Ecdadının
kahramanlıklarıyla övünmek yerine aynı iman ve cesarete sahip ol ki, dalda
yetişen meyveleri ağacın dibinde arayanlardan olmayasın! Hele ecdadının yolunda
olmayıp zaferleriyle böbürlenmeye çalışman, zurna çalmaktan başka bir şey
değildir. Ki, güç, hürlük ve bağımsızlık sözde değil eylemdedir.
Ey Başbakan
Davutoğlu; diyorsun ki, “1071’den bu yana
Anadolu toprakları Selçuklu ve Osmanlı Devletleri de, Türkiye Cumhuriyeti
Devleti çizgisinde hür ve bağımsız bir milletin aziz vatanı olmuştur.”
Acaba
yanlış mı duydum tereddüdüyle açıklamanızı videodan birkaç kez daha dinlediğimde “pes yahu” demekten
kendimi alıkoyamadım. Takdir edersiniz ki, haddini bilmeyene bildirmek, nasıl
yetime don giydirmek misali ulvi bir davranış ise, kendilerini Allah yoluna
adamış Selçuklu ve Osmanlı İslam Devletlerini, haçlı-siyonist güdümündeki seküler-laik
Türkiye Cumhuriyeti Devletine benzetmek, haddi aşmanın yanı sıra apaçık bir
hakaret, tecavüz ve ihanettir.
Lütfen
söyler misiniz; Selçuklu ve Osmanlı Müslüman Türk Devletleri, Türkiye
Cumhuriyeti gibi seküler-laik rejimlerle mi yönetiliyordu yoksa İslami
kuralları esas alan vahyi hükümlerle mi? Dünyaya hükmeden varlıkları boyunca
haçlı Bizanslılarla dostluk ve müttefiklik yaparak koalisyon oluşturmak
suretiyle İslami hareketlere karşı savaşmışlar mıydı? Gerek akınları gerek
seferleri gerekse fetihleri toprak ve nefsi egemenlikleri mi yoksa İslam için
miydi? Ya Allah yolunda olmak ya da ölmek düsturu doğrultusunda nerede bir
küfür var ise güç ve kuvvetlerini umursamadan cenge koşan Selçuklu ve Osmanlı,
hiç haçlı Bizanslılara boyun eğerek hegemonyaları altına girmişler miydi?
İktidarlıklarını, mallarını ve canlarını yitirebilecek endişesiyle cihaddan
kaçınmışlar mıydı? Allah’ın hükümlerine karşı nefislerini galebe çaldırarak,
zerre bir çıkar gözetmiş yahut bir tereddüt duyup sinmişler miydi? Dinlerine
fiyat etiketi koymak suretiyle “analar ağlamasın, gençler ölmesin, şehidler gelmesin” düşüncesiyle
iblis güruhu azgınlarla uzlaşmaya kalkışmış ve toleransta bulunmuşlar mıydı?
İslami hükümler dışında herhangi bir batıllığı kabullenmişler miydi? Batıl
güçlerle yaptıkları barış anlaşmalarını dahi İslami hükümleri temel alarak
imzalamamışlar mıydı?
1071’de
Sultan Alparslan ve cihad ehli Müslüman Türk yiğitleri tarafından fethedilen
Anadolu toprakları seküler-laik bir devlet için değil İslam Devleti adına
binlerce şehid verilerek anayurt edinmişti. İddia ettiğiniz gibi Anadolu, bugün
hür ve bağımsız mıdır yoksa baş edemediğiniz iblis PKK/HDP terörün ve haçlı
batının tahakkümü altında mıdır? Düşmana ve teröristlere karşı sıkılacak bir
merminin dahi izni haçlı Batı’dan alınabiliyorsa; siz hangi hürriyetten ve
bağımsızlıktan söz ediyorsunuz?
1071’de
Anadolu’nun Müslüman Türklerin eline geçmesiyle cihad korkusu yaşayıp yok
olabilecek endişesi taşıyan haçlı-Bizans Avrupa’nın cihaddan çekinceleri hiç
bitmemiş, Osmanlı Devletinin kendilerini yerle bir edip egemenliklerine son
vermesiyle kurulan Türkiye Cumhuriyeti sayesinde cihad tehditlerinden
kurtulmuşlar; böylece zalimliklerini, sömürülerini ve Müslüman Türklere olan
düşmanlıklarını sürdürerek Anadolu üzerindeki egemenliklerini yeniden elde
etmişlerdir. Ne var ki, Türkiye Cumhuriyet Devleti’nin İslam karşıtı resmi
politikası bugünde devam etmekte, sizin de iktidar olduğunuz hükümet, aynı
kararlılıkla küfür güçlerini ardına almak suretiyle Selçuklu ve Osmanlı’nın da
bayraktarlığını yaptıkları tevhid topluluğu ile savaşmaktadır.
Ey
Başbakan Davutoğu! Cihada karşı savaş açarak Haçlı-Bizans müttefiklerinizi
İslam’ın hâkimiyetinden korumaya çalışan sizler mi, Selçuklu ve Osmanlı’nın
yolunda olduğunuz söyleminizle “aziz vatan” vurgusu yapıyorsunuz? Vatandan,
hürriyet ve bağımsızlıktan kastınız yemek, içmek ve barınmak mıdır? Selçuklu ve
Osmanlı’nın sırf İslam için yüzyıllarca düşman olup savaştığı haçlı-Bizans
küfrünü dost edinerek yad etmeye çalışmanız, nasıl bir riyakarlık ve sömürüdür?
Unutmayın ki, onlar da sizler gibi Allah yolunda cihad etmekten ise haçlıların hükümranlıklarını
kabul ederek, “önce yiyip
sonra sıçmak” suretiyle canlarını feda etmez, savaşmak
yerine bir elleri balda bir elleri kaymakta keyif sürerlerdi. Lakin onlar,
dünyadaki bala ve kaymağa değil içinde ebedi kalacakları cennetteki bala ve
kaymağa iman etmişlerdi. Ancak bilin ki, bal ile kaymağı herkes yemek ister ama
her keseye uygun değildir. Çünkü bir bedeli vardır; kimi tutsaklığına razı
olduğu haçlı-siyonist güçlerin artıklarını yer, kimi de Selçuklu ve Osmanlı
gibi Allah’ın ikramda bulunacağı helal balı ve kaymağı yer.
Dolayısıyla
Allah yolunda cihaddan başka hiçbir amaç taşımayan, hedef gözetmeyen, nefsi
arzu ve isteklere gönül kabartmayarak batıla karşı hakkı egemen kılmaya çalışan
Selçuklu ve Osmanlı İslam Devletlerini kendinize benzetme haddinde bulunmamanız, “benim adım hıdır, elimden gelende budur” misali beylik
çeşmesinden su içmemeniz kaçınılmaz olmalıdır ki, haddi aşmama erdemliğini
yakalamış olursunuz.
Göğe
direk, denize kapak olmaya çalışarak gerçekleri ve değerleri ne gizleyebilir ne
de yok edebilirsiniz! Çünkü Allah, koltuğuna hem hakkı hem de batılı alıp
sırtını haçlı-siyonist güçlere dayananların yanında olmadığı gibi desteği de
mevzubahis değildir! Dolayısıyla ağzınızdaki zurna gümüş hatta altın da olsa, o
zurnanın çıkardığı sesler hakkın değil batılın aldatıcı sesidir!
“Benim için insanların en sevimlisi, hatalarımı
hediye edendir.”
Hz. Ömer (r.a)
“Siz, haddi aşan kimseler oldunuz diye, sizi Kur'an'la (gerçeklerle) uyarmaktan vaz mı geçelim?” Zuhruf 5
“Dinlerine uymadıkça yahudiler de hıristiyanlar da asla senden razı
olmayacaklardır. De ki: Doğru yol, ancak Allah'ın yoludur. Sana gelen ilimden
sonra onların arzularına uyacak olursan, andolsun ki, Allah'tan sana ne bir
dost ne de bir yardımcı vardır.” Bakara 120
“İman edenler Allah yolunda savaşırlar, inanmayanlar ise tağut (batıl
davalar ve şeytan) yolunda savaşırlar. O
halde şeytanın dostlarına karşı savaşın; şüphe yok ki şeytanın kurduğu düzen
zayıftır.“ Nisa 76
“Nice peygamberler vardı ki, beraberinde birçok Allah erleri
bulunduğu halde savaştılar da, bunlar, Allah yolunda başlarına gelenlerden
dolayı gevşeklik ve zaaf göstermediler, boyun eğmediler. Allah sabredenleri
sever.” Al-i İmran 146
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder