Hangisi daha
şedittir; düşmandır; sapkındır; inkarcıdır; asidir; şirk koşucudur; fitnecidir;
bozguncudur; hilekardır; sihirbazdır…
Şeytanı şeytan kılan ırkı mıdır; yoksa asiliği, şirki ya da
kötülüğü müdür?
“De ki: İnsanların kalplerine vesvese sokan, pusuya çekilen cin ve
insan şeytanının şerrinden insanların Rabbine, insanların Melikine, insanların
İlâhına sığınırım!” Nas Suresi
Allah, cin ve insanları zatına kulluk yapmaları ve indirdiği
hükümlere kayıtsız-şartsız itaat etmeleri için yaratmış; aksi düşünce ve
davranış içinde olanları şeytanlıkla, diğer bir ifadeyle tağutlukla yaftalamıştır.
İnsanoğlu yaratılmadan önce yaratılmış ve hatta melekler seviyesine çıkarılmış olan
cinler, tıpkı insanlar üzerinde farz olan hükümlere harfiyen uyarlarken,
insanoğlunun yaratılmasıyla birlikte bir kısmı kibre ve bozgunculuğa kalkışarak
şeytanlıkla damgalanmışlardır. Tıpkı insanlar gibi!
Ancak cinsi şeytan, asla yaratıcısı Allah’ı inkar etmediği
gibi hiçbir varlığı da ortak koşmamıştı. İnsan ise cinsi şeytanın sınırlarını
da aşarak zalimlikte öyle hadde ulaştı ki, cinsi şeytanın dahi cüret etmeye
korktuğu fiilleri işlemeyi zafer ve üstünlük sandı.
Kısa ömründe Allah’a karşı meydan okuyarak hakkında yazılan
kaderi ve kulluğunu aşmaya çalışan insan, cinsi şeytan gibi hakkında yazılana
razı gelmemiş, Rabbini tanımamış ve yaratıcısının karşısında güçsüzlüğünü kabul
etmeyerek hakimiyet hezeyanında bulunabilmiştir.
Öyle ki, varoluştan itibaren iyi-kötü, güzel-çirkin,
faydalı-zararlı ve hayır-şer ne varsa kabullenerek dünyaya gözlerini açmasıyla
serüvene başlayan insan, cinsi şeytan misali kaderine boyun eğmeye ayak diretmekle
kalmayıp çok daha ileri giderek savaşa girişmiştir.
“(Hesapları görülüp) iş bitirilince, şeytan diyecek
ki: «Şüphesiz Allah size gerçek olanı vâdetti, ben de size vâdettim ama, size
yalancı çıktım. Zaten benim size karşı bir gücüm yoktu. Ben, sadece sizi çağırdım,
siz de benim davetime hemen koştunuz. O halde beni yermeyin, kendinizi yerin.
Ne ben sizi kurtarabilirim, ne de siz beni kurtarabilirsiniz! Kuşkusuz daha
önce ben, beni (Allah'a) ortak koşmanızı reddettim.» Şüphesiz zalimler için
elem verici bir azap vardır.”
İbrahim 22
Allah’ın koyduğu ölçüler dışında ölçüler koyan kimse ya da
topluluğa; diğer bir ifadeyle Allah’ın indirdiği hükümlere muhalif olan ve
onların yerine geçmek üzere hükümler getirene ne denir? TAĞUT!
Tağut, Allah'a karşı isyan etmekle beraber O'nun kullarını
kendisine doğrudan yahut dolaylı yollardan kul edinmek gayretinde olandır. Bu
sebepten dolayı bir insanın Müslüman olabilmesi için tağutu kökten reddetmesi yetmez;
ameliyle yani uygulamaları ya da davranışlarıyla da kanıtlamak zaruriyetindedir.
Türkiye dahil olmak üzere yeryüzünde yürürlükte olan seküler-laik-demokrasi
rejimlerin yani siyasetin tamamı beşerî rejimler olup, hükümlerini kendileri
koymaktadırlar. Dolayısıyla da Allah'ın hükümlerine muhalefet etmektedirler. Bu
sebeple vahiy ve sünnet dışı rejimlerin hepsi tağutlukla yaftalanmıştır.
Mamafih her ne şekilde olursa olsun, insanlar tarafından konulmuş ve Allah'ın hükümlerine muhalefet eden hükümlerin "tağut" olarak isimlendirildiği; Kur’an’i bir gerçektir.
Mamafih her ne şekilde olursa olsun, insanlar tarafından konulmuş ve Allah'ın hükümlerine muhalefet eden hükümlerin "tağut" olarak isimlendirildiği; Kur’an’i bir gerçektir.
Bir kişi, toplum ya da ülke Allah'a, peygamberlere, ahiret
gününe, meleklere, kitaplara ve inanmakla mükellef olduğu bütün hususlara
inandığını açıklasa, fakat demokratik, lâik, sosyalist, kapitalist gibi seküler
rejimlerden herhangi birinin hükümlerini kabul edip itaat ederse o kimsenin
irtidadına (dinden çıktığına) hükmedilir. Zira insanları yaratan Allah'tan
başkası, insanların nasıl idare olunacağı hususunda ve onların sosyal
yaşamlarına yönelik hükümler koyma yetkisine sahip değildir. Çünkü hüküm koyan
insan, o hükme tâbi olmasını istediği insanlardan üstün, yetkili ve herhangi
bir ayrıcalığa sahip değildir.
Kendilerinde, siyasetlerinde ve devletlerinde seküler
yetkiler gördükten sonra, Allah'ın indirdikleriyle hükmetmeyip, heva ve
hevesleri doğrultusunda hükümler koyanlar aynı zamanda "ilahlık"
iddiası içindedirler. Dolayısıyla Allah’ın hükümleri dışında hüküm koyanlar ve
o hükümlere tâbi olanlar da, tevhid akîdesinin dışına çıkıp kâfir olurlar!
İnsansı şeytanlar yani tağutlar geçmiştekilerden daha felaketsidirler.
Peygamber bulunsun veya bulunmasın, her dönemde tağutlar varlıklarını korumuş
olsalar da, bugün daha çetindirler. Çünkü inandıklarını iddia eden toplumlarda
tağutlaşmışlardır. Dolayısıyla tağut, sadece eski kavimlerde ortaya çıkıp
yaşama imkânı bulan bir güç değildir. Tağut, bugün de Müslüman’ın en büyük
düşmanıdır. Tağut, devlet sistemlerini, ahlâki değerleri ele geçirmiş ve onları
Müslüman’a zarar verecek bir hale dönüştürmüştür. Kısaca tağut, Müslüman’ı dört
yanından kuşatmış bulunmakta ve Müslüman’a hayat hakkı tanımak istemeyerek
ancak hümanist yani seküler insani çerçevede bir hak tanımaktadır.
Böylece
tağutların hükümlerine göre yönetilen ülkelerin
tamamı "Dâr'ul-Harp" durumundadırlar. Tağutun hüküm sürdüğü
beldelerde yaşayan bütün müminlerin, din Allah'ın oluncaya, Allah'ın
indirdikleriyle hükmedilinceye kadar cihad etmeleri farzdır. Bu cihaddan kaçıp,
tağutun hükmüne razı olanlar ise, ister bilerek, ister bilmeyerek yapsın; kâfir
olma durumundadırlar.
Bu gerçekler ışığında İslam olduğu sanılan Türk Milleti’nin nasıl
tağutluk rejimi altında olduğu; vahyin ve sünnetin hükmettiği Müslümanlıkla
şereflenmediği apaçık ortadadır.
“Sana
indirilene ve senden önce indirilenlere inandıklarını ileri sürenleri görmedin
mi? Tâğut'a inanmamaları kendilerine emrolunduğu halde, Tâğut'un önünde
muhakemeleşmek istiyorlar. Halbuki şeytan onları
büsbütün saptırmak istiyor. “ Nisa 60
“Fitne
ortadan kalkıncaya ve din tamamen Allah'ın oluncaya kadar onlarla savaşın! (İsyana) son verirlerse şüphesiz ki Allah onların
yaptıklarını çok iyi görür.” Enfal 39
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder