Ya egemen olduğu
büyüklenmesinde bulunan insan öyle midir?
İnsan
ne kadar güçlü ve iktidar olsa da; mülke sahip olduğunu iddia etse de; hâkimiyeti
elinde bulundurduğu ahkâmı kesse de; aldığı tedbirlerle takdiri önlemeye
çalışsa da; olayların arkasını aydınlatmaya kalkışsa da; kaderin önüne set
çekmeye koyulsa da; bilgisine güvense de; fayda veya zarar verici olduğuyla
böbürlense de; üstün gelebilmek için düşüncelerde sınır tanımasa da; kendisine
muhtaç olunduğu kanısı taşısa da; verici ya da alıcı olmakla kibirlense de; varoluş
sebebini inkâr etse de; ebediyetlik nutukları atsa da; kul değil bağımsız ve
özgür olduğu hülyasıyla hakikate itirazda bulunsa da helak olmaktan
kurtulamamış, ince ayrıntısına kadar hiçbir şeyi bilememiş, bildiğini fiiliyata
geçirememiş, müdahaleden kaçınamamış, başına gelen musibetten sakınamamış, bazen
kaderi doğrultusunda sıyrılmış ise de kalıcılığını muhafaza edememiştir.
İdrak
edememenin ya da kavrayamamanın sebebi, o şeyi bilmemekle orantılıdır. Lakin bir
şeyi iyi bilebilmek için özünü yani teferruatını bilmek gerekir. Ancak bütün
ilimler hatmedilse bile yeterli değildir; ki, asıl olan bilinenin mutlak
surette yapılabilir iradesinin ortaya konabilmesi ve hiçbir gizem olmaksızın en
ince ayrıntılara hükmedilebilmektir.
Yaratıcıdan
çıkan ilk birlik ‘akıl’dır. Buna göre ruhlar, bedenler ve akıllar yaratılır. Aslında
beşeri güçlere atıfta bulunan ‘üst akıl’ nedir bilir misiniz; yaratıcı Allah’ın
Etkin Aklı’dır. Ancak seküler-laik düşüncede yaratıcı mevzubahis olmadığından Etkin
Akıl, üst akıl olarak beşere konumlandırılarak muhatap açısı edinilmektedir.
Yaratıcı
Allah’tan çıkan ilk birlik akıl; asla özgür ve mutlak bir güç değil, yaratıcının
Etkin Aklı’nın etkisi ve yönlendirmesi altındadır. İnsan zihninin özü
bilebilmeye yetili olsa da, her zaman biliyor demek değildir. Çünkü kendiliğinden
bilebilmesi mümkün olmadığından aktif güç olarak Etkin Aklın donanımına ihtiyacı
vardır. Bu sebeple akıllar arasındaki bilgi uçurumu ve dengesizlik apaçık bir
kanıttır.
Ne
bilgi ne irade ne düşünce ne de güç kendiliğinden gerçekleşmediği için mümkün
olabilen kuvvet ve kıymetler beşere yamanamaz. Bir yaprağın yere düşmesi dahi Allah’ın
dileğine bağlı ise, evrendeki her şey O’nun eseridir. Dolayısıyla Etkin Akıl, bilgi
sahibi olabilmesi için insan
zihnini dilediği ölçüde ya aydınlatır ya da karartır; böylece tüm
insanların pay aldığı tek bir Etkin Akıl’ın varlığı tartışılmaz kılınır.
Yoktan
var etme yani yaratıcı olabilme kudretine erişememiş insanın vahiy dışı her
düşüncesi, duygusu ve sözü yalandır; iddiaları ve vaatleri abartılıdır; kaderi
engelleyebilme gücü yoktur; hiçbir konuda irade sahibi olamayıp sadece araçtır;
her ne kadar istihbarı bilgilere sahip olsa dahi muktedir olabilme inisiyatifi
yoktur; ecelini kestirebilmesi mümkün değildir; fayda yahut zarar verebilme salahiyeti
fıtratını aşar; dilediğini gerçekleştiremez; aracı dahi olamamaktadır; rivayet, söylenti
veya dedikodu batıl yoldaki argümanlarıdır; az bilgiye sahip olduğundan çok şey
bildiğini sanır; ne istediğini bilmediğinden aslı dururken gölgenin peşinde
koşar; çözemediği ya da ulaşamadığı şeyleri manipülasyonlarla örtbas eder; Allah’ın
lütfettiklerini sahiplenir; sıkıntıya düştüklerinde Allah, rahata
kavuştuklarında ‘ben’ diyerek tutarsızlıkta yani münafıklıkta sınır tanımazlar;
suçlunun ne suç işleyeceğini bilemez; ne suçu ne de suçluları önleyemez; suçluyu
bildiği halde yakalayamaz; kalplerde saklı olanları bilemez; seküler-laik insan
hakları adına suçluyu muhafaza eder; didinip çabalayarak elindeki her türlü
bilgiye başvurur ama kaderce hükmedilen menfiliği müspet hale dönüştüren bir
irade ortaya koyamaz…
Dolayısıyla
insan bildiğini yaratıcı Allah’ın Etkin Aklı güdümüyle elde ediyorsa; Allah’a
karşı galebe çalabilmesi mümkün müdür? Allah’a karşı ayak diretmesinden pozitif
bir sonuç çıkarabilir mi? Allah’ı devletten, siyasetten ve dünya işlerinden
dışlayarak huzur ve güvene kavuşabilir mi? Bilmediklerini öğreten ve sahip
olduklarını veren Allah’a nankörlük ve hainlik yaparak selamete kavuşabilir mi?
Yapılan dualar kabul görür mü; dilekler karşılık bulur mu?
“Sana ruh hakkında soru sorarlar. De ki: Ruh,
Rabbimin emrindendir. Size ancak az bir bilgi verilmiştir.” İsra 85
“Karun ise:
O (servet) bana ancak kendimdeki bilgi sayesinde verildi, demişti. Bilmiyor
muydu ki Allah, kendinden önceki nesillerden, ondan daha güçlü, ondan daha çok
taraftarı olan kimseleri helâk etmişti. Günahkârlardan günahları sorulmaz (Allah
onların hepsini bilir).”
Kasas 78
“İnsana bir
zarar dokunduğu zaman bize yalvarır. Sonra, kendisine tarafımızdan bir nimet
verdiğimiz vakit, «Bu bana ancak bilgimden dolayı verilmiştir» der. Hayır o, bir imtihandır, fakat
çokları bilmezler.” Zümer 49
“Bilmez
misin ki, Allah, yerde ve gökte ne varsa bilir? Bu, bir kitapta (levh-i mahfuzda) mevcuttur. Bu (eşya ve olayların bilgisine
sahip olmak), Allah için çok kolaydır.”
Hac 70
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder