Dolayısıyla
o vahşeti işleyen (haşa)
Allah da!
Nefsine
tutsak insan bildiğini sanıyor ama hiçbir şey bilmiyor. Bilmediğini kabul
etseydi şeytanın adımlarını takip ederek hak ve adalete düşman kesilmezdi.
İyiliğin, asayişin ve barışın temini için
kötüye karşı ceza, suça göre uygulanmak mecburiyetindedir. Yaratıcı Allah, yarattığı
nefsi en iyi bilmesi, kalplerde saklananı ve geleceği takdir etmesi; makbul kullarına
karşı merhametinden dolayı kötüyle mücadele ile ilgili olarak kurallar
indirmiş, böylece insanların huzur ve güven içinde yaşayabilmeleri ve kötülüğü
şiar edinmiş azgınların toplumdan izole edilebilmeleri için hiçbir gerekçeye
sığınılmamasını ve acıma duygusuna kapılmamasını emretmiştir.
Suçlunun insan görünümünde olması nefsi
yargıyı doğurmuş, şeytan gizli bir rab olarak kötüye karşı merhamet duygularını
galebe çaldırmıştır.
Ruhtaki akıl ve duyguları yaratan Allah, yarattığı
kullarına duyduğu sonsuz merhametinden dolayı akıbetleriyle ilgili uyarılarda
bulunarak kötülükten ısrarla kaçınıp şeytanın takip edilmemesini, aksi takdirde
yakıtı taş ve insan olan cehennemde kalacaklarını bildirmiştir.
Sanki devletler, daha çok özgürlük ve daha
çok demokrasi gerekçesiyle kendilerini yok etmek isterlercesine sürekli yasa
değiştirir ve çoğaltırlar. Oysa Yaratıcı Allah, tüm kâinat için indirdiği
yasaların üzerinden asırlar geçmesine rağmen hiç değiştirmemiş ve
arttırmamıştır. Çünkü yarattığı canlılar ve kurduğu düzen özde aynıdır.
Ne var ki devlet, doymak bilmez nefisleri memnun edebilmek için
çıkardığı yasalarla suçları hazırlar, suçluyu da işlemesi için azmettirir.
Dikkat edilirse suçluları teşvik eden yasalar, ceza yasalarının yanında daha da
çoktur.
Nefsi yasalar, adaletsizliğin ve zulmün en
berbat şeklidir. Eğer yasalar, yüksekte olanları kayırıp sokaktakilerini
tahakküm altına alıyor ise, orada ayırımcılık, haksızlık, zorbalık ve zulüm var
demektir. Oysa Allah, her kim olursa olsun ister kral ister dilenci, ister
ebeveyn ister hasım olsun hak ve adaletten zerre kadar vazgeçilmemesini ve
insanlığın layık olduğu seviyede yaşayabilmesi için hakkaniyetle davranılmasını
emretmiştir.
Devletlerin halkı kendilerine uydurabilmek
için yasalara boyun eğdirmeye zorlaması özgürlük ve demokrasi de, Allah’ın hükümlerine
itaat mi kölelik ve gericilik?
Devlet, nefsi yasalarına karşı çıkanları ideolojisine
göre ya cezalandırıyor yahut düşünce hürriyeti yahut barış adına affedebiliyor ama
Allah, hiçbir ayırım gözetmeksizin ayetlerini inkâr eden, yalanlayan, itaat
etmeyen ve kötülük işleyenleri cehennemle cezalandırıyor. Kimilerini cezalarını
çekmeleri akabinde affedebiliyor. Dolayısıyla suç işleyenin cezasını çekmeden
cehennemden çıkarılmaması adaletin bir timsalidir.
Suçluları kayıran sözde insan hakları adına
iyi ile kötü müsavileştirilip insan seviyesinde tutulması, şüphesiz haksızlığın
ve adaletsizliğin ta kendisidir. İşte bu sebeple suçlular ve kötülükler
üremekte, şeytan hedefini tutturmaktadır.
“Allah'ın hoşnutluğunu gözetenle Allah'ın
hışmına uğrayan bir olur mu hiç? Berikisinin yeri cehennemdir. Cehennem ise ne
kötü bir varış noktasıdır.” Al-i İmran 162
Kimilerinin Allah’a ve hükümlerine baş
kaldırdığı halde yaptıkları iyilikler tamamen nefsi olup, psikiyatrı da Oidipus
Kompleksi diye geçen kendini yüceltebilmek amacıyla giriştiği nefsi yardımlardır.
Onun için temel düzen, neden ve kimin için yapıldığı üzerine oturmuştur.
Ancak suça meyilliler suçlunun ağır cezalara
çarptırılmalarına karşıdırlar. Hırsız değil isen hırsızın kolunun kesilmesine
karşı olunabilir mi? Katil, hain, terörist, tecavüzcü ve bozguncu değil isen,
idama karşı çıkmanın bir gereği olabilir mi? İyi olan kötüyü savunabilir mi? Suçsuz
olan suçluyu himaye edebilir mi? İnsan olan suçu kendine meslek edinmiş mücrime
insan diyebilir mi?
Allah için yapılan iyilikler, ibadetler ve
teslimiyetleri ilkellik, insan adına yapılanları ise ilericilik, özgürlük ve
demokratik gören nefsi anlayışlar, suçlunun eylemiyle misli olarak cezalandırılmasını
da aynı düşünceyle değerlendirirler.
Allah ne suçları ne cezaları ne de cehennemi
boşuna yaratmış, azıcık bir dünya menfaati için nankör ve hain insanoğluna hak
ettiği bedeli vermiştir. Merhamete layık olmayana merhamet etmek, Allah ve
insanlık düşmanlığıdır. Kötüyü nasıl iyileştiremezseniz, tövbe etmemiş ve
hidayete erdirilmemiş suçluyu da insanlaştıramazsınız.
Nasıl ki cehennem Allah’a günahkâr olarak
varanlar için ise, hapishaneler ve idam sehpaları da suç işleyenler için
olmalıdır. Ne acıdır ki suçluların konumlandırıldığı caydırıcı ve ıslah edici sözde
hapishaneler, daha çok azdırıcı konaklama mekânlarına dönüştürülmüştür.
Cehennemde suçlulara taviz verilmeyip iliklerine varana kadar azap uygulanıyor
ise, dünyada da hiçbir ödün verilmemelidir.
Eğer kötülüğü yapan ve kötülüğü kendisini
çepeçevre kuşatanlara insan gerekçesiyle acınılırsa, dünyayı kötülerden ve kötülüklerden
temizleyebilmek mümkün değildir.
Allah’tan değil de insanlardan korkanların
benlik ve gururları da fevkalade vahim bir çelişkidir. Yaratıcıya karşı benlik
ve gurur yaparlar ama kendi gibi yaratıklara kul olurlar. Bu durumda ceza ve azap
olarak cehennem hak değil midir?
,
Yaratıcı Allah ve elçisi Resulüne karşı
koyanların iyi olabilmeleri mümkün olamayacağından, Oidipus Kompleksi
taşıyanların düşünce ve davranışları yanıltmamalı, Yaratıcısına asi olanın
hilkatteki eşine iyi olabilmesinin imkânsızlığı temel alınmalıdır. Eğer
dünyadaki yasalar ve düzenler, cehennemsi bir yaptırıma gidebilseydi, insanlığın
var olduğu bir cennet doğardı. Bu sebeple afları mümkün olmayan nefse odaklı kâfir
ve münafıklara karşı ne kadar sert olunursa, o kadar huzur ve güvene kavuşulur.
“Ey
Peygamber! Kâfirlere ve münafıklara karşı cihad et, onlara karşı sert davran.
Onların varacakları yer cehennemdir. O ne kötü bir varış yeridir!” Tevbe 73
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder