişler miydi? Neden Peygamber Efendimiz müdahale edip engellememişti?
Çünkü hak ve adalet uğruna kötü kim olursa olsun cezası ve katli farzdı.
Düşünün, ömrünü
savaş meydanlarında geçirmiş bu milletin yüz binlerce ecdadı neden şehit olmuş
ve anaları ağlamıştı? Onlarda günümüzdeki hezeyan gibi genç yaşlarda ölmeyip
düşmanla barış yapmak suretiyle yaşamalarına devam edemezler miydi? Analarının
kollarında saadet süremezler miydi?
Azılı zalimin
tehditlerini ciddiye alarak gerek yandaş yığınları gerekse haçlıların
baskılarıyla etki altında kalan Başbakan Erdoğan, değil toplumun tamamının
desteğini, arkasına dünyayı da alsa teröristlerce katledilen insanların geriye
kalan yakınlarının rızasını almadan Allah’ın gazabından kurtulabilmesi ve çözüm
diye sunduğu şeytan yolunu başarıyla sonuçlandırabilmesi imkânsızdır. Hani
öldürülenlerin yakınları rıza göstermeden devlet af edemezdi? Demek ki PKK’lı
teröristler istisna!
Nasıl bir akıl,
yargı ve izandır ki, silahları diledikleri yere gömüp ülkeyi terk etme serbestîsi,
eğer verilen taahhütlerin yerine getirilmemesi akabinde tekrar gömdükleri
yerden silahlarını çıkararak kıyıma girişme pazarlığıdır. Dünya yaratıldığından
bugüne kadar hangi devlet, teröristler yahut düşmanlarıyla böylesi bir pazarlığa
kalkışmış ve müsamaha göstermiştir?
Ayrıca silah
bulmak nedir ki; önemli olan silah değil o silahı ateşleyecek canilerdir.
Bugüne kadar rahatlıkla silah temin eden caniler, salıverilmeleri akabinde
silah bulup tekrar saldırmayacaklarının garantisi var mıdır? Destek aldıkları
düşman devletlerle de bir uzlaşma sağlandı mı?
Başbakan Erdoğan ifadesinde;”Çözüm
sürecinin önemli bir aşaması olarak süreci takip edecek, toplumsal desteği
perçinleyecek, çözüm iradesini güçlendirecek, toplumsal algıyı olumlu
istikamette geliştirecek, farklı kesimlerin görüşlerini değerlendirecek bir heyeti tespit
ettik” sözleri, içinde Allah rızası ve buyruklarının
önemsenmeyip zalim PKK’yı hidayete erdirmiş gibi iflah olduğu teminatı taşıyor
ki, inat ve ısrarla lanetlenmişlerle barışa ulaşabileceğini sanıyor. Öyleyse
Allah’ın uyarılarını dikkate almayıp Başbakan Erdoğan’a mı güvenelim?
Anlaşılacağı üzere; Allah, Resulü ve
hükümlerinin barınmadığı ve şeytanın bayraktarlığını yaptığı hümanist anlayış
çerçevesinde yürütülen çözüm süreci, Başbakan Erdoğan’ın nefsi bir zaaf içinde
olduğunu kanıtlamaktadır.
Başbakan Erdoğan’ın; “Tahriklere, sabotajlara, süreci bozmaya ve bulandırmaya yönelik girişimlere
karşı herkesin gücü nispetinde sürece dâhil olmasını özellikle rica ediyoruz” açıklaması, acımasız teröristlere işledikleri cinayetleri kazanç saydırtıp
adalet gereği hiçbir ceza almadan gitmelerine dâhil olmak ise ben, ne dinimi ne
adaleti ne de vicdanımı satarak taraf olurum.
Adalet ve vicdandan yoksun argümanları nefissel mantığa hitap
etmiş olsa da, zalim PKK ile girişilen süreç tamamen nefsi olup, şeytanın tahtı
olan nefiste ne devlete ne millete ne de insanlığa yarar değil dehşet getirir.
Allah’ın ve vicdanların razı olmadığı
harami bir çözümün refah değil felaket getireceği aşikârken, nasıl olurda
harama ve yıkıma teşvik edebiliyor?
Canı yanmış milletin elini taşın altına
sokmalarını istiyorlar. Müslüman milletimiz var olduğundan itibaren ne taşların
altına elini sokarak zaferler kazanmıştır. Ancak manipüle edilen taş, cehennem
ateşinin ta kendisi ise, bu nasıl bir taleptir?
Başbakan Erdoğan, “Biz destek verenlerle yolumuza devam ederiz.
Buradaki derdimiz başka; biz milletçe üzüm yiyelim, bağcı ile bizim işimiz yok”
diyor. Ancak hak ve
adaletten yana olan ve vicdan taşıyanlar böylesi bir yolda devam edemezler.
Ayrıca Hz. Âdem cennetteyken Allah, kendisine şu ağacın meyvesinden yeme demiş
ve şeytanın kendisini kandırmasıyla kovulmuştu. Acaba yenilen üzümde o ağacın
meyvesi gibi olmasın? Dolayısıyla asıl bağcı Allah olup, her Müslüman’ın
imanından ötürü bağcı ile işi vardır.
Şeytanla uzlaşma
ve işbirliği yapmanın ilk kuralı; YAPMA’dır. Dolayısıyla şeytan dostu PKK ile
girişilen çözümün selamet getirilebilmesine ne kadar çabalansa da, yaldızlı
sözler sarf edilse de, yığınların tamamı ikna edilse de, değil yetmiş akil
insan(!), yetmiş milyon akil insan görevlendirilse de; kahpece kıyılan,
parçalanan ve katledilen şehitlerin kanı, dul ve yetimlerin akan gözyaşları
üzerine güvenli bir yapı inşa edilemez.
Adaletten ve cezadan ödün vermeyen Allah’a rağmen mi yollarına devam ederek
çözümü gerçekleştirecekler?
Allah’ın laneti
zalimlerin üzerineyken her kim şeytan misali insanlara vesvese vererek çözümü
kurtuluş olarak dayatmaya kalkışır, biliniz ki korkunç bir yalan içindedir.
Kürtlerin
ayrılmak isteyip özerklik, federasyon veya bağımsız bir devlet kurma
taleplerine böylesine şiddetli bir muhalefette bulunmayabilirim. Zamanında 23 milyon
kilometre kare olan bir vatanımız vardı, şimdi ise 780 bin kilometrekare kaldı.
Sonuçta dünya Allah’ın arzı olduğundan vatanın nicelik büyüklüğü değil içinde hak
ve adalet var olmasıdır.
Yarın kıyamet kopacak dahi olsa PKK’lıların
yargılanmayıp ceza almaksızın salıverilmeleri apaçık Allah’a bir başkaldırı ve
millete ihanettir.
“Onlara: Allah'ın indirdiğine (Kitab'a) ve Resul'e gelin (onlara
başvuralım), denildiği zaman, münafıkların
senden iyice uzaklaştıklarını görürsün.” Nisa 61
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder