Hem
Müslüman olmak hem de İslami harekete yani tevhide karşı olmak ne yaman
çelişki!
İslam, yalnızca Allah’a kayıtsız-şartsız
teslim olmak ve indirdiği hükümlere nefsi arzu ve istek katmaksızın bütünüyle
boyun eğip itaat etmektir.
Ne var ki, İslam’ın özü olan anlam ve
mahiyete değil de hangi kökten türediğine atıfta bulunarak manipülasyona
kalkışmak suretiyle üstü örtülü iradesel ortaklık gütme demokratik ve hümanist
düşünce; İslam’ın Arapçada “s-l-m” kökünden türediğini, dolayısıyla barış ve
sulh anlamı taşıdığına vurgu yapar, böylece Mutlak İrade’ye mecburiyeti
gizlemeye çalışır. Velev ki, doğrudan sulh ve barış ihtiva etmiş olsa dahi
barışın yaratıcı Allah’tan başkası ile olabilmesi hiçbir fayda getirmeyeceği
gibi, büsbütün lanet getirir. Allah ille barış içinde olmayanın beşerle barışı
imkânsızdır. Çünkü beşer ile barışı ancak Allah mukim kılabilir ve koyduğu
sınırlar çerçevesinde barış mümkün olabilir.
İslami hareket ise Kur’ani olmaktır.
Kur’an’ın hükmettiği ilkelerde ümmet bütünlüğü içinde Kur'an'ın evrensel değerleri doğrultusunda bir araya gelip kökeni,
ırkı, milleti ve ulusu vs. ne olursa olsun her inanmış kişinin tevhid çatısı
altında toplanmasıdır. Bu bağlamda, toprak, bölge, soy, kavim, dil gibi
unsurların belirleyicilik ve üstünlük özellikleri yoktur; kesinlikle hiçbir imtiyaz
kabul edilmemektedir.
Bu sebeple Allah, ancak müminler kardeştir;
dosttur; birbirlerinin velisi, yardımcısı, destekçisi ve sırdaşıdır
buyurmaktadır. Böylece müminin mümine malını ve canını haram kılmış; nefsi
hiçbir çıkar arayışı gütmeksizin kendi adı ve hükümleri egemenliğinde barış
içinde yaşamalarını şart koşmuştur. Ancak batıla kaymış, batılla işbirliğine
girerek kurallarını kabullenip yol edinmişler her ne kadar Müslüman kimliği
taşısalar da tevhid çemberinde olmadıklarından Müslümanlıkları sözden öteye
geçmemektedir.
Sonuç olarak, İslam yahut İslami Hareketin amacı, iktidarların küfrü yani batıl güçlere ait olduğu coğrafyalarda, hâkimiyeti Allah adına ele geçirmeye çalışması, hiçbir şart ve koşulda batıla taviz vermeyip, Ku’an’ı düzen olarak hayata geçirme mücadelesidir. Dolayısıyla düzenleri ile egemenlik iddiasında bulunan beşerden yetkiyi alarak, Allah’a teslim etmesidir.
“Fitne ortadan kalkıncaya ve din tamamen Allah'ın oluncaya kadar onlarla savaşın! (İnkara) son verirlerse şüphesiz ki Allah onların yaptıklarını çok iyi görür.” Enfal 39
Başta Cumhurbaşkanı Erdoğan olmak üzere İslam kimlikli liderler, Allah’ın hükümranlığı ve indirdiği hükümlerin hâkim olmaması için İslami Hareketlerin tamamına karşıdırlar; insanlığa karşı terör işledikleri gerekçesiyle batılla aynı safta birleşerek, ortak düşman kabul ederler. İslam olduğunu bildirenin İslami düzene karşı savaşabilmesi İslam olabilir mi?
Seküler demokratik düzenin tartışılmaz tek düşmanı cihaddır. Cihadı kendi egemenlikleri için “şer” bulan İslam karşıtlarının düşmanlıkları anlaşılabilir de, sözde İslam olduklarını ikrar edenlerin düşmanlıklarına ne demeli? “Cihad, hıristiyan uygarlığı için şerdir.” George W. Bush
Allah’ın Kur’an’da en çok emrettiği ve karşılığında cenneti vaat ettiği hüküm olan cihadı “aşırılık” düşünmek ne demektir biliyor musunuz; Allah’ı (haşa) teröristlikle suçlamak ve peygamberliğini cihad yaparak geçirip İslam’ı yeryüzünde hakim kılmaya çalışan Hz. Muhammed (s.a.v)’i terör örgütü kurmakla yaftalamaktır.
Kur’an hükümlerini aşırı bulurcasına sanki
Peygamber Efendimiz Allah’a karşı gelmişçesine “orta yolu” tavsiye etmiş gibi
hezeyanda bulunanların batılı savunma arayışları fevkalade vahimdir. Peygamber,
Allah’ın hükümlerinden dışarı çıkmamış, ne vahyetmişse ona itaat edip yapmış,
dolayısıyla ne bir kelime sarf etmiş ne de ilavede yahut eksiltmede
bulunmuştur.
İslam, nefsi gerekçelerle savaşı ve insan
öldürülmesini kabul etmeyeceği gibi en basit bir kavgaya hatta tartışmaya da izin
vermez. Savaşlar, mücadeleler ve öldürülmeler, ancak Allah adına ve Allah’ın
koyduğu sınırlar çerçevesinde yapılır. Dolayısıyla kimilerinin iddia ettiği gibi
“İslam bir kişinin öldürülmesini tüm
insanlığın öldürülmesi olarak görür. Bir insanın hayat bulmasına aracı olmayı
ise tüm insanlığın hayat bulmasına aracı olmak olarak görür” yaklaşımı
tamamen nefis odaklı mücadeleler içindir. Ki, madem insan öldürülmesine karşı
bir hümanist tavır içindeler, her bir ülkenin dünya nüfusunu ortadan
kaldırabilecek silahlanmalarına ne demeli? Ancak egemenlikleri mevzubahis
olunca bombalarıyla o çok düşündükleri insanları parçalarlar; sıra Allah’ın
egemenliği ile ilgili cihada gelince ise hümanist kesilip ahkâmda sınır
tanımazlar.
İslami harekete ve cihada şiddetle karşı
çıkan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ifade ettiği gibi, “'Biz İslamız' veya 'Müslümanız' demekle
Müslüman olunmuyor.”
İslam, hak ve adalet; İslami Hareket de barışı,
hak ve adaleti tesis etmektir. Dolayısıyla kötünün hükmettiği bir dünyada
iyinin hâkim olabilmesi için cihadsız yani savaşsız bir İslam, ancak
şeytanı-batılı galebe çaldırır. Lakin batılında iyilik adına hareket ettiğini,
dolayısıyla iyilik nedir diye soracak olursanız; Allah’a ve hükümlerine
itaattir. Gerisi kötüdür, sömürüdür, batıldır, şeytanidir, haksızlık ve
adaletsizliktir.
Bu
sebeple İslami Hareketi ve cihadı terörle özdeşleştiren Müslüman olabilir mi?
“Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse (bilsin ki) Allah, sevdiği ve kendisini seven müminlere karşı alçak gönüllü (şefkatli), kafirlere karşı onurlu ve zorlu bir toplum getirecektir. (Bunlar) Allah yolunda cihad ederler ve hiçbir kınayanın kınamasından korkmazlar (hiçbir kimsenin kınamasına aldırmazlar). Bu, Allah'ın, dilediğine verdiği lütfudur. Allah'ın lütfu ve ilmi geniştir.” Maide 54
“De ki: Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, hısım akrabanız kazandığınız mallar, kesada uğramasından korktuğunuz ticaret, hoşlandığınız meskenler size Allah'tan, Resulünden ve Allah yolunda cihad etmekten daha sevgili ise, artık Allah emrini getirinceye kadar bekleyin. Allah fasıklar topluluğunu hidayete erdirmez.” Tevbe 24
“Allah ve Resulü bir işe hüküm verdiği zaman, inanmış bir erkek ve kadına o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Her kim Allah ve Resulüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur.” Ahzab 36
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder