Gerek dışarıda gerekse
içerde geri kalan sokaksal örgütler, sadece yamalardır.
Allah’ı
siyasetten yani devlet yönetiminden ayrı tutan seküler-laik düşünce ve düzenlerin
tamamı terörizmdir.
Terör,
toplumu korkutmaya ve yıldırmaya yönelik bir eylem olup, silahlı yahut silahsız
olunması, amaç ve hedefi hasebiyle bir önem taşımamaktadır. Çünkü fitne, Bakara
Süresi 191. ayetinde bildirildiği üzere adam öldürmekten daha kötü bir günahtır;
suçtur!
Hatta
silahsız terörün verdiği tahribat ve çıkardığı kaos, silahlı terörden bin kat daha
etkili ve yıkıcıdır. Unutulmamalıdır ki, silahın verebileceği zarar ile
fitnenin kapsayacağı tesir, tahmini imkânsız bir boyuttadır.
Terör kavramı diğerleri gibi öyle manipüle
edilmiştir ki, devletler dışında haksızlık ve adaletsizlik yapanlar yaftalanmış;
böylece devletlerin soyutlanmasından ötürü terör anlayışı kısırlaştırılmıştır.
Oysa terör veya teröristlikle ilgili hükmün kimin verdiği inisiyatifi baz
alındığında; yaratıcı Allah’a karşı isyan üzerine kurulmuş seküler-laik
devletlerin tamamı terörün ta kendileri olmalıdır ama nefsani kararlar aslını
değil sokaktaki gölgeleri yani azmedilenleri öne çıkarmasından dünyadaki terör örgütlerinin
esası devletler muaf tutulmuştur.
Seküler-laik
toplumlukların egemen olduğu devletlerde tek şey yalandır! Yerde ve gökte ne
olduğunu bilmeyen; ayrıntısına inemeyen; eşya ve olayların bilgisine sahip
olmayan; dilediği kaderi yazamayan; düşüncesini fiiliyata geçiremeyen; ecelini
bilmeyen; ölümlü yani varlığının sonu olan; fayda ya da zarar veremeyen; halleri
ve hadiseleri tayin ve tespit edemeyen; her şeyi bilemeyen ve her şeye güç
yetiremeyen; istediğini istediği gibi yapamayan; bütün zaman içinde her yerde
hazır ve nazır olamayan insan, iddialarının aksine terörist olduğu
tartışılmazdır.
Dini siyasetten ayırmak ne demektir bilir
misiniz; Allah hâkimiyetini devlet düzeninden ilga etmektir. Yoksa ifade
edildiği gibi din işleriyle devlet işlerini ayırmak gibi yüzeysel bir anlam
içermemektedir. Toplumdaki dinin Allah’ı işaret etmesinden manipülasyonlara
gidilip Allah yerine din kullanılarak öyle bir aldatılma sağlanmış ki, laikliği
devletin dinler karşısında tarafsız olduğu savunusuyla Allah karşıtlığı kamufle
edilmiştir. Oysa yaratan ve dinleri paylaştıran Allah olduğuna göre; herhangi
bir zulmün, ayırımcılığın ve adaletsizliğin olabilmesi mümkün müdür?
Örneğin
terörle ilk kez CHP ile tanışan Müslüman Türk milleti, bir terör örgütünün
ilkeleriyle devlet olunması akabinde millete verilen yetki, asla tabeladan
öteye gitmemiştir. Baskı, korku ve tehditle milleti sindirmeye çalışan CHP
diktatoryası, bir milletin başına gelebilecek öyle büyük bir şerdir ki, halk
düşmanlığı halk adına yapılarak, gayrimeşru ilişkideki ya da uyuşturucu
kullanımdaki tatmin misali önce haz duydurmakta sonra krize götürmektedir.
Öyle
ki, halen anayasa ilkeleri adına CHP diktatoryasının etkisinde olan diğer tüm
siyasi partiler, milleti değil CHP’yi gözetip politika yapmak suretiyle halkın
büyük bir çoğunluğuna ihanet edebilmektedirler. Oysa karar yani irade,
anlayışlarına göre millette olması gerekirken, CHP devletinde bulunmaktadır. Böylece
millet öyle kandırılmaktadır ki, zincirlerinden kurtulamayan sözde vekiller, milletin
önüne attıkları batıl yemlerle ağlarına düşürüp midelerine haram sokabilmektedirler.
O haram lokma nedir biliyor musunuz; “ALLAH ALLAH” nidalarıyla canlarını veren
şehitler ve geriye bıraktıkları dul ve yetimlerdir.
Hani hâkimiyet
kayıtız-şartsız milletindi! Hani nasıl ve neyle yönetileceği kararını sadece
millet verirdi!
Azınlığın
tahakkümü altında olan çoğunluk öyle mahkûmdur ki, sebebi millerin ta kendisi
ve seçtiği vekillerdir! CHP cumhuriyetinin ilkeleri güdümündeki bir millet,
devlet, meclis, yasama, yürütme ve yargı organları hak ve adaletle hükmedemez! Çünkü
hükümlerinde Allah yoktur! Nasıl ki Allah’ın hükümlerini vahiyden koparmışlar
ise; milletin din ve namusunu takılmayarak CHP ilkelerine peşkeş çekilmiştir.
Dolayısıyla sürdürülen seküler-laik düzen milletin değil doğrudan haçlı-siyonistlerin
güdümündeki CHP buyurganlığı olup, bugüne değin değiştirilemez denen anayasa
maddeleriyle ilgili hiçbir referanduma gidilmeyerek millet üzerindeki
totaliterlik, manipülasyonlarla meşrulaştırılmıştır. Ancak CHP ilkelerini
değiştirmeye cesaret edemeyenler, vahyi deştirmede asla kesilebilmektedir.
Seküler-laik
düşünceler, hatta ölümlü insan kimdir ki, gücü, bilgisi, makamı ve iktidarı ne
olursa olsun sözüne itibar edilebilsin? Ölümlü oldukları bilindiği halde
kestiği ahkâmlara nasıl inanılarak rehber edinilebilmektedir? Bir geleceği
olmayanın başkalarına gelecek vaat edebilmeleri mümkün müdür? Eğer yaratıcıları
Allah’a meydan okuyabilecek birer tanrı seviyesinde iseler, neden sıkıntılara
mağlup olup diledikleri düzenle kalıcı bir huzur ve güveni inşa
edememektedirler? Ölüm, hiçliği kanıtlayan bir son değimlidir ki, ölümlüye
güvenilerek umut bağlanılabilmektedir? Ölüme karşı koyamayan bir düşüncenin ne
kadar yalancı olduğu apaçık bir ispat değil midir?
Her olayın ardında
yaratıcı Allah’ın olduğu apaçık ortada ise, düzen kurabilmeye ve istenmeyeni
engellemeye kimin gücü yetebilir? Herhangi bir beşer, Allah’ı ve yazdığı kaderi
etkileyip değiştiremeyeceğine göre; nasıl oluyor da seküler-laik bir iradenin
üstünlüğüne ve muktedirlik otoritesine vurgu yapılarak teröre ve satanizme
koşulabilinmektedir? Allah, indirdiği kitap ve hükmettiği kader hiç değişmeyip
yenilik kazanmadığı halde; köksel herhangi bir değişimin ve yeniliğin ihtimali
mümkün müdür? Dolayısıyla değişim ve yenilikten maksat öz yani kader değil ise,
kozmetik ürünlerle mi ‘yaratıcılık’ ahkâmı kesilebilmektedir?
İnsanı yaratan ve
sahip olduklarını veren kim ise, kural koymada O’nun hakkıdır. Yaratılan beşer,
yaratıcısı Allah’ın kurallarına uymakla yükümlüdür. Uymadığı takdirde terörist
olur ve kaos meydana gelir. Bu sebeple dünya anarşiden geçilmemekte; her nefsin
doğru ve yanlışları bumerang misali kendilerine öyle dönmektedir ki, acı ve
dehşetin tadını yaşamaktadırlar. Dolayısıyla kendine merhamet etmeyen bir kula,
ne bir başkası ne de Allah merhamet eder!
“Ey iman
edenler! Adaleti titizlikle ayakta tutan, kendiniz, ana-babanız ve akrabanız
aleyhinde de olsa Allah için şahitlik eden kimseler olun. (Haklarında şahitlik
ettikleriniz) zengin olsunlar, fakir
olsunlar Allah onlara (sizden) daha
yakındır. Hislerinize uyup adaletten sapmayın, (şahitliği) eğer, büker (doğru şahitlik etmez), yahut şâhidlik etmekten kaçınırsanız (biliniz ki) Allah yaptıklarınızdan haberdardır.“ Nisa 135
“Bizim ayetlerimizi
yalanlayıp da onlara karşı kibirlenmek isteyenler var ya, işte onlara gök
kapıları açılmayacak ve onlar, deve iğne deliğine girinceye kadar cennete
giremeyeceklerdir! Suçluları işte böyle cezalandırırız! “
Araf 40
“Ey iman
edenler! Eğer küfrü imana tercih ediyorlarsa, babalarınızı ve kardeşlerinizi veli edinmeyin. Sizden kim onları dost
edinirse, işte onlar zalimlerin kendileridir.”
Tevbe 23
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder